Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2021/5832 E. 2023/2266 K. 20.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/5832
KARAR NO : 2023/2266
KARAR TARİHİ : 20.06.2023

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
DAVA : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddi kararı

İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edilebilir olduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 142 nci maddesinin sekizinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Davacı vekili 25.08.2017 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; davacının İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/9 Esas sayılı dosyasında görülen ve kamuoyunda İzmir Askeri Casusluk davası olarak bilinen davanın iddianamesinde mağdur sıfatıyla müvekkili hakkında dava açıldığı, müvekkilinin özel hayatıyla ilgili bilgiler afişe edilerek yargılama sırasında itibar, onur, haysiyet, şeref, saygınlığının sarsıldığını, yapılan bütün bu karalamalarla tasfiye işlemi gerçekleştirilip bu personellerin yerine örgüt mensuplarının terfi etmesinin sağlandığı, davacının fişlemelere maruz kaldığını, iddianame içeriğinin kamuoyu ile paylaşılmasının davacının kişilik haklarına saldırı boyutunda olduğunu, 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince davacının uğradığı maddi zararları nedeniyle 5.000,00 TL maddi, manevi zararları nedeniyle 250.000,00 TL manevi tazminatın iddianamenin tanzim tarihi olan 13.02.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep etmiştir.

2. Davalı vekili 11.10.2017 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davanın süresi içinde açılmadığını bu nedenle zamanaşımı yönünden reddedilmesi gerektiğini, istenilen tazminat miktarının haksız ve fahiş miktarlı olduğunu, sebepsiz zenginleşmeye sebep olacak nitelikte olduğunu öne sürerek davanın redddini talep etmiştir.

3. Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 25.01.2018 tarihli ve 2017/399 Esas, 2018/44 Karar sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.

4. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin, 20.11.2018 tarihli ve 2018/2851 Esas, 2018/3459 Karar sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.

5.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.09.2021 tarih, 2019/19926 sayılı tebliğnamesi ile temyiz taleplerinin esastan reddiyle hükmün onanması talep edilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Davacı vekilinin temyiz istemi, davacının davasına konu iddianamede özel hayatına ilişkin davanın seyrine etkisi olmayan bir takım bilgilere yer verilerek kişilik haklarının zarar gördüğünü, dolayısıyla tazminat isteme koşullarının gerçekleştiğine ilişkindir.

III. DAVA KONUSU
Temyizin kapsamına göre;

A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü:
Mahkeme gerekçesinde “Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ait 2014/100 E, 2016/37 K sayılı dosyasında mevcut iddianamenin mağdur ile olan ilgili kısmı ve tüm dosya kapsamı incelenmekle, davacının davasının İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ait 2014/100 E, 2016/37 K sayılı dosyasında mevcut iddianamede kendisi ile ilgili olarak yer verilen “vücuda darbe almış, kilo fazlalığı, kolesterol problemi ve bir başkası ile gönül ilişkisini unutamama” şeklindeki ifadelerin hukuka aykırı olarak iddianamede yer bulması iddiası ile 5.000,00 TL maddi ve 250.000,00 TL manevi tazminat istediği görülmekle; yapılan incelemede İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ait 2014/100 E, 2016/37 K sayılı dosyasında mevcut iddianamede davacı hakkında mağdur sıfatıyla yer verilen ifadelerin davacının mağduriyetinin izahı amacını taşıdığı, belirtilen ifadelerin kullanılmaması halinde davacının mağduriyetinin bir diğer ifade ile şüphelilere isnad olunan eylemlerin izahının mümkün olmayacağı, davacının maddi zararına dair herhangi bir kanıt sunamadığı ve iddianamede yer alan ifadelerin manevi tazminat talebini haklı kılacak nitelikte olmadığı anlaşılmakla davacının davasının reddine dair yazılı şekilde aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” denilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü:
Bölge Adliye Mahkemesince davalı lehine hükmedilen vekalet ücreti olan 4.360,00 TL’nin 845,00 TL’ye düşürülmek suretiyle istinaf talebinin düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE
Davacının, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas sayılı dosyanısının yargılamasına konu 13.02.2014 tarihli iddianamede mağdur sıfatıyla yer aldığı, hakkındaki sahte fişleme bilgilerinin açıkça iddianame içeriğinde gösterilmesi nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğinden bahisle maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek açılan davanın 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen hakim ve Cumhuriyet savcısının sorumluluğuna dayanan tazminat talebi olduğu anlaşılmıştır.

