Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2017/7105 E. 2021/1715 K. 17.02.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2017/7105
KARAR NO : 2021/1715
KARAR TARİHİ : 17.02.2021

Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Göçmen kaçakçılığı, taksirle öldürme
Hüküm : 1-Sanıklar …, … ve … hakkında;
a-Taksirle öldürme suçu nedeniyle; CMK’nın 223/2-(c) maddesi gereğince beraatlerine,
b-Göçmen kaçakçılığı suçu nedeniyle; TCK’nın 79/1-b, 62, 52/2-4, 53/1. maddeleri gereğince mahkûmiyetlerine
2- Sanıklar … ve … hakkında;
a-Göçmen kaçakçılığı suçu nedeniyle; TCK’nın 79/1-b, 39/2-c 62, 52/2-4, 53/1. maddeleri gereğince mahkumiyetlerine

Sanıklar …, … ve …’in taksirle öldürme suçundan beraatine ilişkin hükümler mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından, göçmen kaçakçılığı suçundan mahkumiyetlerine ilişkin hükümler ise sanıklar müdafileri tarafından, sanıklar … ve …’nun göçmek kaçakçılığı suçundan mahkumiyetine ilişkin hükümler ise mahalli Cumhuriyet savcısı ile sanıkların müdafileri tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Oluşa ve dosya kapsamına göre; yasa dışı yollarla Türkiye’den çıkış yaparak Yunanistan’a gitmek isteyen Suriye vatandaşı toplam 12 göçmenin, tanık …’in sahibi olduğu, gövde boyu 5.20 metre, genişliği 2.30 metre ve derinliği 1.40 metre olan, maksimum 5 kişi taşınabilen, yapısal sebeplerle denize açılmaya elverişli olmayan, asgari emniyet teçhizatı bulunmayan , kimliği belirsiz kaptanın idaresindeki “…L. Fethiye” isimli tekneye gece vakti bindirilmelerinden kısa süre sonra aşırı yüklü olması, kapasitenin üzerinde yolcu alması ve denizin dalgalanması sonucunda alabora olarak battığı ve suda boğularak hayatını kaybeden 8 göçmenin cansız bedenlerine ulaşıldığı, 4 göçmenin ise sağ olarak kurtarıldığı,
Olayda batan …L. Fethiye isimli teknenin tanık …’e ait olduğu, harici satış sözleşmesi ile tanık …’a satıldığı, sanık …’in satış sözleşmesinde kefil olarak görüldüğü, bu alım satım karşılığında …’e borçlusu …, kefili … olan 15/05/2014 vade, 31/03/2014 tanzim tarihli 25.000 TL’lik senet verildiği, …, … ve …’in beyanlarına göre bu teknenin Bodrum’da bulunan bir otelde su sporlarında kullanılmak üzere alındığı, Fethiye’den Bodrum’a götürüldüğü, otel yönetimince teknenin uygun görülmemesi, sık sık arıza yapıp istop etmesi üzerine teknenin su sporlarında kullanılamayacağının anlaşıldığı, …’ın tekneyi sahibi …’e iade etmeyi düşündüğü, ancak sanık …’ın tekneyi iade etmek yerine başkasına satmayı teklif ettiği, telefon görüşmeleri sonucunda sanık …’ın, …’e tekneye müşteri bulduğunu, müşterinin tekneyi Özdere’de bulunan…ustanın görüp onay vermesi halinde tekneyi 8.500 Avro’ya satın alacağını söyleyerek…’i bu satışa ve teknenin Bodrum’dan Özdere’ye getirilmesine ikna ettiği, teknenin alıcısı görünen kişinin sanık … olduğu, sözde satış işlemi için teknenin 13/04/2014 günü Bodrum’dan çekici ile Özdere’ye getirtilip tanık …’a ait iş yerinin önüne bırakıldığı, aynı gün öğle saatlerinde sanık …’nın …’a ait iş yerine gelip teknenin bakımının yapılmasını talep ettiği, teknenin eski ve arızalı olduğu, daha önce battığının anlaşıldığı söylenerek 3.000 TL masraf çıkarılması üzerine bakım yaptırılmadan, sanıkların tanık …’ı telefonla arayıp teknenin Özdere’den Ahmetbeyli’ye taşınması konusunda anlaştıkları, …’ın iş yerinin karşısında bulunan BP akaryakıt istasyonundan sanık …’ın tekneye 200 TL’lik benzin aldığı, daha sonra teknenin traktörle çekilerek Ahmetbeyli sahiline götürülüp denize indirildiği, burada …’nın tek başına tekneye binerek bir süre tekneyi denediği, daha sonrada …’in talebi doğrultusunda tekneyi maydonoz koyunda kıyıya yanaştırıp bağladığı,
