YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/6131
KARAR NO : 2023/1063
KARAR TARİHİ : 03.04.2023
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 2018/4083 E., 2018/1984 K.
DAVA : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
HÜKÜM : Düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi kararı
İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edilebilir olduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 142 nci maddesinin sekizinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, aynı Kanun’un 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Davacı vekili 26.01.2017 tarihli dava dilekçesinde özetle; davacının hukuka aykırı olarak kişisel verileri kayıt etmek, suç işlemek amacı ile kurulan örgüte üye olmak suçlarından dolayı 06.07.2012 tarihinde Ankara ilinde ikamet etmekte iken İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca sorgusunun yapıldığı ve serbest bırakıldığını, hakkında atılı suçlardan dolayı dava açıldığı, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.02.2016 tarihli 2014/100 esas 2016/37 sayılı kararıyla beraatine karar verildiği ve kararın Yargıtayca onanarak 21.10.2016 tarihinde kesinleştiğini, bunun dışında aynı kararla kamu görevlileri hakkında davanın soruşturma ve kovuşturma aşamasında hukuka aykırı eylemlerde bulunan kamu görevlileri hakkında yasal gereğinin taktir ve ifası için karar kesinleştiğinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına karar verildiğini, bu durumun da kamu görevlilerinin (hakim ve savcı dahil olacak şekilde) suç işlediğinin kanıtı olduğu, davanın savcısı olan ve meslekten atılarak halen tutuklu bulunan Z. K. hakkında son soruşturmanın açılmasına karar verildiğini, davanın çeşitli aşamalarında görev yapan hakimler hakkında da benzeri davalar bulunduğunu, davacının hukuka aykırı bir şekilde şüpheli sıfatla ifadeye çağrılıp davaya sanık olarak dahil edildiğini, davacının GATA Tıp Fakültesinde Kardiyoloji Uzmanı olarak görev yaptığını, hakkında başlatılan soruşturma ile askeri casusluk ve fuhuş suçları kapsamında gözaltına alınıp evinde ve iş yerinde yapılan aramalar sonucu telefon ve şahsi eşyalarına el konulduğunu, aleyhe hiçbir delil olmamasına rağmen, Ankara’dan İzmir’e getirtilip, sorgu sonrası serbest bırakıldığını, doçent olduktan sonra boş kadro bulunmasına rağmen bir yıl boyuncu atamasının yapılmadığını, ancak Nisan 2016‘da doçent olarak atanabildiğini, GATA’dan uzaklaştırılıp daha küçük hastanelerde çalıştırıldığını, hakkındaki suçlamaların davacı üzerinde olumsuz etkiler bıraktığını, psikolojik çöküntüye yol açtığını, sosyal çevresinde itibar kaybına uğradığını, gerek sosyal hayatını, gerek iş hayatının çekilmez hale geldiğini, aynı zamanda aile bireylerinin de onurlarının kırıldığını ve manevi çöküntüye girdiklerini, soruşturmaları başlatan ve yürüten polis, Cumhuriyet savcısı ve Hakimlerin kasıtlı olarak davrandıklarını, bir çoğunun şu anda tutuklu olduğunu, davacının uğradığı manevi çöküntü, özgürlüğünün kısmen de olsa yok edilmesi, duyduğu elem ve ızdırap, aile hayatında yaşadığı sıkıntılar dikkate alınarak, 5 yıl süren haksız yargılama sonunda beraat ettiği dikkate alınarak 200.000,00 TL manevi tazminatın gözaltı tarihinden itibaren faiz işletilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili 23.02.2017 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davanın reddini, yargılama giderlerinin ve vekâlet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
3. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin, 04.07.2017 tarihli ve 2017/75 Esas, 2017/276 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
4. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesinin, 10.10.2018 tarihli ve 2018/4083 Esas, 2018/1984 Karar sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.
5. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 21.09.2021 tarihli, davacı vekilinin temyiz talebinin reddi ile hükmün onanması görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Davacı vekilinin temyiz sebepleri
1. Yargılamanın uzun sürdüğüne,
2.Manevi tazminat miktarında yalnızca bir günlük gözaltı süresinin değerlendirildiği, 5271 sayılı Kanun’un 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında da değerlendirme yapılması gerektiğine,
ilişkindir.
III. DAVA KONUSU
Temyizin kapsamına göre;
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü:
Davacı hakkında verilen beraat kararının 21.10.2016 tarihinde kesinleştiği ve davanın 21.01.2017 tarihinde süresinde ve görevli olan mahkemede açıldığı, davacının manevi tazminat istemine yönelik talebinin kısmen kabulü ile 15.000,00 TL manevi tazminatın 06.07.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü:
Hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçların niteliği, gözaltına alınmasına neden olan olayın cereyan tarzı, gözaltında kaldığı süre, gözaltına alınma tarihinden itibaren faize hükmedilmesi sureti ile tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlarda gözetilerek, zenginleşme sonucunu doğurmayacak şekilde hak ve nesafet kurallarına uygun makul ve makbul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerektiği, mahkemece dahi bu kıstaslar gözetilerek takdir edileceği belirtildiği halde, 1 gün süre ile gözaltında kalan davacı yararına bu ölçülere uymayacak miktarda fazla manevi tazminata hükmolunması, gerekçesiyle, hüküm fıkrasının (1) numaralı bendinde manevi tazminat miktarı olarak yazılı “15.000” ibaresinin çıkartılması ve yerine “500,00” ibaresinin yazılması sureti ile düzeltilerek istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
IV. GEREKÇE
Tazminat talebinin esasını oluşturan İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas, 2016/37 Karar sayılı ceza dava dosyasında davacının devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme ve suç işlemek amacı ile kurulan örgüte üye olmak suçlarından 06.07.2012-07.07.2012 tarihleri arasında 1 gün gözaltında kaldığı, yapılan yargılama üzerine 26.02.2016 tarihinde beraatine hükmedildiği, beraat hükmünün 21.10.2016 tarihinde kesinleştiği ve davanın 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddesinin birinci fıkrasında belirlenen süre içerisinde yetkili ve görevli mahkemede açıldığı anlaşılmıştır.
Davacı Vekilinin Temyiz İstemi Yönünden;
1.Yargılamanın uzun sürdüğüne ilişkin temyiz sebebi yönünden;
Dosyadaki sanık sayısı, suçların çokluğu, kamu davasının karmaşıklığı ve benzeri hususlar uyarınca kamu davasının 4,5 yıl gibi bir sürede kesin şekilde sonuca bağlanarak yargılamanın makul sürede tamamlanması nedeniyle tazminat miktarının belirlenmesinde dikkate alınmamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
2.Manevi tazminat miktarında yalnızca bir günlük gözaltı süresinin değerlendirildiği, 5271 sayılı Kanun’un 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında da değerlendirme yapılması gerektiğine ilişkin temyiz sebebi yönünden;
Davacının talep konusunun 06.07.2012-07.07.2012 tarihleri arasında uygulanan gözaltı işlemine ve ilgili soruşturma ve yargılamada görev alan hakim ve Cumhuriyet savcılarının haksız fiil niteliğindeki eylemlerine dayandığı anlaşılmakla; 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasının 18.06.2014 tarihinde düzenlenmesi nedeniyle hangi mevzuatın uygulanacağı konusunda izahat yapmak gerekmiştir.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun (1086 sayılı Kanun) 573 ve devamı maddelerinde, “hakim ve icra reisi” aleyhine 573 üncü maddede düzenlenen yedi bent ile sınırlı olmak üzere tazminat davası açılabileceği, 25.03.1931 gün ve 19/35 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı ile ceza hakimlerinin de hakim kavramı içinde olduğu, mülga 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı maddelerinin, hakim ve icra reisi ile ceza hakimlerinin yargısal faaliyet nedeni ile oluşan zararlardan dolayı sınırlı sorumluluk halleri getirerek koruma sağladığı, Cumhuriyet savcılarının ise başlık ve madde metni dikkate alındığında 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı koruması içine alınmadığı, Cumhuriyet savcıları aleyhine genel hükümler çerçevesinde tazminat davası açılabileceği içtihatlar ile kabul edilmekteydi.
