YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2017/3270
KARAR NO : 2018/2241
KARAR TARİHİ : 28.02.2018
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suçlar : Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, tehdit
Suç Tarihleri : 27/11/2006, 25/04/2006
Hükümler : 1- Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan dolayı beraat
2- Tehdit suçundan dolayı TCK’nın 106/1-1, 29, 62/1, 50/4, 50/1-a, 52/2. maddeleri gereğince mahkumiyet
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan sanığın beraatine, tehdit suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
A) Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, yüklenen suç açısından sanığın kastının bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, sanık müdafiinin sanık lehine vekalet ücreti hükmedilmemesine, katılan vekilinin eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiğine, suç vasfına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,
B) Tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz istemlerinin incelenmesine gelince;
Katılan vekilinin 22.12.2014 havale tarihli süre tutum dilekçesinin içeriğine göre; katılan vekilinin, sanık hakkında tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmünü de temyiz ettiği; ayrıca, Dairemizin 22.03.2017 tarihli tevdi kararı uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik katılan vekilinin temyizi ile ilgili olarak görüş içeren ek tebliğnamenin düzenlendiği belirlenerek yapılan incelemede:
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.06.2013 tarihli, 2012/1526 esas, 2013/286 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nın 50 ve 51. maddelerinin her ikisinin de kişiselleştirme kurumu olup, birbirlerine karşı önceliklerinin bulunmadığı ve birinin diğerine göre daha lehe olduğunun ilke olarak ileri sürülemeyeceği, lehe-aleyhe durumunun ancak somut olaydaki şartlar dikkate alınmak suretiyle belirlenmesi gerektiği, yerel mahkemece, sanık hakkında 13.01.2014 tarihli bozma ilamından önceki 13.12.2010 tarihli hükümde sanığın 1 yıl denetim süresi belirlenen erteli 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve hükmün sadece sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 13.01.2014 tarihli bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda 17.12.2014 tarihli hükümle sanığa hükmedilen 2 ay 15 gün hapis cezasının günlüğü 20,00 TL’den adli para cezasına çevrilerek sanığın 1.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, dosya içeriğine göre, avukat olup, aylık ortalama 5.000,00 TL geliri olduğunu ifade eden ve hükmün tefhiminden önce son söz olarak “Ayrıca mahkeme ceza verecekse verilecek hapis cezasının paraya çevrilmesini isterim.” biçiminde beyanda bulunan sanık hakkındaki temyize konu ikinci hükmün kazanılmış hak ilkesini ihlal edici nitelikte olmadığı ve sanığa hükmedilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmiş olmasında dosya kapsamına göre bir isabetsizlik bulanmadığı anlaşıldığından, tebliğnamedeki sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 51. maddesindeki erteleme hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması nedeniyle hükmün bozulmasını öneren görüşe iştirak edilmemiştir.
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiğine, sübuta, sanığa yüklenen eylemin 5237 sayılı TCK’nın 106/1-2. maddesinde tanımlanan tehdit suçunu oluşturacağının ve şikayetin süresinde olmadığının gözetilmediğine ilişkin, katılan vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Hükümden sonra 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK’nın 106/1-1. maddesinde tanımı yapılan tehdit suçunun uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek, 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirilip, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
2- Kabul ve uygulamaya göre de:
Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, sanığa kasıtlı suçtan dolayı hükmedilen kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, uygulama alanı bulunmayan 5237 sayılı TCK’nın 50/4. maddesine de yer verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesine aykırı hareket edilmesi,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 28.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.