Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2020/933 E. 2020/5425 K. 21.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2020/933
KARAR NO : 2020/5425
KARAR TARİHİ : 21.10.2020

Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Karar Tarihi : 20/04/2017
Esas-Karar No : 2016/108-2017/77

Görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanık …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 134/2-1 ve 62. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 51. maddesi gereğince ertelenmesine dair Keçiborlu Asliye Ceza Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 2016/108 esas, 2017/77 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre, mahkemesince yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında önceden verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar olduğu ve denetim süresinin dolmadığından bahisle yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmeyerek hükmedilen cezanın ertelenmesine karar verilmiş ise de, sanığın tehdit, şantaj ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından 25.02.2014 tarihinde işlediği eylem nedeniyle yapılan yargılama sonucunda Keçiborlu Asliye Ceza Mahkemesinin 19.02.2015 tarihli ve 2014/46 esas, 2015/31 sayılı kararı ile mahkumiyetine, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verildiği, anılan Mahkemenin 17.04.2015 tarihli ve 2014/46 esas sayılı yazısı ile sanığın eyleminin aynı zamanda özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğundan bahisle Keçiborlu Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğunun anlaşılması karşısında, her iki dosyaya konu somut olayın ve suç tarihlerinin aynı olduğu, bu durumda hükmün açıklamasının geri bırakılması kararı verilmemesindeki gerekçenin dosyayla uyumlu olmadığı, aynı tarihte işlenen ve suç duyurusu sonucunda yapılan yargılamada verilen mahkumiyet kararı hakkında da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığının 02.03.2020 tarihli ve 94660652-105-32-2191-2020-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.03.2020 tarihli, 2020/30860 sayılı ihbarnamesi ve Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 04.06.2020 tarihli, 2020/1984 esas, 2020/12577 sayılı görevsizlik kararı ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Ayrıntıları 14.11.1977 tarihli ve 1977/3-2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.05.2019 tarihli ve 2016/23-759, 2019/425 sayılı kararıyla uyum gösteren Genel Kurul ve Daire kararlarında vurgulandığı üzere; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinde, olağanüstü ve istisnai bir kanun yolu olarak düzenlenen kanun yararına bozma ile hakim tarafından ya da mahkemelerce verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar yahut hükümlerdeki gerek maddi gerek usule ilişkin hukuka aykırılıkların hem ilgilisi hem de toplum açısından giderilmesi ve ülkede uygulama birliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Ancak kesin kararlara karşı kabul edilmesinden dolayı bu amaçlara hizmet etmeyen ve sadece yapılan uygulamanın hatalı olduğunun tespiti ile yetinilmesi sonucunu doğuran hukuka aykırılıkların bu yolla çözülmesinde kanun yararı olmadığı gibi, bu uygulamanın kesin hükmün otoritesini sarsacağı da açıktır.
Aynı nedenlerle olağan yasa yollarına göre, kapsamının dar ve sınırlı olması, hukuka aykırılığın, davanın özüne ve cezaya esaslı bir şekilde etki etmesi, tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir.
Hakim ya da mahkeme tarafından değiştirilmesi, geri alınması her zaman mümkün olan kararlarda yasanın aradığı kesinlikten bahsedilemez.
Ciddi boyuta ulaşmayan, maddi meseleye ilişkin olan, hakimin kanaat ve takdir yetkisi kapsamında kalan hususlar ile infaz aşamasında, soruşturma ya da kovuşturma evresinde alınacak bir kararla giderilebilecek nitelikte olanlar gibi başka bir yol ve yöntemle giderilmesi mümkün olan hukuka aykırılıkların kanun yararına bozma konusu olamayacağı kabul edilmektedir.
