Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2015/3649 E. 2016/2085 K. 15.02.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/3649
KARAR NO : 2016/2085
KARAR TARİHİ : 15.02.2016

Tebliğname No : 12 – 2014/254720
Mahkemesi : Ereğli(Konya) Ağır Ceza Mahkemesi
Tarihi : 23/05/2014
Numarası : 2014/23 – 2014/98
Dava : 466 sayılı Kanun gereğince tazminat

Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CMK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı CMK’nın Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de; 5320 sayılı Kanunun 6/2. maddesindeki Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144. madde hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağının belirtilmiş olması karşısında, yapılan işlemden kasıt davacının tutuklandığı tarih olup bu tarih itibariyle de tazminat istemi hakkında 466 sayılı Kanun hükümleri esas alınarak bir karar verilmesi gerektiği ve bu kapsamda 21.04.1975 gün, 3/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, ‘’yasal hakların kullanılmasını sağlayabilmek için ilgililerin, haklarındaki karar ve hükümlerden haberdar edilmeleri Usul Hukukunun ana kuralları arasında yer almaktadır. Bildirilmeyen bir karar sonucunda, kişilerin yasal haklarını arayamaz ve alamaz durumda bırakılmaları adalet ilkeleri ile bağdaşmaz.’’ Aynı içtihadı birleştirme kararına dayalı olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.10.1990 gün, 1990/9-194 esas, 1990/229 karar ve 06.05.1991 gün, 1991/9-137 esas, 1991/147 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, ‘‘beraet kararının sanık veya vekilinin yüzüne karşı tefhim olunması veya yokluklarında verilen hükmün tebliğ olunması da yeterli değildir.’’ denilerek tefhim veya tebliğ edilen kararın, kesinleşmiş bir beraat kararı olması gerektiğine işaret edildiği anlaşılmaktadır. Aynı kararlarda “Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.11.1988 gün ve 447/502 sayılı kararı ile süreklilik gösteren yargısal görüşü karşısında tutuklu kalıp beraet eden sanıklara beraet kararının kesinleştiği tebliğ edilmeden veya kesinleşme tarihinden haberdar olduğu tarih kesin olarak tespit edilmeden 466 sayılı Kanunla tanınan dava açma süresinin işlemeye başladığından söz edilemeyeceği cihetle, kesinleşen beraet kararının ilgili sanığa tebliğ edilip edilmediğinin, tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinin araştırılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde tazminat isteminin süre yönünden reddine karar verilmesi,’’ şeklinde olduğu, bu doğrultuda 466 sayılı Kanunun 2/1. maddesinde dava açma süresinin kesinleşmiş beraat hükmünün bizzat sanığa (davacıya) tebliği ile başlayacağının öngörülmüş olması karşısında, mahkemece tazminat talebinin dayanağı olan Afyonkarahisar 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.04.2004 tarih, 2003/494 esas, 2004/594 karar sayılı beraat hükmünün 22/06/2004 tarihinde kesinleştiği, davanın ise, 22/01/2014 tarihinde açıldığı dikkate alınarak, kesinleşme şerhli beraat hükmünün davacıya tebliğ edilip edilmediği veya davacının hakkındaki beraat hükmünün kesinleştiğini dosyadan belge almak ve benzeri yollarla öğrenip öğrenmediği şüpheye yer verilmeyecek şekilde belirlenerek, kesinleşme şerhli beraat hükmünün tebliğ edilmediği ve davacının hakkındaki beraat hükmünün kesinleştiğini sair yollarla öğrendiğinin tespit edilememesi halinde, dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulu’nun 23.03.2010 gün ve 2009/256 esas, 2010/57 karar ve 06.05.2014 tarih ve 2014/141 esas, 2014/229 sayılı kararları gereğince, davanın süresinde açıldığının kabulü ile yargılamaya devamla esas hakkında bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı gerekçe ile tutuklama işleminin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olmayan 5271 sayılı CMK’nın 142/1. maddesi gereğince davanın süre yönünden reddine karar verilmesi,
İsabetsiz olup, davacının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 15.02.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.