Sanıklardan …’nun İstanbul’da yaşadığı, iç savaş sonrası Türkiye’ye gelen Suriye vatandaşlarının, eşi Suriye’li olan …’nu bulup kendisinden kalacak yer ve yanlarındaki paraların saklanması konusunda yardım istedikleri, …’nun Suriye vatandaşlarının paralarını muhafaza edip iade etmesi üzerine Suriye vatandaşları arasında kendisine karşı bir güven oluştuğu, Ahmet’in Suriye’den Türkiye’ye gelenlerin İstanbul üzerinden İzmir’e, İzmir’den de Yunanistan’a geçme gayreti içinde olduklarını gördüğünde, göçmen kaçakçılığı faaliyetlerinden para kazanmak amacıyla İstanbul’dan İzmir’e taşındığı, kendisinin Arapça bilmemesi nedeniyle para alış verişi sırasında kendisine tercümanlık yapan Suriye vatandaşı sanık … …’yu da yanında getirdiği, İzmir Basmane’de bir ofis kiralayarak emanetçi adı altında faaliyetlerine başladığı, alınan beyanlarına göre, yurt dışına kaçak olarak gidecek göçmenlerin kaçakçıya ödeyeceği paraları emanete alıp kaçak göçmenlere bir şifre verdiği, göçmenlerin yurt dışına çıkması yada şifre yazılı kağıdı getirmeleri halinde parayı kaçakçılara ödediği, bu eylemleri karşılığında kaçak göçmenlerden ve göçmen kaçakçılarından ayrı ayrı komisyon aldıklarını beyan ettikleri, sanık …’nun bu faaliyetlere ilişkin defterlerin tutulmasına, şifrelerin hazırlanıp verilmesine yardım ettiği ve ayrıca göçmenlerle … arasında tercümanlık yaptığı, … ve …’nun iş yerinden elde edilen defterlerdeki bilgilere göre yaklaşık 3.500.000,00 Avro’nun kaçak göçmenlerden alınıp kaçakçılara ödenmesine aracılık ettikleri, defter kayıtlarına göre …’nun 15/04/2014 tarihinde olayda ölen … ile sağ kurtulan mağdur Yazen Al Seyyid’in babaları, olayda ölen …’nin akrabası olan …’ten üçü için 5.550 Avro, olayda ölenler …’dan 2.550 ABD Doları, …’dan 1.850 Avro, …’dan 1.850 Avro, sağ kurtulan …’dan 1.850 Avro, …’den 1.850 Avro para kabul ettiği, bu paraların defter kayıtlarının yanında paranın ödeneceği kişi olarak Kerim isminin kayıtlı olduğu,
Olaydan sağ kurtulan mağdurlara yaptırılan teşhislere göre, sanık … ve …’na verilen ve defter kayıtlarına göre yanında paranın ödeneceği kişi olarak kayıt edilen Kerim olarak tanınan göçmen kaçakçısının Suriye vatandaşı … olduğu, mağdurların beyanlarına göre sanık …’in çevresinde göçmen kaçakçılığı yaptığının bilindiği, yurt dışına kaçmak isteyen göçmenlerin istedikleri zaman gidip kendisine ulaşabildiklerini, ayrıca olay günü sanık … ve Nihat’ın bıraktığı tekneye sanık … tarafından götürüldüklerini beyan ettikleri anlaşılmakla yapılan incelemede;
A)Sanıklar …, … ve … hakkında göçmen kaçakçılığı suçu nedeniyle kurulan hükmün temyizen incelenmesinde;
T.C. Anayasa Mahkemesinin, TCK’nın 53. maddesine ilişkin olan 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması nedeniyle, iptal kararı doğrultusunda TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesi gerekliliğinin infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafiilerinin, sanıkların atılı suç ile bağlantılarının olmadığına ve eksik inceleme neticesinde sanıkların mahkumiyetlerine karar verildiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Oluş, dosya kapsamı ve 13/06/2014 tarihli bilirkişi raporundaki tespitler ile sabit olduğu üzere, müsait olmayan mahal ve hava şartları, teknenin yapısal özellikleri itibariyle denize açılmaya elverişli olmayan, taşınan göçmen sayısının istiap haddinin iki katından fazla olması, yeterli düzeyde asgari güvenlik ekipmanlarının bulunmayışı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanıkların eylemleri kapsamında suçun mağduru olan göçmenlerin hayatı bakımından tehlike oluşması nedeniyle sanıklar hakkında TCK’nın 79/2-a-son maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
2-Sanıkların üzerine atılı suçun birden fazla mağdura (göçmene) karşı tek bir fiil ile gerçekleştirdiklerinin sabit olması karşısında tayin olunan temel cezada TCK’nın 43/2. madde delaletiyle 43/1. maddesi gereğince arttırım yapılması gerektiği gözetilmemesi suretiyle eksik ceza tayin edilmesi,
Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA,
B)Sanıklar … ve … hakkında göçmen kaçakçılığı suçu nedeniyle kurulan hükmün temyizen incelenmesinde;