09.02.2011 gün ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14.maddesi ile mülga 1086 sayılı Kanunun 573 üncü maddesinde değişiklik yapılmış, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenleme altına alınmış, 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93 üncü maddeden sonra gelmek üzere 93/A maddesi eklenmiş; Cumhuriyet savcıları da Devlet koruması altına alınmış, hakim ve cumhuriyet savcıları aleyhine kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa tazminat davası açılamayacağı düzenlenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46 ncı maddesi gereğince hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Madde gerekçesinde “Hükümde geçen “hâkim” kavramının genel anlamda kullanıldığı, buna yargı yetkisini kullanan tüm hâkimlerin dahil olduğu, ilk derece mahkemesi hâkimleri, bölge adliye mahkemesi hâkimleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri keza ceza mahkemesi hâkimlerinin de buraya dahil” olduğu ifade edilmiştir.
6100 sayılı Kanunun 47 nci maddesine göre, aynı Kanunun 46 ncı maddesine istinaden Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde açılacak ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülecektir.
Bu arada, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle “hukuk hâkimleri” dışındaki hâkimler ve cumhuriyet savcıları aleyhine açılacak tazminat davalarında görevli mahkemenin neresi olduğu sorunu ortaya çıkmıştır.
5271 sayılı Kanunun “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı 141 inci maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında, 141 inci maddenin birinci fıkrasında düzenlenen haller nedeni ile zarar gördüğünü iddia eden kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri, 142 nci maddesinde ise koruma tedbirleri nedeni ile tazminat isteminin, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacağı düzenlenmiştir.
18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesine; “(3) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.(4) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.” şeklinde üçüncü ve dördüncü fıkralar eklenmiştir.
Bu düzenlemeler ışığında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/640 soruşturma evrakı üzerinden davacının savunması alınmak üzere hazır bulundurulmasına yönelik yazısı gereğince davacının 06.07.2012-07.07.2012 tarihleri arasında uygulanan gözaltı işlemine ilişkin 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereğince tazmini gerektiği anlaşıldığından bu konuda Bölge Adliye Mahkemesi kararında isabetsizlik görülmemekle beraber, davacının talebine konu hakim ve Cumhuriyet savcılarının hukuki sorumlulukları nedeniyle talebe konu eylemlerin 18.06.2014 tarihinden önce olduğu dikkate alındığında eylem tarihinde yürürlükte bulunan 1086 veya 6100 sayılı Kanunlar uyarınca tazminat isteme koşullarının ilgili maddelere göre değerlendirilmesi gerektiği, davacının beraatine yönelik İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas, 2016/37 sayılı karar gerekçesinde tespit edilen hususlar doğrultusunda tazminat koşullarının oluştuğu, ayrıca ilgili hakim ve Cumhuriyet savcılarının görevinin gereklerine aykırı hareket ettiklerinin kesin bir hükümle tespit edilmiş olması gerekmediği dikkate alındığında, davacının hakim ve Cumhuriyet savcılarının hukuki sorumluluklarına yönelik talebinin kabulü ile makul bir tazminata hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hukuka aykırı bulunmuş, davacı vekilinin temyiz sebepleri bu itibarla yerinde görülmüştür.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesinin, 10.10.2018 tarihli ve 2018/4083 Esas, 2018/1984 Karar sayılı kararının 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin ikinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.04.2023 tarihinde karar verildi.