Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2018/5671 E. 2019/6031 K. 13.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2018/5671
KARAR NO : 2019/6031
KARAR TARİHİ : 13.05.2019

Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık
Hüküm : Sanıklar hakkında CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince beraat

2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanıkların beraatine ilişkin hüküm, katılan kurumlar vekilleri tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, katılan kurumlar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
2863 sayılı Kanunun 7. maddesinde 6498 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin amacının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ya da sit alanı olarak tescil kararlarının, ilgililerince öğrenilmesini sağlamak olduğu, başka bir deyişle, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları yönünden tebliğ; sit alanları yönünden Resmi Gazete’de yayım ve internet üzerinden duyuru kurallarının, kişilerin, sahip oldukları veya kullandıkları taşınmazların durumunu bilmelerini ve ona göre hareket etmelerini sağlama amacı taşıdığı, belirtilen kuralların, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suçun oluşumu için şekil şartı niteliği bulunmayıp, aksi yöndeki kabulün, 6498 sayılı Kanunun amacına da ters düşeceği;
Dolayısıyla, sözü edilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin olarak, şerhin varlığına veya tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılması gerektiği;
Diğer yandan, taşınmaz bir varlığın korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmesinin ya da bir bölgenin, doğal, tarihi ve kültürel özellikleri nedeniyle sit alanı olarak belirlenmesinin, taşınmazın veya bölgenin özel bir statüye tabi tutulması gerektiği ve taşınmaz üzerinde ya da bölge içerisinde keyfi uygulamalarda bulunulamayacağı anlamına geldiği, bu bakımdan kural olarak, 6498 sayılı Kanun değişikliği sonrası tebliğ – yayım – internette duyuru; anılan değişiklik öncesi ise şerh – ilan yöntemleri ile taşınmazın ya da bölgenin tescilinden ilgililerin haberdar olmalarının sağlanacağı;
Bununla birlikte, Türk Medeni Kanununda yer alan “iyi niyet” kuralının genel bir hukuk ilkesi olarak kabul edilip, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suç tiplerine yönelik sübut değerlendirmesinde de dikkate alınmasının zorunlu olduğu, başka bir deyişle, 6498 sayılı Kanun değişikliği öncesinde yapılan tescil işlemleri yönünden, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde şerh bulunmayıp, tescil kararı mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilmemiş olsa dahi, failin, taşınmazın ya da bölgenin tescilinden haberdar olduğuna dair beyanının göz ardı edilemeyeceği, zira, maliki olduğu veya kullandığı taşınmazın korunması gerekli nitelik taşıdığını ya da sit özelliğiyle bölgesel bazda koruma altına alınan bir alanda bulunduğunu bilen kişinin, taşınmaz üzerinde dilediği zaman dilediği şekil ve kapsamda uygulama yapamayacağını, taşınmazın ya da bölgenin özel statüsünün mümkün kıldığı ölçüde, kamu kurumlarınca yürütülecek izin prosedürü çerçevesinde inşai ve fiziki müdahalelerde bulunabileceğini de bilmesi gerektiği, yapı ya da bölge bazında tescil kararından haberdar olduğu halde, ilgili kurumlara başvurarak, gerçekleştirmeyi düşündüğü inşai uygulamaya yönelik izin almayıp keyfi hareket eden kişinin iyi niyetinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla, taşınmazın ya da bölgenin niteliğini bilerek izinsiz inşai ve fiziki müdahalede bulunan ya da başlangıçta bilmeyip, kamu görevlilerince düzenlenen zabıt ve tutanaklar ile durumu öğrendiği halde müdahalesine devam eden failin, hukuki koruma altına alınamayacağı;
