Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2021/5955 E. 2023/2107 K. 12.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/5955
KARAR NO : 2023/2107
KARAR TARİHİ : 12.06.2023

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
DAVA : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
HÜKÜM : Davanın kısmen kabulü kararı

İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edilebilir olduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 142 nci maddesinin sekizinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, aynı Kanun’un 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle,

Davanın niteliğine göre, davacı vekilinin duruşmalı inceleme isteminin, 5271 sayılı Kanun’un 299 uncu maddesi gereğince reddine karar verilerek yapılan incelemede gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Davacı vekili 13.01.2017 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin kamuoyunda İzmir casusluk ve gizli belge bulundurulması davası olarak adlandırılan davada 02.07.2012 tarihinde gözaltına alındığını, 04.07.2012 tarihinde tutuklandığını ve 28.01.2014 tarihinde tahliye edildiğini, yürütülen soruşturma ile açılan kamu davaları üzerine davanın en son görüldüğü İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas sayılı dava dosyasında yapılan yargılama sonucunda beraatine karar verildiğini, müvekkilinin cezaevinde iken 5.000,00 TL masraf yaptığını, ailesinin İzmir’deki askeri cezaevine Ankara’dan, Ankara’daki cezaevine ise yine Ankara’dan ziyaret için gittiklerinde 8.000,00 TL harcama yaptıklarını, kamu davası ve yargılama nedeni ile avukatına vekalet ücreti olarak avukatına 20.000,00 TL ödeme yaptığını, beraat kararı ile birlikte müvekkili payına düşen 443,00 TL düşüldüğünde aradaki fark olan 19.557,00 TL ödeme yapıldığının kabulü gerektiğini, OYAK kesintileri nedeni ile 1.671,28 TL zarara uğradığını, haksız tutukluluk nedeni ile daha avantajlı olan atama yerinin değiştiğini ve bu nedenle 25.137,00 TL ve aynı nedenle amiralliğe terfi edememesinden dolayı 800.000,00 TL zarara uğradığını, mevzuat gereğince özlük haklarının faizsiz ödenmesinden dolayı 5.000,00 TL zararı olduğunu, ayrıca haksız gözaltı ve tutukluluk nedeni ile ailesi ve yakınları ile birlikte olamadığını, aile ilişkilerinin ve tüm sosyal hayatının zarar gördüğünü, çeşitli sağlık sorunları ile mücadele etmek zorunda kaldığını, soruşturma ve kovuşturmadaki gizlilik, bir çok belge imajının verilmemesi, iddianamenin tanzimindeki bilinçli tavır ile basın yoluyla davanın etkilerini arttırmaya çalışan FETÖ mensuplarının, özellikle yandaş medyayı da kullanarak davanın etkisini arttırmaya çalışmalarının müvekkilinin manevi zararını arttırdığını, amiralliğe terfi edemediği için de manevi zarar gördüğünü belirterek, sonuç olarak tüm bu hususlar nedeni ile müvekkili için toplam 864.365,28 TL maddi ve 2.000.000,00 TL manevi tazminatın 02.07.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

2. Davalı vekili 28.02.2017 tarihli cevap dilekçesinde özetle; dava şartlarının oluşmadığını, talep edilen tazminat miktarlarının fahiş olduğunu, davanın reddini talep etmiştir.

3. Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 17.10.2017 tarihli ve 2017/26 Esas, 2017/373 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

4. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesinin, 14.03.2019 tarihli ve 2018/4772 Esas, 2019/843 Karar sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusun kabulüne karar verilerek 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca duruşmalı yapılan inceleme neticesinde aynı Kanun’un 280 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

5. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 23.09.2021 tarihli, davacı vekilinin ve davalı vekilinin temyiz talebinin esastan reddi ile hükmün onanması görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
A. Davalı vekilinin temyiz sebepleri
1.Davanın reddi gerektiğine,

2.Yargılama giderlerinin Hazineye yüklenemeyeceğine ve Hazine lehine vekâlet ücreti ödenmesi gerektiğine,
ilişkindir.

