Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2016/13095 E. 2017/3114 K. 12.04.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2016/13095
KARAR NO : 2017/3114
KARAR TARİHİ : 12.04.2017

Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi

Hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından sanık …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1-2, 125/4, 62; 44. maddesi atfıyla 132/2-4 ve 62. maddeleri uyarınca 2.610,00 Türk Lirası adli para cezası ve 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince her iki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süreleri belirlenmesine dair Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.09.2009 tarihli ve 2008/703 esas, 2009/765 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.10.2009 tarihli ve 2009/239 değişik iş sayılı kararını müteakip, sanık müdafiince anılan kararın kesinleşme tarihinden itibaren 5 yıllık denetim sürelerinin suç işlenmeksizin geçirildiğinden bahisle bahse konu kararın kaldırılarak müvekkili hakkında açılan davaların düşmesine karar verilmesi talebinin reddine dair Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.04.2016 tarihli ve 2008/703 esas, 2009/765 sayılı ek kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.05.2016 tarihli ve 2016/342 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre, sanığın mahkumiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, işlediği iddia olunan Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.01.2012 tarihli ve 2010/768 esas, 2012/23 karar sayılı dosyasında sanık hakkında açılan kamu davasının durmasına karar verilmesi karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/10. maddesinde belirtilen deneme süresi içerisinde işlenmiş kasıtlı bir suç nedeniyle verilmiş ve kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünün bulunmaması nedeniyle merciince itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığının 19.08.2016 gün ve 94660652-105-34-10476-2016-KYB sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.08.2016 gün ve 2016/347639 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmış,
Dairemizin 09.11.2016 tarihli, 2016/9768 esas, 2016/12506 karar sayılı ilamı ile;
“…Basın ve yayın yoluyla işlenen hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarının 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve talep tarihinde yürürlükte bulunan 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi kapsamında kalması nedeniyle dosyayı ele alan yerel mahkemenin bu durumu re’sen gözeterek adı geçen Kanun’u uygulaması gerektiğinden,
Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.04.2016 tarihli ve 2008/703 esas, 2009/765 sayılı ek kararı ile bu karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.05.2016 tarihli ve 2016/342 değişik iş sayılı kararı, bu yönden isabetsiz olması nedeniyle bu hususta kanun yararına bozma yoluna gidilip gidilmeyeceğinin değerlendirilmesi…” için dosyanın Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmiştir.
Dairemizin 09.11.2016 tarihli, 2016/9768 esas, 2016/12506 sayılı tevdi kararını müteakip Adalet Bakanlığının 23.12.2016 gün ve 94660652-105-34-10476-2016-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.12.2016 gün ve 2016/400965 sayılı tebliğnamesi ile;
“Dosya kapsamına göre, 05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici birinci maddesindeki;
‘(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine,
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine,
karar verilir.
(5) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmiş olması hâlinde dahi, bu madde hükümleri uygulanır…’ şeklindeki düzenleme gereğince, sanığın üzerine atılı basın ve yayın yoluyla işlenen hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarının üst sınırı dikkate alındığında suç tarihlerinin 17.09.2008 ve 12.09.2008 olması karşısında, sanık hakkında verilen Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.09.2009 tarihli ve 2008/703 esas, 2009/765 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararından sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun uyarınca taleple veya taleple bağlı olmaksızın bir değerlendirme yapılarak hüküm kurulması gerekirken bu konuda herhangi bir değerlendirme yapılmayarak yazılı şekilde talebin reddine dair ek karar verilmesinde ve bu karara yönelik itirazın da bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.04.2016 tarihli ve 2008/703 esas, 2009/765 sayılı ek kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.05.2016 tarihli ve 2016/342 değişik iş sayılı kararının bozulması istemi ile dava evrakı tekrar Dairemize tevdi kılınmakla;
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 31.10.2008 tarihli ve 2008/25395 numaralı iddianamesi ile gazetecilik mesleğini icra eden şikayetçi Güler Kömürcü’nün, “Ergenekon Operasyonu” adı verilen soruşturma kapsamında teknik takibe takılan ve şikayetçiyle bir milletvekili arasında geçen telefon görüşmesinin, gazeteci sanık … tarafından, yaygın süreli yayın yapan Star Gazetesinin 12 Eylül 2008 tarihli nüshasının 12. sayfasında, “Hayırlı işler Tuğrul Bey” başlığıyla yayımlandığı ve yazı içeriğinde yer verilen ibarelerle şikayetçinin onur, şeref ve saygınlığının rencide edildiği iddialarına dayalı olarak sanık hakkında hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal, özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından dava açılmıştır.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 31.10.2008 tarihli ve 2008/25395 numaralı iddianamesi ile açılan davaların yapılan yargılaması sonunda, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.09.2009 tarihli ve 2008/703 esas, 2009/765 sayılı kararı ile sanık …’ın 12.09.2008 tarihinde işlediği sabit görülen hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1-2, 125/4, 62; 44. maddesi atfıyla 132/2-4 ve 62. maddeleri uyarınca 2.610,00 Türk Lirası adli para cezası ve 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince her iki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, aynı maddenin 8. fıkrası gereğince yükümlülük yüklenmeksizin 5’er yıl süre ile denetim altına alınmasına karar verilmiş, mercii Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.10.2009 tarihli ve 2009/239 değişik iş sayılı kararı ile sanık müdafii ile katılan vekilinin itirazlarının reddine karar verildiğinden, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 14.09.2009 tarihli karar 06.10.2009 tarihinde kesinleşmiş ve kesinleşme tarihinden itibaren denetim süreleri başlamıştır.