T.C. Anayasa Mahkemesinin, TCK’nın 53. maddesine ilişkin olan 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması nedeniyle, iptal kararı doğrultusunda TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesi gerekliliğinin infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafilerinin, eksik inceleme ve suçun unsurlarının oluşmadığına ilişkin sanıkların mahkumiyetlerine karar verildiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Oluş ve dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde her ne kadar mahkemece sanıklar … ve …’nun “göçmen kaçakçılığı suçuna, suçun işlenmesinden önce yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak suretiyle feri fail olarak iştirak ettikleri” kabul edilmiş ise de, sanıkların emanetçilik adı altında, kaçakçılar ile göçmenler arasındaki para alışverişini sağlayarak, kaçak göçmenler ile kaçakçıları görüştürmek şeklindeki eylemleriyle, olaydaki rol ve etkinlikleri diğer sanıklardan farklı olmakla birlikte, olay esnasındaki ve olaydan sonraki tutum ve davranışlarına göre suçun icrasına etkin katkıda bulundukları, mağdurların beyanlarında Kerim olarak bildikleri sanık … ile yurt dışına kaçma konusunda anlaşmaları sonrasında, sanığın kendilerini sanık … ve …’nun işlettiği Sait Ticaret isimli yere yönlendirdiği hususu dikkate alındığında tüm sanıkların birlikte hareket ettikleri ve maddi menfaat elde etmek amacıyla yabancı uyruklu 12 göçmenin yasal olmayan yollardan yurt dışına çıkmalarına imkan sağlama amacını taşıdıkları anlaşılan sanıkların, TCK’nın 37/1. maddesi kapsamında doğrudan fail olarak aynı Kanunun 79/1-b-son maddesinde tanımlanan göçmen kaçakçılığı suçunu işlediklerinin kabulü gerekirken, yazılı şekilde TCK’nın 39/2-c maddesinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini,
2- Sanıkların eylemleri kapsamında suçun mağduru olan göçmenlerin hayatı bakımından tehlike oluşması nedeniyle sanıklar hakkında TCK’nın 79/2-a-son maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
3-Sanıkların üzerine atılı suçun birden fazla mağdura (göçmene) karşı tek bir fiil ile gerçekleştirdiklerinin sabit olması karşısında tayin olunan temel cezada TCK’nın 43/2. madde delaletiyle 43/1. maddesi gereğince arttırım yapılması gerektiği gözetilmemesi suretiyle eksik ceza tayin edilmesi,
4- Sanık …’nun rızası ile muhafaza altına alınan 6.050 ABD Doları, 5.940 Avro ve 4.430 TL’nin kaçak göçmenlerden emanet alınan para ve suçtan elde edilen komisyon geliri olan paralar olması ve mağdurlara iade edilememesi nedeniyle, TCK’nın 55/1. maddesi gereğince müsaderesine karar verilmesi gerekirken, hatalı şekilde “emanette muhafazasına” karar verilmesi;
Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA,
C) Sanıklar …, … ve … hakkında taksirle öldürme suçu nedeniyle kurulan hükmün temyizen incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre;
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 21. maddesinin 1. fıkrasında “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde düzenlenerek, dogrudan kast tanımlanmıştır. Buna göre, dogrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup, kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur.
Olası kast TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hali” biçiminde tanımlanmış, fıkra gerekçesinde ise; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde, olası kastın uygulanma şartları belirtilmiştir. Öğretide de, olası kast, suçun kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceği, ciddi bir şekilde mümkün görülmesine rağmen, fiilin işlenmesi suretiyle tipikliğin gerçekleşmesi şeklinde tanımlanmıştır. (Koca/Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler; 4. Baskı; sh. 152.)
Fail, hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmişse kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık, fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse, failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul olunur. Çünkü fail, asıl kastettiğinden başka, hareketinden doğacak diğer sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü halde hareketini devam ettirmiştir. Dolaylı kast olarak adlandırılan bu kast türüne, belirli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı veya dolus eventualis de denilmektedir. (Nur Centel, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 2.Bası, s.349, Artuk-Gökcen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, s.597 vd.), (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt.2, s. 293 vd, Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, s.139 vd., Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.312 vd.)
