Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2017/10383 E. 2019/8044 K. 03.07.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2017/10383
KARAR NO : 2019/8044
KARAR TARİHİ : 03.07.2019

Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle yaralama
Hüküm : Katılan sanık … hakkında; TCK’nın 89/4, 62, 50/4-1a maddeleri gereğince mahkûmiyet
Sanık … hakkında; 223/2-e maddesi gereğince beraat

Taksirle yaralama suçundan katılan sanık …’ın mahkumiyetine ilişkin hüküm ile sanık …’ın beraatine ilişkin hükümler, katılan sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1)Katılan sanık …’ın mahkumiyetine ilişkin hükmün temyizen incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan sanık müdafiinin kusur durumuna, atılı suçun unsurlarının oluşmadığına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin, katılanlar vekilinin ise ceza miktarına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA oybirliğiyle,
2)Sanık …’ın beraatine ilişkin hükmün temyizen incelenmesine gelince ise;
Mahkemece kamu davasına katılma talepleri kabul edilen … ve …’nun soruşturma aşamasında sanık … hakkında şikayetçi olmadıkları, sanık hakkında yalnızca …’a yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 89/1. maddesi gereği kamu davası açıldığı ve … ve …’nun 27/04/2012 tarihli olay sebebiyle ilk kez 13/02/2014 tarihli dilekçeleri ve aynı tarihli duruşmada şikayet ve katılma talebinde bulundukları ve TCK’nın 73/1-2. maddesi uyarınca 6 aylık şikayet süresinin geçtiği anlaşılmakla, sanık … hakkında açılan davaya katılma hak ve yetkisi bulunmayan … ve … vekillerinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince reddine karar verilerek yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre katılan sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
TCK’nın 89. maddesinin 1. fıkrasındaki “Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklindeki düzenleme karşısında, katılan …’ın olaydan hemen sonra Devlet Hastanesi acil servisine götürüldüğü, burada yapılan muayenesinde “sol bacağının ağrıdığı, akut lezyona rastlanılmadı, basit tıbbi müdahale ile giderilebilir, hayati tehlike yok. Durumu bildirir kati rapordur.” şeklinde rapor düzenlendiği, katılanın aşamalarda yaralanmasına sebep olduğundan bahisle şikayetçi olduğuna yönelik ifadesi ve tüm dosya kapsamından, katılanın yaralanmasının TCK’nın 89/1. maddesi anlamında vücuda acı veren bir durum niteliğinde olduğu; kaldıki herhangi bir tıbbi müdahale ve harici bulgu bulunmayan hallerde de kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına yol açan durumların da yaralanma olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşılmakla; sanığın kusur durumunun tespiti ile kusurlu bulunduğu takdirde üzerine atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kanuna aykırı olup, katılan sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA; 03/07/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Muhalefet Şerhi:

Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif yaralanma, TCK’nın 86. maddesinin 2. fıkrasında yer verilen bu terim ceza itibarı ile en hafif yaralanma grubunu ifade etmek için kullanılmıştır. Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralanma, hekimler tarafından farklı algılanabilecek, kişisel değerlendirme yaratabilecek bir durum gibi gözükmektedir. Adli yönden, hangi travmatik değişimlerin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ya da giderilemeyecek olduğu konusunda tüm hekimler tarafından kullanılabilecek objektif kriterler bulunmadığından uygulamada birlik sağlamak için Adli Tıp Kurumu tarafından bir çalışma yapılmış ve hekimlere uygulamada yardımcı olması açısından duyurulmuştur. Bu çalışma yapılırken, basit tıbbi müdahalelerin ne olduğu, nelerin basit tıbbi müdahale ile giderilebileceğinden öte, hangi travmatik değişimlerin hafif derecede yaralanmalar içinde yer alması gerektiği konularına da değinilmiştir.
Taksirli suçlarda ise suçun maddi unsurunu oluşturan hareketler, TCK m. 89/1’ de başkasının vücuduna acı verme veya sağlığın ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olma biçiminde seçimlik olarak gösterilmiştir. Genellikle seçimlik hareketler birçok olayda bir arada bulunabilmekte ise de, vücuda acı veren bir hareket her zaman sağlığın bozulmasına yol açmış olmayabilir. Hukuksal bir terim olmayan “acı”nın sözlük anlamı; iç ve dış tesirlerin uzviyette meydana getirdiği rahatsızlık, sızı, sancı, ağrı” veya “dışarıdan gelen etki ile dış organlarda birden bire duyulan ıstırap” olarak açıklanmıştır. TCK’nın 86/1. maddesindeki “acı verme” kavramının 765 sayılı TCK’nın 456. maddesinde yer alan “cismen eza verme” kavramı yerine kullanıldığı anlaşılmaktadır. “Vücuda acı verme”, beden bütünlüğünü önemsiz olmayan biçimde bozan her türlü harekettir. Buna göre “acı verme” den; mağdurda failin eylemine bağlı olarak meydana gelen az veya çok duyulan her türlü fiziki acı anlaşılmalıdır.
Yaralama meydana getiren hareketler doğrudan doğruya vücuda yönelik fizik vasıtalar olmakla beraber vücut bütünlüğüne tesir eden ve kişiye yönelik, vücut bütünlüğünü bozmak amacı ile yapılmış psişik (manevî) hareketlerde birer yaralamadır.
Sağlığın bozulmasını hem bedeni, hem de akli ve ruhi bakımdan anlamak gereklidir. Bununla birlikte kanunda ayrıca algılama yeteneğinin bozulması kavramına da yer verilmiştir. TCK’nın 89/1. maddedeki tanım gereği, kişinin uğradığı travma sonrası oluşan ruhsal sağlığının bozulmasının da yaralama fiilini oluşturacağı anlaşılmaktadır. Algılama; “bir olayı veya bir nesnenin varlığını duyum yolu ile yalın bir biçimde bilinç alanına almak, idrak etmektir. Algılama yeteneğinin bozulmasından, kişinin anlama, düşünme, muhakeme etme yeteneklerinde karışıklık, bozukluk meydana getirecek her türlü eylemler anlaşılmalıdır. Akli melekelerde karışıklık, düzensizlik meydana gelmesi, kişinin ruhi durumunda normal olan durumdan sapmalar meydana getirilmesi bu kapsamda değerlendirilmelidir. Gerçekten, gerek akıl yönünden karışıklık, gerekse de ruhsal karışıklık kişinin algılama yeteneğini bozduğundan bu kavrama dâhildir. Algılama yeteneğinin bozulmasına neden olmak”, korku, uyku bozukluğu gibi kişinin psikolojik durumunda ortaya çıkan her türlü olumsuz değişikliği ifade etmektedir.
Bu itibarla; vücuda yönelik etkinin belirli bir ağırlığa ulaşması gerekir. Bunun belirlenmesinde mağdurun subjektif duyarlılığı değil, objektif bir gözlemcinin değerlendirmesi esas alınmalıdır. Yani bir yaralanma ya da algılama yeteneğinin bozulması durumunun konusunda uzman olan bir hekim tarafından rapora yansıtılacak nitelikte saptanması gerekir. Çünkü, yaralanmanın niteliğini saptama bir ehliyet işidir. Kasten ya da taksirle yaralama suçundan bir kişinin mahkum edilebilmesi için hekim tarafından düzenlenen raporda suçun ispatına yarayacak emare ve delillerin rapora şüpheye yer vermeyecek biçimde derç edilmesi gerekir. Hekim raporunda kasten ya da taksirle yaralama suçunun mağduru olduğunu iddia edilen kişinin fiziksel muayenesinde hiç bir iz ve emare rastlanmadığı ancak mağdur tarafından bir bölgesinin ağrıdığı belirtilmesi durumunda sadece mağdurun subjektif beyanını esas alınarak sanığın cezalandırılması yoluna gitmek ceza hukukunun temel prensiplerine aykırılık oluşturmaktadır. Çünkü sadece mağdurun beyanına itibar edip sanığın savunmasını gözardı etmek, ceza hukukunun temel ilkelerinden olan şüpheden sanık yararlanır prensibine de açık aykırılık oluşturur. Bunun yanında basit bir yaralamanın veya böyle bir iddianın mağdur beyanına göre cezalandırılmasının hukuki sonuçları da son derece ağır olabilecektir.
Mesela; basit bir temas veya mağdurun öyle bir iddiası sonucu yapılan soruşturmada, mağdurun şikayetçi olması sonucu alınan hekim raporunda harici bulgu tespit edilemediği ancak mağdurun hafif bir ağrı tarifinde bulunduğu bu sebeple hakkında basit tıbbi müdahale ile iyileşebilir raporu tanzim edildiği, buna göre mahkemenin mahkumiyet hükmettiği bir durumda ağır bir suçtan dolayı şartlı salıvermeden yaralanan kişinin hukuki durumu da dikkatli değerlendirilmelidir.
Hiçbir harici bulgu yok iken hekimin mağdurun basit tıbbi müdahale ile düzelir şeklindeki raporu da bilimsel olmaktan uzak tamamen tahmini bir rapor olmaktadır ki buda soruşturmanın ciddiyetini gölgeler niteliktedir.
Bu konuda tereddütleri giderecek kriterleri belirlemek, uygulamada doğacak sakıncaları gidermek, Kanun koyucunun müphem bıraktığı ya da hukuken tartışmalı konularda uygulama birliğini sağlamak hem yargı çalışanlarına hemde bu hususta sorumlu olan hekimlere yol gösterecek ilkeler belirlemek Yüksek Yargıtay’ın asli görevidir.
İlamımızda 2 numara altında karara bağlanan olayda; meydana gelen trafik kazasında, hekim raporunda derç edildiği üzere “hiç bir harici bulgu olmayan ve algılama yeteneğinde bir azalma meydana gelmeyen” sanık hakkında verilen beraat kararının onanması yerine, hekim raporunda “fizik muayenelerinde özellik olmadığı, patolojik saptanmadığı belirtilip basit tıbbi müdahale ile düzelir” ibaresine yer verildiğinden, sanığın cezalandırılması gerektiğine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyorum.