Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2016/10413 E. 2017/2569 K. 30.03.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2016/10413
KARAR NO : 2017/2569
KARAR TARİHİ : 30.03.2017

Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık
Hüküm : 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca Beraat

2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili ile şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Suçtan zarar gören … adına yapılan temyiz istemi davaya katılma talebi olarak değerlendirilmiş olup, şikayetçi kurumun, 5271 sayılı CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca kamu davasına katılan sıfatı ile kabulüne karar verilerek yapılan incelemede;
Dosya içerisinde mevcut bilirkişi raporlarında sözü edilmekle birlikte, dava konusu olmayan 33 metre uzunluğunda, 1.5 metre yüksekliğinde, 0.20 metre genişliğinde istinat duvarı imalatı ve binanın arka kısmında mevcut tek katlı sundurma tarzı yapı ile ilgili olarak zamanaşımı süresi içerisinde gereğinin takdir ve ifası mümkün görülmüştür.
1- Katılan … vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
17/08/2011 tarih ve 28028 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca, doğal sit alanlarında izinsiz gerçekleştirilen müdahaleler nedeniyle açılan davalara katılma hakkının …’na ait olması karşısında, mahkemece katılan olarak kabul edilen …’nın, sanık hakkında tesis edilen hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığı anlaşılmakla, katılan … vekilinin temyiz isteminin, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak REDDİNE,
2- Katılan … vekilinin temyiz isteminin incelenmesine gelince;
2863 sayılı Kanunun 65. maddesinin, 20/08/2016 tarihinde kabul edilip, 07/09/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6745 sayılı Kanunun 25. maddesi ile değiştirildiği ve anılan değişikliğin, “izinsiz inşai ve fiziki müdahale” fiili yönünden, 2863 sayılı Kanunun 6498 sayılı Kanun ile değişik 65. maddesine göre aleyhe bir düzenleme getirdiği dikkate alınarak yapılan incelemede;
2863 sayılı Kanunun 7. maddesinde 6498 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin amacının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ya da sit alanı olarak tescil kararlarının, ilgililerince öğrenilmesini sağlamak olduğu, başka bir deyişle, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları yönünden tebliğ; sit alanları yönünden Resmi Gazete’de yayım ve internet üzerinden duyuru kurallarının, kişilerin, sahip oldukları veya kullandıkları taşınmazların durumunu bilmelerini ve ona göre hareket etmelerini sağlama amacı taşıdığı, belirtilen kuralların, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suçun oluşumu için şekil şartı niteliği bulunmayıp, aksi yöndeki kabulün, 6498 sayılı Kanunun amacına da ters düşeceği;
Dolayısıyla, sözü edilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin olarak, şerhin varlığına veya tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılması gerektiği;
Diğer yandan, taşınmaz bir varlığın korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmesinin ya da bir bölgenin, doğal, tarihi ve kültürel özellikleri nedeniyle sit alanı olarak belirlenmesinin, taşınmazın veya bölgenin özel bir statüye tabi tutulması gerektiği ve taşınmaz üzerinde ya da bölge içerisinde keyfi uygulamalarda bulunulamayacağı anlamına geldiği, bu bakımdan kural olarak, 6498 sayılı Kanun değişikliği sonrası tebliğ – yayım – internette duyuru; anılan değişiklik öncesi ise şerh – ilan yöntemleri ile taşınmazın ya da bölgenin tescilinden ilgililerin haberdar olmalarının sağlanacağı;
Bununla birlikte, Türk Medeni Kanunu’nda yer alan “iyi niyet” kuralının genel bir hukuk ilkesi olarak kabul edilip, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suç tiplerine yönelik sübut değerlendirmesinde de dikkate alınmasının zorunlu olduğu, başka bir deyişle, 6498 sayılı Kanun değişikliği öncesinde yapılan tescil işlemleri yönünden, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde şerh bulunmayıp, tescil kararı mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilmemiş olsa dahi, failin, taşınmazın ya da bölgenin tescilinden haberdar olduğuna dair beyanının göz ardı edilemeyeceği, zira, maliki olduğu veya kullandığı taşınmazın korunması gerekli nitelik taşıdığını ya da sit özelliğiyle bölgesel bazda koruma altına alınan bir alanda bulunduğunu bilen kişinin, taşınmaz üzerinde dilediği zaman dilediği şekil ve kapsamda uygulama yapamayacağını, taşınmazın ya da bölgenin özel statüsünün mümkün kıldığı ölçüde, kamu kurumlarınca yürütülecek izin prosedürü çerçevesinde inşai ve fiziki müdahalelerde bulunabileceğini de bilmesi gerektiği, yapı ya da bölge bazında tescil kararından haberdar olduğu halde, ilgili kurumlara başvurarak, gerçekleştirmeyi düşündüğü inşai uygulamaya yönelik izin almayıp keyfi hareket eden kişinin iyi niyetinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla, taşınmazın ya da bölgenin niteliğini bilerek izinsiz inşai ve fiziki müdahalede bulunan ya da başlangıçta bilmeyip, kamu görevlilerince düzenlenen zabıt ve tutanaklar ile durumu öğrendiği halde müdahalesine devam eden failin, hukuki koruma altına alınamayacağı;
Ayrıca, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen fiiller bakımından da failin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün bulunmadığı, başka bir deyişle, Dairemizce incelenen dosyalarda sıkça karşılaşıldığı gibi, hazineye ait veya devletin hüküm ve tasarrufundaki taşınmazlar üzerinde inşai ve fiziki müdahale yapılması durumunda, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmemesinin sonuca etkili olmayacağı, zira bu halde failin, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen inşai ve fiziki müdahaleler yönünden ilan kuralı aranmasının, hayatın olağan akışına ve mantık ilkelerine de uygun düşmediği;
Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde; kolluk kuvvetlerince yapılan kontrollerde, sanığın, İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 15/11/1995 tarih ve 7755 sayılı kararı ile tescilli 2. derece doğal sit alanı içerisinde yer alıp, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz üzerinde mevcut evinin ön duvarını izin almaksızın yeniden ördüğünün belirlendiği, sanığın kovuşturma aşamasında verdiği ifadede, bölgenin sit alanı olduğunu bildiğini, eski binanın ahşap olan bölümünü yıkıp yeniden yaptığını beyan ettiği, gerek sanığın bölgenin niteliğini bildiğine dair savunması, gerek izinsiz müdahalede bulunulan taşınmazın, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki tescil dışı bir taşınmaz olması ve gerekse kolluk kuvvetlerince çekilen olay yeri fotoğrafları ile bilirkişi raporlarında mevcut fotoğrafların karşılaştırılması sonucu sanığın, 03/07/2013 tespit tarihinden ve belirtilen tarihte izinsiz müdahalesi nedeniyle kolluk kuvvetlerine ifade verdikten sonra da fiilini devam ettirdiğinin anlaşılması karşısında, atılı suçun manevi unsurunun oluştuğunda tereddüt bulunmadığı, … Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce Dairemize gönderilen 18/10/2016 tarih ve 185334 sayılı cevabi yazı eki listelerde sayılan koruma uygulama ve denetim bürosunun faaliyet gösterdiği idari birimler arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın da yer aldığı anlaşılmakla; izinsiz gerçekleştirdiği inşai müdahaleden dolayı sanığın, 2863 sayılı Kanunun 6498 sayılı Kanun ile değişik 65/4. maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, anılan kanun değişikliğine şekli bir anlam yüklenmek suretiyle, işin esasına ilişkin değerlendirme yapılmadan beraat hükmü tesisi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 30/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.