Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2020/4562 E. 2023/2026 K. 06.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2020/4562
KARAR NO : 2023/2026
KARAR TARİHİ : 06.06.2023

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2015/102 E., 2015/378 K.
SUÇ : Taksirle öldürme
HÜKÜM : Mahkûmiyet

Sanık hakkında kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinn, 29.12.2015 tarihli ve 2015/102 Esas, 2015/378 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında taksirle öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85 inci maddesinin ikinci fıkrası, 22 nci maddesinin üçüncü fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası ve 53 üncü maddesinin altıncı fıkrası uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 3 yıl süreyle sürücü belgesine geçici olarak el konulmasına karar verilmiştir.

2. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan 19.09.2020 tarihli ve 2016/92290 sayılı temyiz istemlerinin reddiyle onama görüşü içeren Tebliğname ile Daireye tevdi edilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
1. Katılanlar … ve … vekilinin temyiz isteği; olası kast hükümlerinin uygulanması gerektiğine ve hükmedilen ceza miktarının isabetli olmadığına,

2. Katılanlar …, …, … ve … vekilinin temyiz isteği; olası kast hükümlerinin uygulanması gerektiğine, bilirkişi raporlarının arasındaki çelişkinin giderilmeksizin hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğuna ve hükmedilen ceza miktarının isabetli olmadığına,

3. Sanık müdafiinin temyiz isteği; olayın meydana gelmesindeki kusurun büyük oranda ölen sürücünün davranışından kaynaklandığına

ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;

Yerel Mahkemenin Kabulü;
1. Mahkemece ”İzmir C. Başsavcılığı’nın 12.03.2015 tarih ve 2014/111898 soruşturma, 2015/576 no.lu iddianamesi ile şüpheli …’ın yönetimindeki… plaka sayılı … ile aynı yönde önünde seyir halinde olan ve …’ın kullandığı … plaka sayılı araca arkadan çarpmak suretiyle sürücü Ramazan Demir ve … plakalı araçta yolcu olarak bulunan …’in ölümlerine, ayrıca… plaka sayılı araca da çarpması sonucu bu araçta bulunan … ve … plakalı araçta bulunan …’nın yaralanmasına neden olması nedeniyle sanığın taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma suçlarından TCK’nın 85/2, 22/3, 53/1, 63/1 maddeleri gereğince cezalandırılması için kamu davası açılmıştır.

Kazaya karışan aracı kiralayan … Premium Kiralama ve Ticaret A.Ş. (malen sorumlu) vekili Av. …: Celse arasında sundukları dilekçe kapsamını tekrar ettiklerini, müvekkili şirketin işleten sıfatı bulunmadığını, bu nedenle hukuki ve cezai sorumluluklarının da olmadığını bildirmiştir.

20.12.2014 tarihli alkol raporunda sanığın 1.80 promil alkollü olduğu yazılıdır.

Adli Tıp Kurumunun 29.05.2015 tarih ve 2015/8482 sayılı raporunda mağdur …’nın hayati tehlike geçirmediği, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek derecede kemik kırıkları bulunduğu bildirilmiştir. Ayrıca mağdur …’nın hayati tehlike geçirmeksizin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandığı bildirilmiştir.

Taraf beyanları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamından sanık …’ın 1.80 promil alkollü şekilde yönetimindeki… plakalı araçla olay gecesi saat 03:45 sıralarında Alsancak istikametinden sol şerit üzerinde Vakıflar Kavşağı istikametine doğru aşırı hızlı bir şekilde seyir halinde iken, olay mahalline gelmeden önce sol şerit üzerinden orta şeride geçtiği, sanık bu şekilde orta şeritte seyir halinde iken önünde maktül …’ın aynı şeritte gitmesi üzerine sağ şeride geçtiği, orta şeritte seyir eden aynı yöne doğru düşük bir hızla seyir halinde olan ve sağ tarafta kalan Belpet akaryakıt istasyonuna sinyal vermeden dönüş manevrası yapan, bu nedenle sağ şeridi kapatan maktül …’ın kullandığı … plakalı araca arka kısmından çarptığı, çarpmanın etkisi ile her iki aracın savrulduğu, … plakalı araçta bulunan …’nın ve … plakalı araçta bulunan Arif Köşebaşının yaralandıkları, … plakalı … sürücüsü …’ın ve bu araçta yolcu olarak bulunan …’in ise hastanede vefat etmişlerdir.

