YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/6564
KARAR NO : 2023/669
KARAR TARİHİ : 06.03.2023
MAHKEMESİ:Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edilebilir olduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 142 nci maddesinin sekizinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Davacı vekili 16.11.2017 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacının haksız yakalama, gözaltı, tutuklama ve uzun tutukluluk sebebiyle 100.000,00 TL maddi, 1.000,000,00 TL manevi olmak üzere toplamda 1.100.000,00 TL tazminatın davalı hazineden alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili cevap dilekçesi sunmamıştır.
3.. 2. Ağır Ceza Mahkemesinin, 30.05.2018 tarihli ve 2017/862 Esas, 2018/334 Karar sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
4. … Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesinin, 31.10.2018 tarihli ve 2018/2661 Esas, 2018/2909 Karar sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
5. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 02.10.2021 tarihli, davacı vekilinin temyiz talebinin reddi ile hükmün onanması görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Davacı vekilinin temyiz sebebi
Yakalama, gözaltı ve tutuklama işlemlerinin haksız olduğuna,
Tutuklama süresinin uzun olduğuna, ilişkindir.
III. DAVA KONUSU
Temyizin kapsamına göre;
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
Davacı …’ın silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma suçlarından 04.11.2016 tarihinde yakalanarak gözaltına alındığı, … Sulh Ceza Hâkimliğinde yapılan sorgusuna müteakip 04.11.2016 tarihinde “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan tutuklandığı, yapılan yargılama sonucunda 03.11.2017 tarihli karar ile davacının silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeni ile 7 yıl 6 ay hapis, terör örgütü propagandası yapma suçu nedeni ile 1 yıl 18 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 2911 sayılı Yasaya Muhalefet ve suçu ve suçluyu övme suçlarından ise beraatine karar verildiği, … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda terör örgütü propagandası yapma suçundan verilen hüküm yönünden davacının istinaf talebi esastan reddedilerek bu suç yönünden kararın 15.02.2018 tarihinde kesinleştiği, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen hüküm yönünden de istinaf talebinin esastan reddine karar verildiği ancak bu suç yönünden temyiz edilmiş olan kararın temyiz incelemesinin devam ettiği tespit edilmiştir.
Davacının haksız yakalama, gözaltına alınma ve haksız tutuklama işlemlerine karşı Anayasa Mahkemesine yapmış olduğu 2016/32948 başvuru nolu bireysel başvuruya ilişkin olarak yapılan inceleme neticesinde tesis edilen 07.03.2018 tarihli kararda, başvurucunun (davacının) “yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeni ile tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna” karar verildiği tespit edilmiştir.
1)Davacının yakalama ve gözaltı işlemlerine ilişkin iddiaları açısından yapılan değerlendirmede;
TBMM Genel Kurulunda 20.05.2016 tarihinde kabul edilen 6718 Sayılı Kanun’un 1 inci maddesiyle Anayasa’ya eklenen geçici 20 inci madde ile “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; … Bakanlığı’na, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve … komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve … komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve … Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir” hükmü getirilmiştir. Bu hüküm uyarınca 20.05.2016 tarihi itibariyle maddede sayılan mercilere intikal etmiş olan dosyalar hakkında Anayasa’nın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan yasama dokunulmazlığına ilişkin hüküm uygulanmamış ve davacı hakkındaki fezlekelere konu olan soruşturma dosyaları, 2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası bakımından …, Şırnak ve … Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderildiği tespit edilmiştir.
Davacının ifadesinin alınması için soruşturma makamları tarafından çağrı kağıdı gönderilerek savcılıklara davet edildiği, bu bağlamda … Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından çıkarılan çağrı kağıdının davacıya 20.07.2016 tarihinde tebliğ edildiği, bunun yanı sıra Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da 30.09.2016 ve 04.10.2016 tarihli davetiyelerin çıkarıldığı, davacının bu çağrılara uymadığı ve ifade vermek üzere savcılığa gitmediği tespit edilmiştir.
… Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, müteaddit defa ifade vermek üzere davet edilmesine rağmen ifade vermek üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gelmeyen davacının, yakalanarak ifadesinin alınmasının temini için yakalama ve gözaltı kararı verildiği ve davacının 04.11.2016 tarihinde yakalanarak … Cumhuriyet Başsavcılığına getirildiği, davacının ifadesinin alınmasının soruşturma işlemlerinin yapılabilmesi için şart olduğu, yapılan tüm çağrılara rağmen ifade vermeye gelmeyen davacının ifadesinin alınabilmesi için 5271 sayılı Kanun’un 90 ıncı maddesi uyarınca yakalanarak 5271 sayılı Kanun’un 91 inci vd. maddeleri uyarınca gözaltına alınmasına karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı tespit edilmiştir.