Sübutu kabul edilen eylemin suç oluşturup oluşturmayacağı ya da hangi suçu oluşturacağı yönündeki hukuki tespit, kabul ve uygulamaların yukarıda sayılan, uygulama birliği ve hukuk güvenliği amaçları bağlamında kamu yararı taşıdığından ve suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususu hakimin takdirine ilişkin değil, maddi hukuka ilişkin bir hukuka aykırılığı oluşturacağından, kanun yararına bozma yasa yoluna konu olabileceğinde şüphe yoktur. Ancak; olaya ilişkin deliller toplanıp değerlendirilmişse, delil takdiri yapılarak verilen bu karar aleyhine, eksik kovuşturma yapıldığından ya da takdirinde yanılgıya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozmaya gidilemez.
Diğer taraftan Türkiye’nin taraf olduğu 4 Kasım 1950 tarihli İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin) 6. ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36/1. maddeleri ile teminat altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında kalan ve ceza yargılama hukukunun temel ilkelerinden olan “çifte yargılama yasağı/non (ne) bis in idem” kuralı gereğince, nihai bir kararla mahkum edilen ya da beraat eden kimse, aynı egemenlik alanı içinde aynı fiilden dolayı yeniden yargılanamaz ve cezalandırılamaz.
Ne var ki asıl amacı maddi gerçeğe insan onuruna yaraşır biçimde ulaşmak olan ceza yargılamasının, adli hatalar nedeniyle mutlak hakikate ulaşamaması muhtemel ve vakıadır. Bu nedenle kesin hükmün otoritesine istisna olmak üzere olağanüstü yasa yolları benimsenmiştir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma, aynı Kanunun 311-314. maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi ile 308. maddesinde yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı da bu istisnalardandır.
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümdeki maddi ve usule ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi amacını taşıdığından, kanun yararına bozma talebine ilişkin incelemenin, talebe esas teşkil eden hüküm ya da kararın tesis edildiği tarih ve şartlar dikkate alınarak yapılması gerekir. Hüküm ya da karar tarihinden sonra ortaya çıkan deliller, koşulları varsa yargılamanın yenilenmesini gerektirebilir ise de kesinleşen hükmü veya kararı kanun yararına bozma talebinin konusu haline getiremez. Aksi düşünce hem kesin hükmün otoritesini sarsar hem “çifte yargılama yasağı/non (ne) bis in idem” kuralını ihlal eder hem de hukuk güvenliğini zedeleyerek toplumsal tedirginlikleri ve huzursuzlukları besler.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; gerek sanık hakkında daha önceden verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karara konu tehdit, şantaj ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarının gerek anılan kararın kesinleşmesinin ardından suç duyurusunda bulunulması üzerine yapılan yargılama sonunda sanığın erteli hapis cezası ile mahkumiyetine ilişkin görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun 25.02.2014 tarihinde işlendiğinin kabul edilmesi karşısında, 28.06.2014 tarihinden önce işlenen suçlar açısından, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 72. maddesi ile değişik CMK’nın 231/8. maddesinin 2. cümlesinin uygulanamayacağı ve aynı olayla ilgili daha önceden verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının yargılama konusu suçla ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel teşkil etmediği gözetilmeksizin, “Sanık hakkında önceden verilmiş bir hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı olması ve denetim süresinin dolmamış olması nedeniyle sanık hakkında CMK 231/8 ek cümle gereği bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine yer olmadığına” biçimindeki gerekçeye dayalı olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına yönelik kararda takdir hakkının hatalı kullanıldığının olağan yasa yolu olan istinaf/temyiz başvurusunda ileri sürülmesi olanaklı ise de, gerekçesi ister doğru ister yanlış olsun, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı bulunduğu hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına yönelik yetkinin kullanılmasındaki takdir yanılgısının olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozmaya konu edilmesi olanaklı değildir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.12.2018 tarihli ve 2015/9-197, 2018/632 sayılı kararı da bu yöndedir.
Açıklanan nedenlerle;
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen ihbarnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görülmediğinden, Keçiborlu Asliye Ceza Mahkemesinin 20.04.2017 tarihli ve 2016/108 esas, 2017/77 sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma talebinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.10.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.