Ayrıca, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen fiiller bakımından da failin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün bulunmadığı, başka bir deyişle, Dairemizce incelenen dosyalarda sıkça karşılaşıldığı gibi, hazineye ait veya devletin hüküm ve tasarrufundaki taşınmazlar üzerinde inşai ve fiziki müdahale yapılması durumunda, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmemesinin sonuca etkili olmayacağı, zira bu halde failin, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen inşai ve fiziki müdahaleler yönünden ilan kuralı aranmasının, hayatın olağan akışına ve mantık ilkelerine de uygun düşmediği;
Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde; İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 14/02/1996 tarih, 5576 sayılı kararı ile tescil edilen 2. derece doğal, 3. derece arkeolojik sit alanında yer alan Muğla ili, Marmaris ilçesi, … köyü, … mevkii … ada 1 parsel üzerine, betonarme nitelikte inşai uygulamalarda bulunulup, aynı Kurul kararı ile 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilip, ayrıca Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 21/07/2011 tarih, 7377 sayılı kararı ile 3. derece doğal sit alanı olarak tescil edilen Muğla ili, Marmaris ilçesi, … köyü, Kızılyer mevkii 136 ada 1 parsel üzerine betonarme nitelikte inşai uygulamalarda bulunulduğunun tespit edildiği, sanıklardan…’nın savunmasında, diğer sanık … ‘ ın kendisine deniz kıyısından bir arsa istediğini söylediğini, araştırıp bahsi geçen arsayı bulduğunu, arsanın imar izni olmadığı ve köy yerleşim sınırları içerisinde bulunmadığı için ancak bir şirket kurulur ise arsayı alabileceğini söylediğini, 2 aylığına bir şirket kurması gerektiği önerdiğini, kendisinin bu şirketi kurduğunu, gayrimenkulün alındığını, inşaatı …’ in yapmış olduğunu, …’in savunmasında, kendisinin … Turizm şirketinin yetkililerinden birisi olduğunu, izinsiz yapı yapıldığını ve dava konusu arazinin sit alanı olduğunu bilmediğini, sanık …’in ise savunmasında, dava konusu taşınmazlardan 135 ada 1 parseli 20/10/2005 tarihinde … isimli şahıstan aldığını, bu parsel üzerinde bulunan ve 24/01/2012 tarihli iddianamede belirtilen kadastro paftasında görülen ve görülmeyen tüm yapıların taşınmazı satın aldığı tarihte üzerinde olduğunu, kendisinin bu parsel üzerine bir çivi dahi çakmadığını, taşınmazı 30/10/2012 tarihinde … isimli şahısa sattığını, beyan ettikleri görülmekle;
Sanıkların suça konu taşınmazların sit alanı dahilinde kaldığını, bilip bilmediklerinin açıklığa kavuşturulması bakımından, bölgenin doğal ve arkeolojik sit alanı olarak tesciline yönelik ilgili Koruma Bölge Kurulu kararlarının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediği, çevrede yaşayan şahıslar tarafından, bölgenin bu statüsünün yaygın olarak bilinip bilinmediği, izinsiz uygulamaların yer aldığı bölgede başka yapıların da bulunup bulunmadığı, bu kapsamda, bölgenin statüsünün sanıklar tarafından bilinip bilinmediği hususu tespit edilip, diğer yandan sanıklardan …’in … ada 1 parsel üzerindeki uygulamaların kendisinin taşınmazı satın aldığı 20/10/2005 tarihinde arazi üzerinde mevcut olduğuna ilişkin beyanı karşısında, … ada 1 parsel üzerideki inşai uygulamalara ilişkin inşai müdahale kapsamında kalan yapıların eskime durumları, kullanılan malzemelerin yıpranma özellikleri de dikkate alınmak suretiyle suç tarihinin tereddüte yer bırakmayacak şekilde tespiti için keşifte görevlendirilen inşaat mühendisi bilirkişisinden ek rapor alınıp, bu şekilde dava zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı hususu da açıklığa kavuşturularak, sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi
Uygulamaya göre de;
Sanıklar … ve …’in eylemleri ile diğer sanık …’in eylemleri arasında hukuki ve fiili irtibat bulunmadığı halde, usule aykırı olarak davanın birlikte görülerek bu şekilde sonuçlandırılması,
Kanuna aykırı olup, katılan kurumlar vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 13/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.