B. Davacı vekilinin temyiz sebepleri
1.Davacının OYAK ve SGK kesintileri ve maaşının eksik yatmasından kaynaklanan zararların, cezaevi harcamalarının, yakınlarının ziyaret için yaptıkları yol masraflarının, davacının terfi edememesi sebebiyle uğradığı zararın maddi tazminat olarak kabul edilmesi gerektiğine,

2.Davacının ödemiş olduğu avukatlık ücretinin maddi tazminat olarak kabul edilmesi gerektiğine,

3.Davacının kıdemli albay olamaması nedeniyle uğradığı maddi zararlarının ödenmesi gerektiğine,

4.Hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğuna,
ilişkindir.

III. DAVA KONUSU
Temyizin kapsamına göre;

A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
Davacının davasının süresinde açtığı, tazminat isteminin dayanağı olan CMK’nın 141 ve devamı maddelerindeki koşulların mevcut olduğu, Anayasanın 19. maddesi gereğince herkesin kişi hürriyeti ve güvenliğine sahip olduğu, haksız tutuklanan kişilerin uğradıkları zararın tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devletçe ödeneceğinin hüküm altına alındığı belirtilmiştir.

Toplanan delillerden sonra dava dosyası teknik bilirkişiye tevdi edilmiş ve dosyada mevcut hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, davacının 02.07.2012 – 04.07.2012 gözaltı, 04.07.2012 – 28.01.2014 tarihleri arasında tutuklu kaldığı süre içinde daha fazlası ispatlanamadığından net asgari ücret üzerinden bilirkişi raporunda kazanç kaybının 24.366,70 TL belirlenmiş ise de; bilirkişinin 1.nolu kısım olarak işaret etmiş olduğu giderlerin, rapordan da açıkça anlaşılacağı üzere davacının avukatının yapmış olduğu giderler olduğunun bu giderlerin avukatlık ücreti kapsamında değerlendirileceği bu tarz giderlerin avukat ücreti sözleşmesi yapılırken ücret kapsamında başından değerlendirilmesi gerektiği kanaatiyle bu harcamalara ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

Her ne kadar davacı vekili haksız tutuklu kalan müvekkili ile haksız tutuklu kaldığı davanın yapılan hukuki yardımı konusunda 20.000,00 TL’ye anlaştıklarını ve bu rakamın maddi tazminat olarak ödenmesini talep etmiş ise de; dava vekilinin beraat ile sonuçlanan yargılama sonucu 3.600,00 TL hazineden avukat ücreti alacağı olduğu, fakat bu rakamın birden fazla temsil ettiği sanık yönünden kararlaştırılması nedeniyle buna göre hesap yapılması gerektiği, sanık avukatına karar kesinleştikten sonra yapılan ödemeler tutarı olan 4.900,00 TL’nin düşürmesi sonucu 15.100,00 TL avukat ücreti alacağının kaldığı, sanık vekilinin birden fazla müvekkil yönünden yapılan 3.600,00 TL ödemede sanık hissesine düşen 443,00 TL’nin düşürmesi sonucu avukat ödemesinden doğan maddi zararın 14.757,00 TL olduğuna dair mahkemece kanaat oluşmuş. 4.900,00 TL ödemenin karar kesinleştikten sonra yapılmış olması nedeniyle Yargıtay 12. Ceza Dairesinin pek çok içtihatında belirtildiği üzere beraat kararı kesinleştikten sonra avukata yapılan ödemelerin maddi zarar hesabında nazara alınmaması gerektiği hususları da nazara alınmış, hesaplanan bu avukatlık ücretine davacı haksız tutuklananın ailesinin ziyaretler esnasında harcamış olduğu ve belgelendirilen 4.366,00 TL’lik tutar da eklenmek üzere 19.123,00 TL toplam maddi zararın oluştuğuna dair mahkemece kanaat oluşmuştur.

