Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2015/4971 E. 2015/18279 K. 25.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/4971
KARAR NO : 2015/18279
KARAR TARİHİ : 25.11.2015

Mahkemesi : Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın, 19.10.2018 tarihinde işlediği sabit görülen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan dolayı TCK’nın 179/3. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 179/2, 62/1. maddeleri gereğince 25 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, aynı Kanun’un 231/8. maddesi uyarınca 5 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına dair … Sulh Ceza Mahkemesinin 11.02.2009 tarihli, 2008/215 esas, 2009/34 sayılı kararının itiraz edilmeden 05.03.2009 tarihinde kesinleşmesinin ve kesinleşme tarihinden itibaren 5 yıllık denetim süresinin başlamasının ardından, … Asliye Ceza Mahkemesinin 27.12.2011 tarihli, 2011/155 esas, 2011/331 sayılı kararı ile 29.06.2009 tarihinde işlediği sabit görülen iftira suçundan dolayı TCK’nın 267/1, 43/1, 62, 53/1. maddeleri gereğince 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin mahkumiyet hükmü 10.07.2014 tarihinde kesinleşen sanık hakkında, denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle ihbarda bulunulmasını müteakip, duruşma açılarak, sanığın savunması alınıp, 11.02.2009 tarihli hükmün CMK’nın 231/11. maddesi gereğince açıklanmasına ilişkin … Asliye Ceza Mahkemesinin 27.11.2014 tarihli, 2014/393 esas, 2014/348 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
05.07.2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 100. maddesi ile CMK’nın 324/4. maddesine eklenen “Devlete ait yargılama giderlerinin 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106 ncı maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir.” şeklindeki cümle ile yargılama giderlerinin tahsili bakımından 6183 sayılı Kanun’un 106. maddesine atıfta bulunulduğu, anılan maddede “Yapılacak takip sonunda tahsili imkansız veya tahsili için yapılacak giderlerin alacaktan fazla bulunduğu anlaşılan ve 213 sayılı Kanun kapsamına giren amme alacaklarında 10 Türk Lirasına (10 Türk Lirası dahil), diğer amme alacaklarında 20 Türk Lirasına (20 Türk Lirası dahil) kadar amme alacakları, amme idarelerinde terkin yetkisini haiz olanlar tarafından tahsil zamanaşımı süresi beklenilmeksizin terkin olunabilir. Bakanlar Kurulu, bu tutarları topluca veya ayrı ayrı on katına kadar artırmaya yetkilidir” düzenlemesine yer verildiği, incelemeye konu dosyada, hüküm tarihi itibariyle yargılama giderleri 9 TL olarak hesaplanmış ise de, hükmün kesinleşmesine kadar yapılan harcamaların tamamının yargılama giderleri kapsamında olması, dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi için yapılan giderin henüz hesaplanmamış olması ve bu giderin hesaplanmasından sonra ortaya çıkan bakiyenin, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106 ncı maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde hazine üzerinde bırakılabilmesi, bu hususun infaz aşamasında değerlendirilmesinin mümkün olması karşısında, yargılama giderinin sanığa yükletilmesi bozma nedeni olarak kabul edilmemiş, tebliğnamedeki bu yönden hükmün düzeltilerek onanmasını öneren görüşe iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sübuta ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
CMK’nın 231. maddesinin 11. fıkrasında, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmesi halinde veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde mahkemece hükmün açıklanacağı belirtilmiş olup, bu iki halin gerçekleştiğinin saptanması durumunda, mahkemece yapılacak işlem, önceden verilen ancak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu olması nedeniyle hukuki varlık kazanmayan hükmün açıklanmasından ibarettir. Bu iki şarttan birine aykırılık nedeniyle hükmün açıklanması halinde mahkemece, uygulanmasında yasal zorunluluk bulunduğu halde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle uygulanamayan yasal hükümler hariç olmak üzere önceki hükümde bir değişiklik yapılmayacağından, yeniden kurulan hüküm de önceden verilen hükmün infazını sağlamaya yöneliktir. Yeniden hüküm verilmesi ise yalnızca sanığın “kendisine yüklenen yükümlülüklerin yerine getirilememesi” halinde mümkündür. Bu şart gerçekleştiğinde, sanığa yeni bir imkan sağlamayı düşünen yasa koyucu, yükümlülüğün yerine getirilememesi haline münhasır olarak mahkemeye, sanığın durumunun değerlendirilmesi suretiyle, cezanın kısmen infazına ya da önceki hükümde yasal zorunluluk nedeniyle tartışılamayan erteleme veya seçenek yaptırımlara çevirme kurumlarının değerlendirilmesi suretiyle yeniden hüküm kurması imkanını sağlamıştır. Bu son halde dahi mahkeme, sübut ve nitelendirmenin değiştirilmesi veya önceki uygulamadan dönme yönünden bir imkâna sahip olmamakta, yalnızca önceki hükmün varlığı kabul edilerek, belirli bir kısmının infaz edilmemesi ya da önceki hükümde değerlendirilemeyen TCK’nın 50 veya 51. maddelerinin uygulanması yetkisine sahip olabilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; TCK’nın 50/3. maddesi gereğince, daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş bulunan onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş sanıkların kısa süreli, diğer sanıkların ise otuz gün ve daha az süreli hapis cezalarının aynı maddenin birinci fıkrasında yazılı yaptırımlara çevrilmesi zorunlu olup, kayden 30.01.1984 doğumlu ve suç tarihinde 24 yaşında olan sanığın dosyada mevcut adli sicil kaydına göre sabıkasının bulunmaması karşısında, sanık hakkında hükmedilen 25 gün hapis cezasının, TCK’nın 50. maddesinin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 25.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.