Keşif sonucu düzenlenen 07.09.2015 tarihili bilirkişi raporunda sanığın asli, müteveffa sürücü …’ın tali derecede kusurlu oldukları bildirilmiştir.

İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 06.10.2015 tarih ve 9473 sayılı raporunda; müteveffa sürücünün orta şeritle sağ şeridi ortalayarak, akaryakıt istasyonuna gireceği için düşük hızla ilerlediği, her ne kadar müteveffa sürücünün son anda sağa doğru yönelmesi söz konusu ise de bu sırada sanığın aracının uzakta olduğu, ancak sanığın yüksek hızı nedeni ile bu mesafeyi kısa sürede kapattığı, ayrıca aracın arka kısmına çarptığı da dikkate alındığında olaydaki asli kusurlunun sanık sürücü olduğu, sanık idaresindeki … uzakta olsa da sinyal vermeden ve zamanında sağ şeride tam olarak geçmeden sağa doğru yönelen müteveffa sürücünün ise alt düzeyde tali kusurunun bulunduğu, başkada kusur izafe edilecek kişi ya da unsur olmadığı bildirilmiştir.

Olayda; yasal sınırın çok üzerinde bir hızlı ve alkollü bir şekilde … kullanan sanık … birisine çarparak onun ölümüne neden olabileceğini öngörmesine rağmen bahsi geçen şekilde … kullanması nedeniyle bilinçli taksirle hareket etmiştir. Sanık tarafından bu şekilde … kullanılması nedeniyle her zaman yaralamalı veya ölümlü taksirli bir eylemin olabileceğinin öngörülmesi gerektiğinden eylemi bilinçli taksir olarak değerlendirilmiştir. Suçun “basit taksirle mi”, yoksa “bilinçli taksirle mi” işlendiğinin belirlenmesi açısından, ölenin de kusurlu olup olmamasının önemi bulunmamaktadır.

Sanığın sonucu öngörmesine rağmen gerçekleşmiş olan sonucu açıkça istediğini, kabullendiğini ileri sürmek mümkün bulunmadığından, olası kasıtla öldürme suçunun TCK.’nun 21/2 maddesindeki unsur olan “sonucu kabullenme” gerçekleşmediğinden sanığın eylemi olası kasıtla öldürme suçunu oluşturmaz.
Bu nedenlerle; sanığın taksirle iki kişinin ölümüne, birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan TCK’nın 85/2. maddesi gereğince takdiren ve teşdiden 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, eylemi bilinçli taksirle gerçekleştirdiğinden 5237 sayılı TCK’nın 22/3 maddesi gereğince takdiren ve teşdiden cezasının ½ oranında arttırılmasına, hakkında takdiren TCK’nın 62/1 maddesinin uygulanmasına, eylemi bilinçli taksirle gerçekleştirdiğinden ve verilen hapis cezasının süresi dikkate alınarak 5237 sayılı TCK’nın 50. ve 51. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesine ilişkin aşağıdaki hükmün verilmesi uygun görülmüştür.”

Biçimindeki gerekçe ile sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmiştir.

2. Sanık, aşamalarda alkol aldıktan sonra 55-60 km hızla seyrederken, olay mahalline geldiğinde, orta şeritte bir aracın belirdiğini, arka lambalarının yanmadığını, yavaş mı ilerliyor olduğunu ya duraklamış halde olup olmadığını hatırlamadığını, aracı fark ettiğinde frene bassa da duramadığını, araca çarptığını ve sürüklendiğini, yaptığından pişman olduğunu dile getirmiştir.

3. Adli Tıp Kurumu İzmir Morg İhtisas Dairesi 19.01.2015 tarihli ölen …’in otopsi raporunda,
”…2-Kişinin ölümünün kaburga, tibia, fibula kemiği kırıkları ile birlikte subaraknoidal kanama, akciğer, karaciğer ve dalak laserasyonu ile kanama sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatini bildirir rapordur”

Denilmektedir.