Davacı vekili maddi tazminat isteminde avukatlık ücreti yanı sıra müvekkilinin ceza evinde yaptığı harcamaların yine müvekkilin ailesinin başka ilde oturması nedeniyle müvekkilini ziyarete gidip gelme sırasında yaptığı harcamaların kendisinin müvekkili yönünden duruşmaları takip hususunda yaptığı harcamaları, müvekkilinin tutuklu kaldığı dönemde OYAK kesintisinden doğan zararının ve tutuklanmasa idi Amiral olabilme ihtimali ve buna bağlı alabileceği maaş farkı ve ek tazminatlar ile tutuklu kaldığı için alamadığı kişi güvenlik belgesi sonucu elde edemediği maddi kazanımlarının da maddi tazminat olarak ödenmesini istemiş ise de; hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda da belirtildiği ve mahkemece de açıkca kabul edildiği üzere tazminat talep edenin ceza evinde yapmış olduğu harcamalar makbuz ile ibraz edilmediğinden yine avukatının duruşma takipleri açısından yaptığını iddia ettiği harcamalar belgeye dayandırılmadığından OYAK kesintilerine yönelik dava açan kişi lehine sonradan yapılmış ödemeler bulunduğundan davacının tutuklanmaması halinde Amiral olup olmayacağının yüksek askeri şura kararlarına bağlı olduğu olmama ihtimalinin de bulunduğu, bu nedenle ihtimallere dayalı maddi kaybının söz konusu olamayacağı güvenlik belgesi alamama nedeninin ise bu dava olmadığı, bu nedenle bir gelir kaybının söz konusu olamayacağı gerekçeleri ile bu istemler yönündeki maddi tazminat tutarlarının kabul edilmemesi davacının ailesinin ceza evi ziyaretine gidip gelme yönünde dosyaya ibraz edilen otobüs biletleri, ordu evi konaklama giderleri ve cezaevi ziyaret dökümleri nazara alındığında istemin bilirkişi raporunda belirtildiği üzere 19.123,00 TL ile sınırlı kaldığı, bu yönde bir maddi kaybın oluştuğu yönde kanaat oluşmuştur.

Manevi kayıplarda kişinin mal varlığının aktifinde bir azalma meydana gelmediği gibi pasifinde çoğalma meydana gelmez, manevi tazminatın amacı yapılan yasa dışı bir işlem veya eylem nedeniyle duyulan acıların ve ızdırapların bir ölçüde giderilmesidir.Manevi tazminat taraflar için bir zenginleşme nedeni olmayacağı gibi bir yoksullaşma nedeni de olmamalıdır. Objektif bir kriter olmamakla birlikte hükmedilecek manevi tazminatın davacı sanığın sosyal ve ekonomik durum üzerine atılan suçun niteliği tutuklanmasına neden olan olayın oluş tarzı gözaltında kaldığı süre gibi unsurlar nazara alınarak zenginleşme sonucu doğurmayacak şekilde hak ve nesafet kurallarına uygun makul bir miktarın hakim tarafından manevi tazminat olarak tayin ve takdir olunması gerektiği belirtilmiştir.