2)Davacının tutuklama kararına ilişkin iddiaları;
Davacının, tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik iddiaları incelendiğinde; davacı hakkında 04.11.2016 tarihinde … Sulh Ceza Hakimliği tarafından silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklama kararının verildiği, yukarıda da belirtildiği üzere 6718 Sayılı Kanun’un 1 inci maddesiyle yapılan değişiklikle belirli aşamalardaki dosyalarla ilgili olarak yasama dokunulmazlığı yönünden bir istisna getirildiği tespit edilmiştir. Davacının, hakkındaki tutuklama kararına konu suçun bu istisna kapsamında olmadığı yönünde bir iddiası bulunmamaktadır. Dolayısı ile davacının, yasama dokunulmazlığından yararlanması nedeni ile tutuklanamayacağından bahsedilemeyeceği, tutuklama tedbirinin kanuni dayanağının bulunduğu tespit edilmiştir. Tutuklama kararında davacı ile ilgili somut olgu ve olaylara değinilerek PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu izah edilmiştir.
Demokratik bir toplumda kişilerin ve özellikle siyasetçilerin, terör propagandası niteliği taşımadıkça terör operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmesi meşru görülebilir. Bununla birlikte suça konu eylemlerin gerçekleştirildiği tüm konuşma, toplantı ve yürüyüşlerin; davacının seçim bölgesi olan … ili de dahil olmak üzere ülkenin bir çok bölgesinde terör saldırılarının ve PKK’dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke güvenliği üzerindeki tehdidinin arttığı bir dönemde ve şiddet olaylarının yoğunlaştığı bölgede gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu itibarla soruşturma mercilerinin, davacının siyasi konumunu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yeri (…-barikat operasyonları, … operasyonları) konuşmaların içeriğini birlikte dikkate alarak, terör operasyonlarının yapılış şeklini eleştirmenin ötesinde, güvenlik güçleriyle çatışma halinde olan terör örgütü mensuplarının eylemlerini öven, meşru gösteren hatta sahiplenen nitelikte olduğu, bu eylemlerin silahlı terör örgütü ile bağ oluşturacak şekilde süreklilik ve yoğunluk oluşturduğu yönündeki değerlendirmelerinin, bu fiillerin suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul etmelerinin usul ve yasa hükümlerine, somut delil, olgu ve olaylara aykırı olmadığı kanaatine varılmıştır.
Bunun yanı sıra tutuklama kararında davacıya isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, mevcut delil durumuna, suç için Kanun’da öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 Sayılı Kanun’un 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı, davacının birçok kez çağrı kağıdı ile ifade vermek üzere davet edilmesine karşın bu çağrılara uymamış olması gibi kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin bulunması da bir arada değerlendirildiğinde tutuklama kararının meşru bir amaca yönelik ve ölçülü olduğu, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının da yetersiz kalacağı değerlendirilmiştir.
Kaldı ki; yapılan yargılama neticesinde tesis edilen … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.11.2017 tarihli kararı ile “davacının (sanığın) terör örgütü proagandası yapmak suçundan 1 yıl 18 ay hapis cezası ile (bu ceza istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir) silahlı terör örgütüne üye olma suçundan da 7 yıl 6 ay hapis cezası (istinaf incelemesi sonucunda onanmış olup temyiz aşamasındadır) ile cezalandırılmasına karar verilmiş olması, kesinleşen cezanın 5237 sayılı Kanun’un altmış üçüncü maddesi gereğince tutukluluk süresinden mahsup edileceği de göz önüne alındığında tutuklama kararının usul ve yasa hükümlerine uygun olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim; davacı hakkında tatbik edilen yakalama, gözaltına alınma ve tutuklama işlemlerinin haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesi Başkanlığına bireysel başvuruda bulunmuş olup, 2016/32948 başvuru nolu dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde tesis edilmiş olan ve dosya içerisine de bir sureti alınan 07.03.2018 tarihli karar ile “tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna” karar verilmiş olup yukarıda belirtilen hususlar ile birlikte değerlendirildiğinde davacı hakkında verilmiş olan tutuklama kararının usul ve yasa hükümlerine uygun olduğu kanaatine varılmıştır.
3)Davacının tutukluluk süresine ilişkin iddiaları;
Davacı vekili, “davacının 04/11/2016 tarihinde yakalanarak, aynı tarihte tutuklandığını dava tarihi itibariyle de halen tutuklu olduğunu 377 günü bulan tutukluluk süresinin çok uzun olduğunu” ileri sürerek maddi, manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Dava dosyası incelendiğinde davacının 04.11.2016 tarihinde yakalandığı aynı tarihte tutuklandığı, tutuklandıktan 17 gün sonra hakkında düzenlenen iddianamenin kabulüne karar verilerek 21.11.2016 tarihinde hakkında kamu davasının açıldığı, Yargıtay 5. Ceza Dairesi Başkanlığı tarafından 06.01.2017 tarihinde davanın … Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar verilerek dava dosyasının … 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, yapılan yargılama neticesinde 03.11.2017 tarihli dördüncü celsede davacının “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan 7 yıl 6 ay hapis, terör örgütü propagandası yapma suçundan ise 1 yıl 18 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına” karar verildiği, … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda Terör Örgütü Propagandası Yapma Suçundan verilen hüküm yönünden istinaf talebi reddedilerek hüküm onandığı ve kararın 15.02.2018 tarihinde kesinleştiği, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma Suçundan verilen hüküm yönünden de istinaf talebinin reddine karar verildiği ancak ceza itibarı süresiyle temyiz yolu açık olan bu hüküm temyiz edilmiş olup halen temyiz incelemesinin devam ettiği anlaşılmıştır.