4. 20.12.2014 tarihli ölen …’ın ölü muayene tutanağında,
”…Kesin ölüm sebebinin kafa, göğüs ve karın içi kanama, ayrıca organ harabiyeti zemininde gelişen kardiyak arrest olup,…”

İbaresine yer verilmiştir.

5. Adli Tıp Kurumu İzmir Adli Tıp Şube Müdürlüğü 29.05.2015 tarihli kati adli muayene raporunda, müşteki …’nın kaza neticesinde vücudunda 5. dereceden kırık oluşacak şekilde yaralandığı bildirilmiştir.

6. Olay tarihli kaza tespit tutanağında, sanığın önde giden aracı yeterli ve güvenli mesafeden takip etmemek kuralına aykırı davrandığından bahisle tam kusuruyla olaya sebep olduğu vurgulanmıştır.

7. Yargılama aşamasında mahkemece keşif üzerine aldırılan 07.09.2015 tarihli trafik uzmanı bilirkişi tarafından tanzim edilen raporda, sanığın orta şeritte seyrederken, önünde seyreden ve sinyal vermeden gidiş yönüne göre sağ tarafta bulunan benzinliğine doğru manevra yapan sürücü Ramazan idaresindeki araca çarpması şeklinde olayın meydana geldiği ve sanığın etkin fren tedbirinde bulunmayarak, yolun müsait olan sol kısmını kullanmayarak, aksine direksiyon sevk ve hatasıyla dönüş yapmakta olan aracın sağından geçmek suretiyle asli kusuruyla neticeye sebebiyet verdiği saptanmıştır.

8. Yargılama aşamasında aldırılan Adli Tıp Kurumu İstanbul Trafik İhtisas Dairesi 06.10.2015 tarihli raporunda, sanığın aşırı hızda seyrederek, sürücü Ramazan idaresindeki aracın arka kısmına önlemsiz vaziyette çarparak asli kusuruyla kazaya neden olduğu belirtilmiştir.

9. Olay tarihli cd izleme tutanağında, görüntülerin izlenmesi sonucunda kaza anı anlatımı yapılmıştır.

IV. GEREKÇE
Yerel mahkeme kararında yapılan inceleme neticesinde olayın kabulünde herhangi bir isabetsizlik bulunmamıştır.

A)Katılanlar … ve … Vekilinin Temyiz Sebepleri Yönünden
1.Olası Kast Hükümlerinin Uygulanması Gerektiği Yönünden
a)5237 sayılı Kanun’un “Kast” başlıklı 21 inci maddesi;

“(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.”

Şeklinde düzenlenmekle, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.

b)Olası kastın tanımlandığı 21 inci maddenin ikinci fıkrasının gerekçesinde; “…Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.

Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.

Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.

Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.”
Şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.

c)Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilinerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Failin, gerçekleştireceği hareketin kanunî tipe vücut vereceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.

d)Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.

e)Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve “olursa olsun” düşüncesi ile göze almakta, neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.

f)5237 sayılı Kanun’un hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç, kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin ikinci fıkrasında taksir;
“… dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.”
Şeklinde tanımlanmıştır.

g)Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

h)Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk ceza hukuk sisteminde kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.

ı)5237 sayılı Kanun’da taksir; “basit” ve “bilinçli” taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22 nci maddenin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir;
“Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi …”
Şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

i)Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt, taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.

j)Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

k)5237 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrasında; “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi …” şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü fıkrasında; “Kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır.” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği “kabullenme” ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; “Olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.

l)Olası kastla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde; “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir…Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir.” şeklinde görüşler mevcuttur. (Bahri Öztürk-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, 17. Baskı, Ankara 2017, s.303-304.)

m)Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kast, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.

n)Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; sanığın yaklaşık 1.85 promil alkollü şekilde ve mahal hız sınırının çok üzerinde … kullanarak, kazaya sebebiyet verebileceğini objektif olarak öngördüğü halde … kullanmadaki becerisine güvenerek, neticenin meydana gelmeyeceğine inanmak suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı eylem gerçekleştirdiği anlaşıldığından bilinçli taksirle hareket ettiği belirlenmekle, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.