Bu nedenlerle, toplanan deliller, yargılama dosyaları birlikte incelendiğinde, davacının haksız gözaltından doğan maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen yerinde olup yasal koşulları taşıdığı değerlendirilmekle ve fazlaya ilişkin talep ispatlanamadığından reddi suretiyle yukarıda açıklandığı şekilde belirlenen maddi tazminata ve davacının gözaltında kaldığı süre, duyduğu elem ve ızdırap gözetilerek zenginleşme vasıtası olmayacak şekilde hak ve nesafet kuralları çerçevesinde 55.000,00 TL manevi tazminata, 19.123,00 TL maddi tazminata hükmedilmiş, yasa gereğince yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
Deniz kurmay albay olarak görev yapmakta olan davacı hakkında, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucu açılan kamu davası üzerine İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda 2014/100 Esas, 2016/37 Karar sayılı ve 26/02/2016 tarihli karar ile Suç İşlemek Amacı İle Kurulan Örgüte Üye Olmak ve Devletin Savaş İmkanlarının Tehlikeye Sokulması suçlarından ayrı ayrı beraatına karar verildiği, kararın Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2016/6202-5088 E-K. sayılı ve 21/10/2016 tarihli ilamı ile onanarak aynı tarihte kesinleştiği, davacının anılan dosyada 02.07.2012 tarihinde gözaltına alındığı, 04.07.2012 tarihinde tutuklandığı ve 28.01.2014 tarihinde tahliye edildiği, dava dayanağının CMK’nın 141/1. ve 141/3. maddeleri olduğu, davanın CMK’nın 142/1. maddesinde belirtilen yasal 3 aylık süresi içinde açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı vekili 864.365,28 TL maddi ve 2.000.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu belirtilmiştir.

Maddi tazminat talebi yönünden yapılan değerlendirmede; maddi tazminatın belirlenmesinde, elde edilmesi mutlak, objektif, somut, daha önce kazanıldığı veya sahip olunduğu halde soruşturma veya yargılama nedeni ile kaybedilen gelirler veya hakların nazara alınabileceği; bu kapsamda davacının tutuklu kaldığı dönemde cezaevinde yaptığı masraflar ile ailesinin davacıyı ziyaret için yaptıkları harcamaların ve ayrıca OYAK kesintileri nedeni ile uğranıldığı belirtilen zararın gerçek maddi zarar niteliğinde olmadıkları, özlük haklarının faizsiz olsa bile sonradan ödenmiş olmasından dolayı bu konuda tazminat hakkının doğmayacağı, yine davacının haksız tutuklama nedeni ile atama yerinin değişmesinin idare makamlarının takdir ve tasarrufuna bağlı idari bir işlem olduğu, bu nedenle uğranıldığı belirtilen maddi kaybın ancak idari yargı davasına konu olabileceği, davacının amiralliğe terfi edememesi nedeni uğranıldığı belirtilen zarar yönünden ise, görevde yükselmenin mutlak ve muhakkak olmadığı, bu hususun muhtemel gelir kaybına ve varsayıma dayalı olduğu cihetle, bu zararların CMK’nın 141. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bulunan maddi tazminat kapsamında değerlendirilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Diğer yandan, davacı vekili tarafından davacının avukatlık ücreti olarak 20.000,00 TL ödeme yaptığı belirtilerek maddi tazminat talebinde bulunulmuş, bu konuda da dava dilekçesine bir kısım banka dekontları ibraz edilmiş ise de; 07.04.2016 tarihli ve 500,00 TL bedelli, 02.05.2016 tarihli ve 500,00 TL bedelli, 02.06.2016 tarihli ve 1.5000,00 TL bedelli, 01.07 2016 tarihli ve 1.000,00 TL bedelli, 31.10.2016 tarihli ve 500,00 TL bedelli ile 22.11.2016 tarihli ve 900,00 TL bedelli dekontların beraat kararının verildiği 26.02.2016 tarihinden sonra düzenlendikleri, esasen bu konuda serbest meslek makbuzu ibraz edilmediği gibi dekontlarda yer alan miktarların hangi dosyaya ilişkin olarak verildiğinin de anlaşılamadığı, dolayısı ile bu dekontların avukata yapıldığı belirtilen ödemeler konusunda geçerli belgeler olarak kabulünün mümkün bulunmadığı kabul olunmuştur. Ayrıca, tazminat davasının dayanağı olan İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas, 2016/37 Karar sayılı ve 26.02.2016 karar tarihli dosyasında, kendisini dosyaya vekaletname sunan bir müdafii aracılığı ile temsil ettiren ve beraat eden davacı (sanık) yararına, beraat kararının verildiği tarihte geçerli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.600,00-TL. maktu vekalet ücreti takdiri gerektiği, buna göre aynı avukat ile temsil edilse bile beraat eden birden çok sanık olması durumunda her bir sanık yararına ayrı maktu vekalet ücreti tayini gerektiği, fakat mahkemece davacının (sanık) başka 13 sanıkla birlikte ve ancak aynı avukat ile temsil edildiğinden bahisle sadece 6.200,00-TL. vekalet ücretine hükmedildiği, bu hususun ise temyiz konusu yapılmadığı, öte yandan ait olduğu davada hüküm altına alınması gereken vekalet ücretinin yargılama gideri kapsamında olup bu hakkın asıl davadan bağımsız olarak dava konusu yapılamayacağı ve bu kapsamda asıl ceza davasında ödenmeyen vekalet ücretinin maddi tazminat kapsamına dahil edilmesinin de mümkün bulunmadığı gözetilerek, davacının maddi tazminat talebinin koşulları oluşmadığı için tamamen reddine karar verilmesi gerekirken, İlk Derece Mahkemesi tarafından, davacı cezaevinde iken ailesinin yaptığı ziyaretler nedeni ile yaptıkları harcamaların ve vekalet ücreti kapsamında bir kısım dekontlarda yer alan miktarların dahil edilmesi sureti ile toplam 19.123,00 TL maddi tazminata hükmolunması, üstelik kabul edilen maddi tazminata faizin, cezaevi ziyaretleri için yapılan harcamalar ile dekontlarda yer alan tarihler yerine haksız gözaltı işleminin gerçekleştiği tarihten itibaren yürütülmesine karar verilmesi doğru ve isabetli bulunmamıştır.