5271 sayılı Kanun’un 141 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde, Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin tazminat isteyebileceği vurgulanmakla birlikte, tutukluluk süresinin makul olup olmadığının tespitinde, davanın kapsamı, dosyadaki delillerin çokluğu, sanığa yüklenen suçların sayısı ve niteliği gibi durumların dikkate alındığı, AİHM’in de davanın karmaşık olması durumunun, tutukluluk süresinin makul olup olmadığının değerlendirmesinde dikkate aldığı özellikle organize suçlar bakımından ve ayrıca olayın istisnai koşullarının, karmaşıklığının, başvurucunun kovuşturulmasına neden olan eylemin ağırlığının, başvurucunun kaçma ihtimalinin de AİHM tarafından dikkate alındığı görülmektedir. Somut olayda davacıya (sanığa) atfedilen suçun ciddi ve ağır olduğu, atılı suça ilişkin olarak iddianamede sözü edilen 18 farklı suça konu olayın, PKK’dan kaynaklanan terör eylemleri ve şiddet olaylarının yoğun olarak yaşandığı zaman dilimi ve coğrafi bölgede (…-barikat operasyonları, … operasyonları) gerçekleştirilmiş olması, bu nedenle soruşturma ve kovuşturma yapmanın, delilleri toplamanın zor ve zaman alıcı olduğu, atılı suçlara ilişkin olarak yapılan yargılamadaki, delillerin sayı ve niteliği, yargılanan eylemlerin sayısı ve eylemlerin niteliğinden hareketle dosyanın karmaşıklık düzeyi, davanın güvenlik nedeni ile nakledilmesi, Terör Örgütü Propagandası Yapma suçundan verilmiş olan 1 yıl 18 ay hapis cezasının kesinleşmiş olması ve soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin sürüncemede bırakılmaksızın, savunma hakkı da kısıtlanmadan gerçekleştirildiği hususları da dikkate alındığında, tutukluluk süresinin makul olduğu, bu nedenle davacının bu hususa ilişkin maddi-manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Mahkemece dosya içerisindeki belgeler, mahkeme kararları ve Anayasa Mahkemesi kararları da irdelenerek yapılan yargılama ve değerlendirme sonucunda; davacının yakalanması, gözaltına alınması, tutuklanması ve tutukluluk süresi ile ilgili olarak usul ve yasa hükümlerine bir aykırılık olmadığından davacının yakalanması, gözaltına alınması, tutuklanması ve tutuklu olarak geçirdiği süre nedeni ile maddi-manevi bir zarara uğramamış olduğu kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
İlk Derece Mahkemesince verilen kararla ilgili olarak, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik görülmediği anlaşılmıştır.
IV. GEREKÇE
Tazminat talebinin dayanağı olan … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/49 Esas, 2017/654 Karar sayılı ceza dosyası kapsamında davacı silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 04.11.2016 tarihinde tutuklandığı, davacının dava açma tarihinde halen hükmen tutuklu olduğu, yapılan yargılamada 03.11.2017 tarihli karar ile silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası, terör örgütü propagandası yapma suçundan 1 yıl 18 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilerek tutukluluk halinin hükmen devamına karar verildiği, … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda terör örgütü propagandası yapma suçundan verilen hüküm yönünden davacının istinaf talebi esastan reddedilerek kararın 15.02.2018 tarihinde kesinleştiği, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen hüküm yönünden de istinaf talebinin esastan reddine karar verildiği kararın temyiz edildiği, dairemizce UYAP üzerinden yapılan sorgulamada bu suç açısından da Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20.01.2020 tarih, 2019/5611 Esas, 2020/1360 Karar numaralı kararıyla onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Davacının 5271 sayılı Kanun’un 141 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde düzenlenen “Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğun devamına karar verilenler” hükmü uyarınca tazminat talebinde bulunduğu, tutuklama tarihi itibariyle davanın yürürlükte bulunan 5271 sayılı Kanun’a tabi olduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin temyiz sebepleri yönünden;
Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, incelenen dosya kapsamına göre delillerde ve işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, tazminat talebinin reddi yönünde verilen kararın dosya kapsamına uygun bulunduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz sebepleri reddedilmiştir.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle … Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesinin, 31.10.2018 tarihli ve 2018/2661 Esas, 2018/2909 Karar sayılı kararında davacı vekili tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden aynı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise … Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
06.03.2023 tarihinde karar verildi.
.