Sanığın denetim süreleri içinde 28.05.2010 tarihinde gizliliğin ihlali suçunu işlediği iddiasıyla açılan dava ile ilgili olarak ise Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.01.2012 tarihli ve 2010/768 esas, 2012/23 sayılı kararı ile sanığın 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan 24. dönem milletvekili genel seçiminde milletvekili seçilmesi ve halen görevine devam etmesi nedeniyle T.C. Anayasası’nın 83/2 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. maddeleri gereğince kovuşturmanın durmasına karar verilmiştir.
Sanık müdafii 29.03.2016 tarihli dilekçesiyle Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.09.2009 tarihli ve 2008/703 esas, 2009/765 karar sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararının kesinleşme tarihi olan 06.10.2009 tarihinden itibaren 5 yıllık denetim sürelerinin suç işlenmeksizin geçirilmesinden dolayı sanık hakkındaki açıklanması geri bırakılan 14.09.2009 tarihli hükümlerin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/10. maddesi gereğince ortadan kaldırılarak davaların düşmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.04.2016 tarihli ve 2008/703 esas, 2009/765 sayılı ek kararı ile sanığın 06.10.2009 tarihinden itibaren başlayan 5’er yıllık denetim süreleri dolmadan, 28.05.2010 tarihinde gizliliğin ihlali suçunu işlediği iddiasıyla hakkında Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.01.2012 tarihli ve 2010/768 esas, 2012/23 sayılı kararına konu davanın açılması nedeniyle sanık hakkındaki açıklanması geri bırakılan 14.09.2009 tarihli hükümlerin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/10. maddesi gereğince ortadan kaldırılarak davaların düşmesine karar verilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle sanık müdafiinin itirazının reddine karar verilmiş, bu karara karşı sanık müdafii tarafından yapılan itiraz, Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.05.2016 tarihli ve 2016/342 değişik iş sayılı kararıyla reddedilmiş ve 11.04.2016 tarihli ek karar kesinleşmiştir.
Sanık hakkındaki dosyada mevcut 04.04.2016 tarihli adli sicil kaydı incelendiğinde 02.05.2011 tarihinden sonra işlenen herhangi bir suça ilişkin kayıt bulunmadığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ile ilgili temel bazı bilgiler verilmesi, daha sonra, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine ya da hükmün açıklanmasına karar verilebilmesi açısından denetim süresi içinde işlenen suçla ilgili kararın, kararın kesinleşmesinin ve kesinleşme tarihinin önemi, denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam edip etmeyeceği, son olarak da 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması düzenlemesinden önce ve mahkemece re’sen dikkate alınması gerekip gerekmediği hususlarının ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hapis cezasının olumsuz etkilerinden kaçınma ve ilk defa suç işleyen failleri infaz sistemi içine dahil etmeden topluma kazandırma fikrinin ürünü olarak gelişen alternatif kurumlardan biridir.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d-Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanının olmaması,
Koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu koşulların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin 10. fıkrasına göre, sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilecektir. Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlediği veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davrandığı takdirde ise aynı maddenin 11. fıkrası uyarınca mahkeme hükmü açıklayacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.05.2015 tarihli ve 2014/145 esas, 2015/145 sayılı kararında vurgulandığı üzere; denetim süresi içerisinde işlenen ikinci suçun bu süre içerisinde kesinleşmesi gibi bir zorunluluğa madde metninde yer verilmemiştir. İkinci suçun denetim süresi içerisinde işlenmesi ve kasıtlı bir suç olması hükmün açıklanması için yeterlidir. Ancak mahkeme sanığın denetim süresi içerisinde işlediği kasıtlı suçtan verilen mahkumiyet kararının kesinleşmesinden sonra hükmü açıklayabilecektir. İkinci suçun denetim süresi içerisinde kesinleşip kesinleşmediğinin ve doğrudan ya da olası kastla işlenmesinin bir önemi olmadığı gibi, ikinci suçtan verilecek mahkumiyet hükmünün niteliği konusunda da bir sınırlama getirmemiştir.
Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.03.2016 tarihli ve 2015/599 esas, 2016/99 sayılı kararında da, “…Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi ile kovuşturma geçici olarak durmakta olup ancak denetim süresinin sonunda yahut denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ortadan kaldırılarak hüküm kurulabilmektedir. Durma nedeni ortadan kalktığında zamanaşımı süresinin tekrar işlemeye başlayacağı gözetildiğinde, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır. Ancak, Anayasanın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan ‘masumiyet karinesi’ gereğince denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle hükmün açıklanabilmesi için ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkumiyet kararının kesinleşmiş olması gerekir. Denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar dava zamanlaşımının duracağına ilişkin açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İhbar olunan suçun kesinleşmesi şartının yorum yoluyla dava zamanaşımını durduran izin, karar yahut bekletici sorun olarak mütalaa edilmesi de mümkün değildir. Kanun koyucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde özel bir durma nedeni ihdas etmiş ve dava zamanlaşımının sadece denetim süresi içinde duracağını kabul etmiştir. Bu nedenle denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul edilmelidir. Bu yorum kanun koyucunun amacına daha uygun olacağı gibi yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle oluşacak ‘hukuki güvenlik’ ilkesini zedeleyici sonuçların bertaraf edilmesi bakımından da en uygun çözüm yolu olacaktır.” ilkeleri benimsenerek, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi ile duran zamanaşımının, denetim süresi içinde işlenen suç ile veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması ile işlemeye başlayacağı, dolayısıyla denetim süresinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; sanığın işlediği iddia edilen hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal, özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarının suç tarihi 12.09.2008, bu suçlarla ilgili karar tarihi 14.09.2009 olup, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleşme tarihi 06.10.2009’dur. Denetim süresi içinde işlendiği iddia edilen gizliliğin ihlali suçunun ise suç tarihi 28.05.2010, bu suça ilişkin karar tarihi 19.01.2012 ve durma kararının kesinleşme tarihi 27.01.2012’dir.
Görüldüğü üzere ikinci suçun denetim süresi içinde kasıtlı olarak işlenmiş suçlardan olması nedeniyle 14.09.2009 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar hakkında düşme kararı verilmemesine ilişkin yerel mahkemenin kararında bir isabetsizlik yoktur. Çünkü, sanık hakkında 14.09.2009 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar hakkında denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği gerekçesiyle düşme kararı verilebilmesi için, sanığın ikinci suçtan dolayı mahkum edilmediğinin kesin olarak belirlenmesi, örneğin ikinci suçtan dolayı beraat kararı verilip kararın kesinleşmesi, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlediği gerekçesiyle hükümlerin açıklanması için ise ikinci suçtan dolayı mahkumiyet kararı verilip kararın kesinleşmesi gerekir. Bu durumun gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti bakımından da ikinci suçla ilgili kovuşturma işlemleri sonuçlanmalıdır.
Ancak, somut olayda, ikinci suç nedeniyle yapılan yargılama sonucunda sanığın 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan 24. dönem milletvekili genel seçiminde milletvekili seçilmesi ve halen görevine devam etmesi nedeniyle Anayasanın 83/2 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. maddeleri gereğince kovuşturmanın durmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla gizliliğin ihlali suçundan dolayı yargılamaya devam edilerek bir mahkumiyet ya da beraat hükmü kurulması bu aşamada olanaksızdır. İkinci suç hakkında yapılan yargılamada kovuşturmanın durması nedeniyle hüküm kesinleşemeyeceğinden sanığın mağduriyeti söz konusu olabilecektir. Bu konuda yasal bir düzenleme de yoktur. Gizliliğin ihlali suçundan dolayı verilen durma kararı, bu suç yönünden zamanaşımının işlemesini durduracaktır. Ancak ikinci suç nedeniyle verilen durma kararı birinci suçlar açısından zamanaşımını durdurmayacaktır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarının zamanaşımına uğraması halinde her zaman düşme kararı verilmesi mümkündür.