Manevi tazminat talebi yönünden yapılan değerlendirmede ise; manevi tazminat miktarının tespitinde davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçların niteliği, gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, gözaltında ve tutuklu kaldığı süre, gözaltı tarihinden itibaren faize hükmedilmesi sureti ile tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususların gözetilmesi, zenginleşme sonucunu doğurmayacak biçimde hak ve nesafet kurallarına uygun makul ve makbul bir miktarın hüküm altına alınması gereklidir. İşbu dosyaya konu dava nedeni ile ise İlk Derece Mahkemesi tarafından davacı yararına hükmolunan manevi tazminat miktarının açıklanan ölçülere uymayacak şekilde az ve emsal uygulamaların altında olduğu, belirlenen miktardan daha fazla tespiti gerektiği düşünülmüştür. Bu açıklamalar ışığında Dairece, gerek maddi ve gerekse manevi tazminat talebi yönünden doğru ve isabetli olmayıp yasaya uygun bulunmayan İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması, maddi tazminat talebinin tamamen ret edilmesi, manevi tazminat yönünden ise, belirtilen ölçütler, davacının haksız gözaltı ve tutuklama işlemine maruz kalması ile emsal uygulamalar uyarınca 02.07.2012 – 28.01.2014 tarihleri arasında 575 gün süre ile gözaltında ve tutuklu kalmasından dolayı 120.000,00 TL manevi tazminat takdiri gerektiği vicdani kanaatine varılarak Dairemiz davanın kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin yeni bir hüküm kurulmuştur.

IV. GEREKÇE
Tazminat talebinin esasını oluşturan İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas, 2016/37 Karar sayılı ceza dava dosyasında davacının Devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme ve suç işlemek amacı ile kurulan örgüte üye olmak suçlarından 02.07.2012 – 28.01.2014 tarihleri arasında 575 gün gözaltında ve tutuklu kaldığı, yapılan yargılama üzerine 26.02.2016 tarihinde beraatine hükmedildiği, beraat hükmünün 21.10.2016 tarihinde kesinleştiği ve davanın 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddesinin birinci fıkrasında belirlenen süre içerisinde yetkili ve görevli mahkemede açıldığı anlaşılmıştır.

