Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2021/5960 E. 2023/2108 K. 12.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/5960
KARAR NO : 2023/2108
KARAR TARİHİ : 12.06.2023

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
DAVA : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
HÜKÜM : Düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi kararı

İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edilebilir olduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 142 nci maddesinin sekizinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, aynı Kanun’un 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Davacı vekili 16.12.2016 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin İzmir 5.Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 esas sayılı dava dosyasında “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak ve hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek” suçlarından yargılanıp beraat ettiğini, 29.06.2012 tarihinde gözaltına alındığını, 30.06.2012 tarihinde serbest bırakıldığını, 150.000,00 TL manevi, 10.000,00 TL maddi tazminata haksız gözaltı işleminin yapıldığı 29.06.2012 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesini talep etmiştir.

2. Davalı vekili 07.02.2017 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davanın süresinde açılmadığını, maddi ve manevi tazminat talebine konu olan kararın kesinleştirilerek taraflarına ibraz edilmediğini, davacının zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmediğini ve belgelendirmediğini, 10.000,00 TL maddi, 150.000,00 TL manevi tazminat taleplerinin makbul ve makul olmadığını, 5271 sayılı CMK’nın 144 üncü maddesinde yazılı yasal şartların oluşmadığını, davacı hakkında yapılan işlemlerin yürürlükteki mevzuata uygun olduğunu belirterek davacının tazminat talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.

3. Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 26.09.2017 tarihli ve 2016/568 Esas, 2017/338 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

4. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesinin, 05.12.2018 tarihli ve 2018/4899 Esas, 2018/2435 Karar sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.

5. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 23.09.2021 tarihli, davacı vekilinin temyiz talebinin esastan reddi görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Davacı vekilinin temyiz sebepleri
1.Bölge Adliye Mahkemesince düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi kararı veremeyeceğine,

2.Yargılamanın uzun sürdüğüne,

3.Hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğuna,
ilişkindir.

III. DAVA KONUSU
Temyizin kapsamına göre;

A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
Davacı TSK nezdinde harita mühendisi unvanı ile devlet memuru statüsünde görev yaparken, bir internet sitesinde 05.12.2011, 12.12.2011 ve 20.12.2011 tarihlerinde yayımlanan cinsel içerikli konuşmalar nedeniyle kamu oyunda “Askeri Casusluk” olarak bilinen bir soruşturma sonucu gelişen dava sürecine dahil edildiği ve bu gerekçelerle devlet memuriyetinden ilişiğinin kesildiği belirtilmiştir.

29.06.2012 tarihinde gözaltına alınması ile başlayan yargılama süreci davacı lehine, suç işlemediğinin sabit olması nedeniyle 21.10.2016 tarihinde tamamen sona ermiş ve davacı tarafından yasal süre içerisinde görevli ve yetkili olan mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının açıldığı belirtilmiştir.

Davacı vekilinin maddi tazminat talepleri bakımından herhangi bir bilgi ve belge ibraz edilmediğinden, maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Manevi tazminat talebinin değerlendirilmesinde, Yargıtay’ın hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar da gözetilerek, zenginleşme sonucunu doğurmayacak şekilde hak ve nesafet kurallarına uygun makul ve makbul bir miktar olarak tayin ve tespitinin gerektiğine ilişkin süregelen uygulaması dikkate alınarak;

Davacı hakkındaki asılsız ithamların ağırlığı nedeniyle davacıda oluşan psikolojik travma, bu travma etkisiyle meydana gelen hastalık, mağdurun çevresine karşı yaşadığı mahcubiyet ve işini kaybetmesi sonucunda meydana gelen manevi yıkım, 29.06.2012 tarihinden başlayıp 21.10.2016 tarihine kadar devam eden uzun yargılama süreci ve bu süreçteki belirsizlik nedeniyle davacı üzerinde oluşan psikolojik baskı, bir günlük de olsa gözaltında kalmasıyla meydana gelen acı ve elem, 1 günlük gözaltı sürecine karşın Ankara ilinden İzmir iline götürülerek yaşatılan mağduriyet gönüne alınmış, davanın kısmen kabulü ve kısmen reddi ile oluşan olumsuzlukları bir nebze olsun giderilebilecek ölçüde olduğu değerlendirilerek takdir edilen 100.000,00 TL manevi tazminatın haksız gözaltı tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya verilmesine karar verilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
Davacının sanık olarak yargılanıp beraat ettiği ve tazminat davasının dayanağı olan İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas, 2016/37 Karar sayılı ve 26.02.2016 tarihli, 21.10.2016 tarihinde kesinleşen kararı havi dosyasındaki sanık sayısı, suçların çokluğu, kamu davasının karmaşıklığı ve benzeri hususlar uyarınca kamu davasının 4,5 yıl gibi bir sürede kesin şekilde sonuca bağlanmış olması karşısında, davacı hakkında mağduriyete neden olacak şekilde uzun bir yargılamanın varlığından söz edilemeyeceği cihetle, kamu davasının uzun süre devam etmesine dayalı manevi tazminat isteminin kabul edilemeyeceği; yine, CMK’nın 141/1-i. maddesinde “Hakkındaki arama kararı ölçüsüz şekilde gerçekleştirilen” kişilerin tazminat isteyebilecekleri belirtilmiş olup, dava konusu olayda davacının, aramanın ölçüsüz gerçekleştirildiğine dair bir iddiasının olmadığı ve esasen arama kararının haksız olduğunu iddia ettiğini, davacı vekilinin haksız olduğunu iddia ettiği arama kararı nedeniyle idare mahkemesinde dava açma hakkına sahip olduğu cihetle, haksız arama nedeni ile manevi tazminat isteminin kabul edilemeyeceği;

Bunlardan ayrı olarak, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçların niteliği, gözaltına alınmasına neden olan olayın cereyan tarzı, gözaltında kaldığı süre ile benzeri hususların da gözetilmesi, zenginleşme sonucunu doğurmayacak şekilde hak ve nesafet kurallarına uygun makul ve makbul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, 29.06.2012 – 30.06.2012 tarihleri arasında 1 gün süre ile gözaltında kalan davacı yararına bu ölçülere uymayacak şekilde çok fazla manevi tazminata hükmolunması,

Hukuka aykırı, davalı vekilinin istinaf istemi bu nedenle yerinde görüldüğünden, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu aykırılık Anayasanın 141/son ve 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b. maddeleri uyarınca düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, hüküm fıkrasının (2) numaralı bendinde manevi tazminat miktarı olarak yazılı “100,000” ibaresinin çıkartılması ve yerine “500,00” ibaresinin yazılması; vekalet ücretine ilişkin (3) numaralı hüküm fıkrasında yer alan “3960” ibaresinin çıkartılması ve yerine “770,00” ibaresinin yazılması sureti ile düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine, karar verilmiştir.
IV. GEREKÇE
Tazminat talebinin esasını oluşturan İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas, 2016/37 Karar sayılı ceza dava dosyasında davacının hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve suç işlemek amacı ile kurulan örgüte üye olmak suçlarından 29.06.2012 – 30.06.2012 tarihleri arasında 1 gün gözaltında kaldığı, yapılan yargılama üzerine 26.02.2016 tarihinde beraatine hükmedildiği, beraat hükmünün 21.10.2016 tarihinde kesinleştiği ve davanın 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddesinin birinci fıkrasında belirlenen süre içerisinde yetkili ve görevli mahkemede açıldığı anlaşılmıştır.

Davacı Vekilinin Temyiz İstemi Yönünden;
1.Bölge Adliye Mahkemesince düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi kararı veremeyeceğine, ilişkin temyiz sebebi yönünden;
”…6100 Sayılı Kanunun 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi şu şekildedir;
Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir.”

Hükmü uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince duruşma yapılmadan düzeltilerek esastan ret kararı verilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.

2.Yargılamanın uzun sürdüğüne ilişkin temyiz sebebi yönünden;
Dosyadaki sanık sayısı, suçların çokluğu, kamu davasının karmaşıklığı ve benzeri hususlar uyarınca kamu davasının 4,5 yıl gibi bir sürede kesin şekilde sonuca bağlanarak yargılamanın makul sürede tamamlanması nedeniyle tazminat miktarının belirlenmesinde dikkate alınmamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.