05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve talep tarihinde yürürlükte bulunan 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması düzenlemesinden önce ve mahkemece re’sen dikkate alınması gerekip gerekmediğine gelince;
6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi ile 31.12.2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup, temel şekli itibarıyla adli para cezasını ya da üst sınırı 5 yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı açılan davaların veya kesinleşmiş cezaların ertelenmesi imkanı getirilmiş olup, maddenin 2. fıkrasına göre, hakkında kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilir. Aynı maddenin 5. fıkrasında ise “Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmiş olması hâlinde dahi, bu madde hükümleri uygulanır.” düzenlemesi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması karar verilen dosyalarda da bu Kanun’un uygulanacağı açıkça ifade edilmiştir.
Sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarının basın ve yayın yoluyla işlendiğinin iddia ve kabul edilmesi, bu suçlar için öngörülen cezaların türü ve miktarı ile suç tarihi dikkate alındığında, sanığa atılı suçların 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.
6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesiyle getirilen düzenleme, şartlı af niteliğinde olup, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna nazaran herhangi bir hak yoksunluğu doğurmaması ve daha az denetim süresi öngörmesi bakımından lehe hükümler içermektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7/2-3. maddesi gereğince sonradan yürürlüğe giren ceza ve infaz hükümleri sanığın talebine bağlı olmaksızın re’sen uygulanır.
Yerel mahkemenin, sanığın işlediği iddia edilen suçlar yönünden 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi gereğince taleple veya talep olmaksızın değerlendirme yaparak bir karar vermesi gerekirken bu konuda herhangi bir değerlendirme yapmadığı anlaşılmaktadır.
6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin sanık hakkında uygulanması halinde, 3 yıllık denetim süresinin, anılan Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren mi, yoksa geçici 1. maddenin 3. fıkrası gereğince erteleme tarihinden itibaren mi başlayacağı hususunun ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut olayda sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu olan hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçları 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi kapsamında kalmaktadır. Yürürlük tarihi itibariyle yerel mahkeme re’sen ya da talebe bağlı olarak bu dava dosyasını ele alıp 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi gereğince kovuşturmanın ertelenmesine karar vermesi gerekirdi. Bu hükme riayet edilmemesinin sanık yönünden hak kaybına yol açtığı görülmektedir. Kanun yürürlüğe girdikten sonra dosyası ele alınıp karar verilen sanıklarla somut olayda olduğu gibi dosyası değerlendirilmeyip hakkında karar verilmeyen sanıklar açısından farklı uygulamalara sebebiyet vermek suretiyle kanun önünde eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olacaktır. Kanunun konuluş amacı, hakkaniyet ve eşitlik ilkesi, hükümlünün kendi kusuruyla sebebiyet vermediği olağan koşullarda süresi içinde erteleme kararı verilmemiş dosyalarda, deneme süresinin başlangıcının, erteleme kararının verildiği tarihte değil, Kanun’un yürürlüğe girdiği 05.07.2012 tarihinde başlatılmasını gerektirmektedir.
Bu doğrultuda uygulama yapılarak 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 05.07.2012 tarihinden itibaren 3 yıl içinde sanığın herhangi bir suç işleyip işlemediği, mahkemesince tespit edildikten sonra, suç işlemeksizin deneme müddetinin iyi halli olarak geçirildiğinin tespiti halinde anılan Kanun’un geçici 1. maddesi gereğince davaların düşmesine karar vermek gerekecektir.
Nitekim aynı sanık ile ilgili benzer bir kanun yararına bozma talebi hakkında Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 08.02.2017 tarihli, 2016/7463 esas, 2017/848 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle;
Basın ve yayın yoluyla işlenen hakaret, haberleşmenin gizliliğini ihlal ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarının 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve talep tarihinde yürürlükte bulunan 6352 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi kapsamında kalması nedeniyle dosyayı ele alan yerel mahkemenin bu durumu re’sen gözeterek adı geçen Kanun’u öncelikle uygulaması gerektiğinden,
Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.04.2016 tarihli ve 2008/703 esas, 2009/765 sayılı ek kararı ile bu karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.05.2016 tarihli ve 2016/342 değişik iş sayılı kararında bu yönden isabet görülmemiş olup,
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.04.2016 tarihli ve 2008/703 esas, 2009/765 sayılı ek kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.05.2016 tarihli ve 2016/342 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca isteme uygun olarak BOZULMASINA, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309/4. maddesi doğrultusunda sanığın deneme süresi içinde bir suç işleyip işlemediğinin araştırılması gerektiğinden Dairemizce uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.