A. Davalı Vekilinin Temyiz İstemi Yönünden
A.1. Davanın reddi gerektiğine ilişkin temyiz sebebi yönünden;
5271 sayılı Kanun’un “Tazminat istemi” kenar başlıklı 141 inci maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

Bu itibarla kanunda öngörülen yasal şartlar oluştuğundan davanın kısmen kabulünde hukuka aykırılık bulunmamıştır.

A.2.Yargılama giderlerinin Hazineye yüklenemeyeceğine ve Hazine lehine vekâlet ücreti ödenmesi gerektiğine ilişkin temyiz sebepleri yönünden;
Yürürlükteki mevzuat uyarınca yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına hukuka aykırılık görülmemiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.03.2007 tarih, 2007/8-2 Esas, 2007/63 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi haksız tutuklamadan kaynaklanan tazminat davalarında, tazminat miktarının davacı tarafça kesin bilinmesi mümkün olmadığından, davalı lehine avukatlık ücreti ödenebilmesi ancak davanın tamamen reddi halinde mümkün olduğundan davalı lehine vekâlet ücreti ödenmemesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.

B. Davacı Vekilinin Temyiz İstemi Yönünden
B.1.Davacının OYAK ve SGK kesintileri ve maaşının eksik yatmasından kaynaklanan zararların, cezaevi harcamalarının, yakınlarının ziyaret için yaptıkları yol masraflarının, davacının terfi edememesi sebebiyle uğradığı zararın maddi tazminat olarak kabul edilmesi gerektiğine, ilişkin temyiz sebepleri yönünden;
Davacının talep etmiş olduğu maddi zararlarının 5271 sayılı Kanun’un 141 inci ve devamı maddelerine göre belirlenmesi gereken maddi zarar kapsamında değerlendirilemeyeceğinden bu taleplere ilişkin maddi tazminatın reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.

B.2.Davacının ödemiş olduğu avukatlık ücretinin maddi tazminat olarak kabul edilmesi gerektiğine ilişkin temyiz sebebi yönünden;
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 29.05.1957 tarihli, 1957/4 Esas ve 1957/16 Karar sayılı içtihadı birleştirme kararında da açıklandığı üzere, vekâlet ücreti yargılama giderlerindendir. Buna göre karşı tarafa yüklenmesi gereken vekâlet ücretinin bağımsız bir varlığı olamayacağından ayrı bir dava konusu da yapılamayacaktır. Davacının, kendi vekili ile yaptığı ve sadece tarafları bağlayan ücret sözleşmesi niteliğindeki vekâlet akdi uyarınca ödenmesi kararlaştırılan bedelin koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği gözetilmelidir.

Anılan içtihadı birleştirme kararı ve yerleşik Yargıtay uygulamaları nazara alındığında, tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasında beraat etmiş olması nedeniyle davacı lehine maktu vekâlet ücretine hükmolunması gerektiği, maktu vekâlet ücretini aşan ve serbest meslek makbuzu ile ispatlanan kısmın ise davacı ile avukatı arasındaki hukuki ilişkiye dayandığı, bu nedenle koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında zarar kapsamına dahil edilmemesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.

B.3.Davacının kıdemli albay olamaması nedeniyle uğradığı maddi zararlarının ödenmesi gerektiğine ilişkin temyiz sebebi yönünden;
Davacının talep etmiş olduğu albay olamaması sebebiyle oluşan maddi zararlarının 5271 sayılı Kanun’un 141 inci ve devamı maddelerine göre belirlenmesi gereken maddi zarar kapsamında değerlendirilemeyeceğinden bu talebe ilişkin maddi tazminatın reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.

B.4. Hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğuna ilişkin temyiz sebebi yönünden;
Davacının talep konusunun 02.07.2012 – 28.01.2014 tarihleri arasında uygulanan gözaltı ile tutuklama işlemine ve ilgili soruşturma ve yargılamada görev alan hakim ve Cumhuriyet savcılarının haksız fiil niteliğindeki eylemlerine dayandığı anlaşılmakla; 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasının 18.06.2014 tarihinde düzenlenmesi nedeniyle hangi mevzuatın uygulanacağı konusunda izahat yapmak gerekmiştir.

Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun (1086 sayılı Kanun) 573 ve devamı maddelerinde, “hakim ve icra reisi” aleyhine 573 üncü maddede düzenlenen yedi bent ile sınırlı olmak üzere tazminat davası açılabileceği, 25.03.1931 gün ve 19/35 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı ile ceza hakimlerinin de hakim kavramı içinde olduğu, mülga 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı maddelerinin, hakim ve icra reisi ile ceza hakimlerinin yargısal faaliyet nedeni ile oluşan zararlardan dolayı sınırlı sorumluluk halleri getirerek koruma sağladığı, Cumhuriyet savcılarının ise başlık ve madde metni dikkate alındığında 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı koruması içine alınmadığı, Cumhuriyet savcıları aleyhine genel hükümler çerçevesinde tazminat davası açılabileceği içtihatlar ile kabul edilmekteydi.

09.02.2011 gün ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesi ile mülga 1086 sayılı Kanunun 573 üncü maddesinde değişiklik yapılmış, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenleme altına alınmış, 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93 üncü maddeden sonra gelmek üzere 93/A maddesi eklenmiş; Cumhuriyet savcıları da Devlet koruması altına alınmış, hakim ve cumhuriyet savcıları aleyhine kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa tazminat davası açılamayacağı düzenlenmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46 ncı maddesi gereğince hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Madde gerekçesinde “Hükümde geçen “hâkim” kavramının genel anlamda kullanıldığı, buna yargı yetkisini kullanan tüm hâkimlerin dahil olduğu, ilk derece mahkemesi hâkimleri, bölge adliye mahkemesi hâkimleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri keza ceza mahkemesi hâkimlerinin de buraya dahil” olduğu ifade edilmiştir.

6100 sayılı Kanunun 47 nci maddesine göre, aynı Kanunun 46 ncı maddesine istinaden Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde açılacak ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülecektir.

Bu arada, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle “hukuk hâkimleri” dışındaki hâkimler ve cumhuriyet savcıları aleyhine açılacak tazminat davalarında görevli mahkemenin neresi olduğu sorunu ortaya çıkmıştır.

5271 sayılı Kanunun “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı 141 inci maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında, 141 inci maddenin birinci fıkrasında düzenlenen haller nedeni ile zarar gördüğünü iddia eden kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri, 142 nci maddesinde ise koruma tedbirleri nedeni ile tazminat isteminin, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacağı düzenlenmiştir.

18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesine; “(3) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.(4) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.” şeklinde üçüncü ve dördüncü fıkralar eklenmiştir.

Bu düzenlemeler ışığında 02.07.2012 – 28.01.2014 tarihleri arasında uygulanan gözaltı ve tutuklama işlemine ilişkin 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereğince tazmini gerektiği, davacının talebine konu hakim ve Cumhuriyet savcılarının hukuki sorumlulukları nedeniyle talebe konu eylemlerin 18.06.2014 tarihinden önce olduğu dikkate alındığında eylem tarihinde yürürlükte bulunan 1086 veya 6100 sayılı Kanunlar uyarınca tazminat isteme koşullarının ilgili maddelere göre değerlendirilmesi gerektiği, davacının beraatine yönelik İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas, 2016/37 sayılı karar gerekçesinde tespit edilen hususlar doğrultusunda tazminat koşullarının oluştuğu, ayrıca ilgili hakim ve Cumhuriyet savcılarının görevinin gereklerine aykırı hareket ettiklerinin kesin bir hükümle tespit edilmiş olması gerekmediği dikkate alındığında, davacının hakim ve Cumhuriyet savcılarının hukuki sorumluluklarına yönelik talebi de dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarında hukuka aykırılık görülmemiştir.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesinin, 14.03.2019 tarihli ve 2018/4772 Esas, 2019/843 Karar sayılı kararında davacı vekili ve davalı vekili tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden aynı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,

Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.06.2023 tarihinde karar verildi.