Şayet failin gergekleştirdiği eylemin olası bazı sonuçlara neden olabilecegini öngörmesine ve bu sonuçların gerçekleşmesinin mümkün ve olası olarak tasavvur etmesine rağmen olası sonucu kabullenerek eylemi gerçekleştirmesi halinde olası kast gündeme gelecektir.
Doğrudan kasttaki bilme ve isteme unsuru, olası kast ile dogrudan kast arasındaki farkın ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Olası kastı doğrudan kasttan ayıran en temel unsur; suçun kanuni tanımındaki unsurların ortaya çıkmasının kesin olmayıp, olasılık düzeyinde olmasıdır.
Olası kastta fail, kesin olan bir sonucu değil, büyük bir olasılıkla gerçekleşecek olan sonucun ortaya çıkması halini göze almaktadır. Bu halde fail, bu olası sonucu olursa olsun düşüncesi ile göze alarak suç yolunda ilerlemektedir.
Diğer bir deyimle, burada fail olası sonucun ortaya çıkmaması için herhangi bir çaba sarf etmemektedir.
Yani olası kastta fail, eyleminin kanunda tanımlanan sonucun ortaya çıkmasına neden olacağını olasılık düzeyinde öngörmesine karşın, bu sonucun ortaya çıkmasını kabullenmektedir.
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış olup, 5237 sayılı TCK’da, , 765 sayılı TCK’da yer verilen, “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik”, “kayıtsızlık veya tedbirsizlik”, “hataen ve kayıtsızlıkla”, “müsamaha ve dikkatsizlik” şeklindeki taksir kalıplarına ilgili suç tiplerinde yer verilmemiş, ancak gerek öğretide, gerekse uygulamada, bu taksir kalıplarına yer verilmemiş olmanın, bir eksiklik veya farklılık oluşturmayacağı kabul edilmektedir.
Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Öğretide ve yargı kararlarında taksirin unsurları,
a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
b) Hareketin iradiliği,
c) Neticenin iradi olmaması,
d) Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
e) Neticenin öngörülebilmesi, ancak bu neticenin fail tarafından öngörülmemesi,
Şeklinde belirtilmiştir.
Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 8.1.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza … arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur.
Taksirden söz edilebilmesi için neticenin öngörülebilir olması gerekli ve yeterli olmasına karşılık, bilinçli taksir halinde failin somut olayda ayrıca bu neticeyi öngörmüş olması da gereklidir.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir.
Bilinçli taksiri, taksirden ayıran özellik, bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemektedir.
Yasada, taksirin bir türü olarak düzenlenmiş bulunan bilinçli taksir esas itibariyle olası kastın sınırlarını daraltıcı bir işlev görmektedir. Bu nedenle, olası kastın anlamı ve sınırları belirlenmeden, bilinçli taksirin kapsamının tayini mümkün değildir.
Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır.
Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün yada muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir.
Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde; Sanık …’in kaçak göçmenlerle, kendilerini deniz yoluyla Yunanistan’a yasa dışı yollardan götürme konusunda anlaşıp bu amaçla sanıklar … ve … ile bağlantı kurup onların kontrolündeki tekneye kapasitesinin çok üzerinde kaçak göçmen bindirilmesini sağladığı, sanıklar … ve …’nın ise maksimum 5 kişi taşınabilen, yapısal sebeplerle denize açılmaya elverişli olmayan, asgari emniyet teçhizatı bulunmayan “…L. Fethiye” isimli tekneyi kaçakçılıkta kullanılmak üzere temin ettikleri, teknenin arızalı olduğu ve tamiri için tanık …’a götürülmesi sonrasında teknenin ağır hasarlı ve parçalarının arızalı olduğunun bildirilmesine rağmen herhangi bir tamir yaptırmadan bu hali ile yeterli güvenlik ekipmanları bulunmayan tekneye 12 göçmenin binmesine olanak sağlayarak, gece vakti müsait olmayan hava koşullarında tehlikeli olacağı kaçınılmaz deniz yolculuğu için gerekli güvenlik önlem ve ekipmanlarının alınmasını da kaçak göçmenlerin inisiyatif ve iradesine bırakarak 8 göçmenin ölümüne ve 4 göçmenin ise yaralanmasına neden olan sanıkların eylemlerini olası kastla gerçekleştirdiklerinin kabulü ile mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan ve yetersiz görülen gerekçe ile sanıkların beraatlerine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 17/02/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.