Davacının talep konusunun 13.02.2014 tarihli iddianameye ilişkin olduğu anlaşılmakla; 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasının 18.06.2014 tarihinde düzenlenmesi nedeniyle hangi mevzuatın uygulanacağı konusunda izahat yapmak gerekmiştir.

Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun (1086 sayılı Kanun) 573 ve devamı maddelerinde, “hakim ve icra reisi” aleyhine 573 üncü maddede düzenlenen yedi bent ile sınırlı olmak üzere tazminat davası açılabileceği, 25.03.1931 gün ve 19/35 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı ile ceza hakimlerinin de hakim kavramı içinde olduğu, mülga 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı maddelerinin, hakim ve icra reisi ile ceza hakimlerinin yargısal faaliyet nedeni ile oluşan zararlardan dolayı sınırlı sorumluluk halleri getirerek koruma sağladığı, Cumhuriyet savcılarının ise başlık ve madde metni dikkate alındığında 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı koruması içine alınmadığı, Cumhuriyet savcıları aleyhine genel hükümler çerçevesinde tazminat davası açılabileceği içtihatlar ile kabul edilmekteydi.

09.02.2011 gün ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14.maddesi ile mülga 1086 sayılı Kanunun 573 üncü maddesinde değişiklik yapılmış, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenleme altına alınmış, 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93 üncü maddeden sonra gelmek üzere 93/A maddesi eklenmiş; Cumhuriyet savcıları da Devlet koruması altına alınmış, hakim ve cumhuriyet savcıları aleyhine kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa tazminat davası açılamayacağı düzenlenmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46 ncı maddesi gereğince hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Madde gerekçesinde “Hükümde geçen “hâkim” kavramının genel anlamda kullanıldığı, buna yargı yetkisini kullanan tüm hâkimlerin dahil olduğu, ilk derece mahkemesi hâkimleri, bölge adliye mahkemesi hâkimleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri keza ceza mahkemesi hâkimlerinin de buraya dahil” olduğu ifade edilmiştir.

6100 sayılı Kanunun 47 nci maddesine göre, aynı Kanunun 46 ncı maddesine istinaden Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde açılacak ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülecektir.
Bu arada, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle “hukuk hâkimleri” dışındaki hâkimler ve cumhuriyet savcıları aleyhine açılacak tazminat davalarında görevli mahkemenin neresi olduğu sorunu ortaya çıkmıştır.

5271 sayılı Kanunun “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı 141 inci maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında, 141 inci maddenin birinci fıkrasında düzenlenen haller nedeni ile zarar gördüğünü iddia eden kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri, 142 nci maddesinde ise koruma tedbirleri nedeni ile tazminat isteminin, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacağı düzenlenmiştir.

18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesine; “(3) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir. (4) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.” şeklinde 3. ve 4. fıkralar eklenmiştir.

Bu açıklamalar ışığında, davaya konu işlem tarihinin 13.02.2014 olması söz konusu tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinde dava açma süresine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeniyle dava açma süresi bakımından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72 nci maddesinde düzenlenen haksız fiile ilişkin zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. İlgili maddedeki düzenleme ‘Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
” şeklindedir.

İncelenen dosyada, dava dilekçesi içeriğinden söz konusu iddianamedeki anlatımlar nedeniyle davacının nisan 2014 tarihinde emekliye ayrılmak zorunda kaldığı; dolayısıyla iddianameden haberdar olduğu anlaşılmaktadır.Buna göre davacının öğrenme tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımı süresinden sonra 25.08.2017 tarihinde açtığı davanın, 6098 sayılı Kanun hükümleri uyarınca dava açma süresinin geçmesi nedeniyle reddedilmesi gerekirken, 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesi uyarınca koşulları oluşmadığından bahisle reddedilmesi sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin, 20.11.2018 tarihli ve 2018/2851 Esas, 2018/3459 Karar sayılı kararında davacı vekili tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden aynı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.06.2023 tarihinde karar verildi.