YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2020/1710
KARAR NO : 2021/2114
KARAR TARİHİ : 02.03.2021
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık
Hüküm : 2863 sayılı Kanunun 65/b, TCK’nın 62, 52/2, 53, 51/1-3.maddeleri gereğince mahkumiyet
2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, katılan vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14/03/2019 tarihli ve 2016/13-1281-2019/216 sayılı kararı ile benzer nitelikteki birçok kararında vurgulandığı üzere; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 40/2, 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 232/6. maddeleri gereğince, hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolu, süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin anlaşılabilir nitelikte açıkça gösterilmesi zorunludur. Bunlardan bir veya birkaçının eksik ya da hatalı gösterilmesi CMK’nın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedenini oluşturmaktadır. Bu bildirimlerdeki temel amaç, kanun yollarına başvuru hak ve yetkisi bulunanların, başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
İncelenen dosyada; katılan vekilinin yüzüne karşı verilen hükmün, katılan vekili tarafından CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen yasal bir haftalık süre geçtikten sonra 25/02/2020 tarihinde temyiz edildiği anlaşılmış ise de; hükmün yasa yolu kısmında temyiz süresinin tefhimden itibaren “15 gün” olarak belirtilmesi sebebiyle, katılan vekilinin bu yanılgılı bildirimden kaynaklı olarak temyiz hakkını süresinde kullanmasının engellendiği ve temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilmiştir.
2863 sayılı Kanunun 9. maddesinde, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşai ve fiziki müdahalede bulunulmayacağının düzenlendiği, anılan düzenlemeye aykırı olarak, izin alınmaksızın inşai ve fiziki müdahalede bulunulmasının ise, aynı Kanunun 65. maddesi ile yaptırım altına alındığı, buna karşılık, 3194 sayılı İmar Kanununa 11/05/2018 tarih ve 7143 sayılı Kanunun 16. maddesi ile eklenen geçici 16. maddede, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla yapı kayıt belgesi verilebileceği hükme bağlanmış olup, 2863 sayılı Kanuna tezahürü bulunmayan bahse konu düzenlemenin, anılan Kanunun 65. maddesinde tanımlanan inşai ve fiziki müdahale suçlarının unsurlarını etkilemeyeceği, zira, yapı kayıt belgesi verilmesinin, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınmasını sağlamakla birlikte, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında, kültür varlıkları yönünden koruma bölge kurullarından, tabiat varlıkları ve doğal sit alanları yönünden Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerinden izin alınmaksızın gerçekleştirilen inşai ve fiziki müdahaleleri hukuka uygun hale getirmeyeceği;
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin, eksik inceleme ile hüküm tesis edildiğine, katılan vekilinin, alt sınırdan ceza tayin edilmesine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21/05/2020 tarih ve 2019/15-553 Esas, 2020/221 Karar sayılı kararında, “Hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 326 ve 5271 sayılı CMK’nın 307/2. maddeleri uyarınca zorunludur. Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı ilkesine dayanan bu zorunluluk uyarınca, sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki kanıtlarını sunma olanağı tanınmalıdır.” hususlarına yer verilmiş olup; Dairemizin 08/02/2018 tarih ve 2015/16814 Esas, 2018/1271 Karar sayılı bozma ilamı sanık aleyhine olmasına rağmen bozma sonrası yapılan yargılamada bozma ilamı ekli davetiye ile çağrılan ancak duruşmaya gelmeyen sanığın duruşmaya katılımı sağlanıp, bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması gerektiği gözetilmeksizin, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracak şekilde 1412 sayılı CMUK’un 326 ve 5271 sayılı CMK’nın 307. maddelerinin ihlal edilmesi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin ve sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince sair yönleri incelenmeksizin isteme uygun olarak BOZULMASINA; 02/03/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.