3.Hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğuna ilişkin temyiz sebebi yönünden;
Davacının talep konusunun 29.06.2012 – 30.06.2012 tarihleri arasında uygulanan gözaltı işlemine ve ilgili soruşturma ve yargılamada görev alan hakim ve Cumhuriyet savcılarının haksız fiil niteliğindeki eylemlerine dayandığı anlaşılmakla; 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasının 18.06.2014 tarihinde düzenlenmesi nedeniyle hangi mevzuatın uygulanacağı konusunda izahat yapmak gerekmiştir.

Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun (1086 sayılı Kanun) 573 ve devamı maddelerinde, “hakim ve icra reisi” aleyhine 573 üncü maddede düzenlenen yedi bent ile sınırlı olmak üzere tazminat davası açılabileceği, 25.03.1931 gün ve 19/35 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı ile ceza hakimlerinin de hakim kavramı içinde olduğu, mülga 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı maddelerinin, hakim ve icra reisi ile ceza hakimlerinin yargısal faaliyet nedeni ile oluşan zararlardan dolayı sınırlı sorumluluk halleri getirerek koruma sağladığı, Cumhuriyet savcılarının ise başlık ve madde metni dikkate alındığında 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı koruması içine alınmadığı, Cumhuriyet savcıları aleyhine genel hükümler çerçevesinde tazminat davası açılabileceği içtihatlar ile kabul edilmekteydi.

09.02.2011 gün ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesi ile mülga 1086 sayılı Kanunun 573 üncü maddesinde değişiklik yapılmış, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenleme altına alınmış, 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93 üncü maddeden sonra gelmek üzere 93/A maddesi eklenmiş; Cumhuriyet savcıları da Devlet koruması altına alınmış, hakim ve cumhuriyet savcıları aleyhine kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa tazminat davası açılamayacağı düzenlenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46 ncı maddesi gereğince hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Madde gerekçesinde “Hükümde geçen “hâkim” kavramının genel anlamda kullanıldığı, buna yargı yetkisini kullanan tüm hâkimlerin dahil olduğu, ilk derece mahkemesi hâkimleri, bölge adliye mahkemesi hâkimleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri keza ceza mahkemesi hâkimlerinin de buraya dahil” olduğu ifade edilmiştir.

6100 sayılı Kanunun 47 nci maddesine göre, aynı Kanunun 46 ıncı maddesine istinaden Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde açılacak ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülecektir.

Bu arada, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle “hukuk hâkimleri” dışındaki hâkimler ve cumhuriyet savcıları aleyhine açılacak tazminat davalarında görevli mahkemenin neresi olduğu sorunu ortaya çıkmıştır.

5271 sayılı Kanunun “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı 141 inci maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında, 141 inci maddenin birinci fıkrasında düzenlenen haller nedeni ile zarar gördüğünü iddia eden kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri, 142 nci maddesinde ise koruma tedbirleri nedeni ile tazminat isteminin, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacağı düzenlenmiştir.

18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesine; “(3) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.(4) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.” şeklinde üçüncü ve dördüncü fıkralar eklenmiştir.

Bu düzenlemeler ışığında 29.06.2012 – 30.06.2012 tarihleri arasında uygulanan gözaltı işlemine ilişkin 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereğince tazmini gerektiği, davacının talebine konu hakim ve Cumhuriyet savcılarının hukuki sorumlulukları nedeniyle talebe konu eylemlerin 18.06.2014 tarihinden önce olduğu dikkate alındığında eylem tarihinde yürürlükte bulunan 1086 veya 6100 sayılı Kanunlar uyarınca tazminat isteme koşullarının ilgili maddelere göre değerlendirilmesi gerektiği, davacının beraatine yönelik İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas, 2016/37 sayılı karar gerekçesinde tespit edilen hususlar doğrultusunda tazminat koşullarının oluşmadığı dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarında hukuka aykırılık görülmemiştir.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesinin, 05.12.2018 tarihli ve 2018/4899 Esas, 2018/2435 Karar sayılı kararında davacı vekili tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden aynı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,

Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.06.2023 tarihinde karar verildi.