2.Hükmedilen Ceza Miktarının Somut Olaya Göre İsabetli Bulunmadığı Yönünden
Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde; 5237 sayılı Kanun’un 61 inci maddesinin birinci fıkrası ve 22 nci maddesinin dördüncü fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle, aynı Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerektiği, asli kusurlu olarak meydana getirdiği kaza sonucu iki kişinin ölümüne, bir kişinin nitelikli şekilde yaralanmasına neden olan sanık hakkında, adalet ve hakkaniyet kuralları uyarınca cezada orantılılık ilkesi gözetilerek yapılan ceza tayininde isabetsizlik görülmemiştir.

B)Katılanlar …, …, … ve … Vekilinin Temyiz Sebepleri Yönünden;

1.Olası Kast Hükümlerinin Uygulanması Gerektiği Yönünden
Gerekçenin A-1 kısmında açıklanan sebeplerle, sanığın yaklaşık 1.85 promil alkollü şekilde ve mahal hız sınırının çok üzerinde … kullanarak, kazaya sebebiyet verebileceğini objektif olarak öngördüğü halde … kullanmadaki becerisine güvenerek, neticenin meydana gelmeyeceğine inanmak suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı eylem gerçekleştirdiği anlaşıldığından bilinçli taksirle hareket ettiği belirlenmekle, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.

2.Bilirkişi Raporlarının Arasındaki Çelişkinin Giderilmeksizin Hüküm Kurulmasının Hukuka Aykırı Olduğu Yönünden
Dosyada mevcut iki bilirkişi raporunda da, somut olgulara dayalı, denetime elverişli ve hüküm kurmaya uygun şekilde kusur dağılımının birbiriyle uyumlu olduğu ve mahkemece de kusur tayininin anılan raporlara dayanılarak yapıldığı gözetildiğinde, bu hususa ilişkin temyiz sebebi reddolunmuştur.

3.Hükmedilen Ceza Miktarının Somut Olaya Göre İsabetli Bulunmadığı Yönünden
Sanığın asli kusurlu olarak bir kişinin nitelikli şekilde yaralanmasına, iki kişinin ölmesine sebebiyet verdiği olayda suçun işleniş şekli, meydana gelen zararın ağırlığı, maddede öngörülen cezanın alt ve üst sınırı nazara alındığında mahkemece hükmedilen ceza tayini yerinde bulunduğundan temyiz istemi yerinde görülmemiştir.

C)Sanık Müdafiinin Temyiz İtirazları Yönünden
Sanığın yaklaşık 1.85 promil alkollü şekilde idaresindeki otomobille, gece vakti, yerleşim yeri içinde, aydınlatmanın bulunduğu, üç gidiş üç gelişten oluşan demir korkuluklu refüjle bölünmüş asfalt kaplama caddede orta şeritte seyrederken, önünde aynı istikamette seyreden sürücü Ramazan idaresindeki otomobilin, sinyal vermeksizin gidiş yönüne göre sağda bulunan benzinliğe gitmek için manevra yaparak, sağ şeride yöneldiği sırada, sanığın, boş olan sol şerit yerine, Ramazan’ın idaresindeki otomobilin en sağ kısmından geçmeye çalışırken aracının ön sol kısımlarıyla, otomobilin sağ yan arka kısımlarına çarpmasıyla, asli kusuruyla iki kişinin ölümüne, bir kişinin ise vücudunda 5. dereceden kırık oluşacak şekilde yaralanmasına neden olduğu olaya ilişkin mahkemenin kusur tayini isabetli görülmüştür.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin, 29.12.2015 tarihli ve 2015/102 Esas, 2015/378 Karar sayılı kararında sanık müdafii, katılanlar … ve … vekili, katılanlar …, …, …, … Vekili tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden sanık müdafiinin temyiz sebeplerinin reddiyle hükmün, Tebliğnameye uygun olarak, oy birliğiyle ONANMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.06.2023 tarihinde karar verildi.