Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2015/12816 E. 2017/4614 K. 01.06.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/12816
KARAR NO : 2017/4614
KARAR TARİHİ : 01.06.2017

Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık
Hüküm : Her iki sanık hakkında; 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca Beraat

2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanıkların beraatlerine ilişkin hükümler, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Fatih Belediye Başkanlığınca düzenlenen 27/10/2009 tarihli yapı tatil tutanağı ile mühürlenen inşaatın, mührün konuluş amacına aykırı hareket edilerek tamamlanması nedeniyle zamanaşımı süresi içerisinde gereğinin takdir ve ifası mümkün görülmüştür.
1- 2863 sayılı Kanunun 7. maddesinde 6498 sayılı Kanun ile getirilen değişikliğin amacının, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ya da sit alanı olarak tescil kararlarının, ilgililerince öğrenilmesini sağlamak olduğu, başka bir deyişle, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları yönünden tebliğ; sit alanları yönünden Resmi Gazete’de yayım ve internet üzerinden duyuru kurallarının, kişilerin, sahip oldukları veya kullandıkları taşınmazların durumunu bilmelerini ve ona göre hareket etmelerini sağlama amacı taşıdığı, belirtilen kuralların, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suçun oluşumu için şekil şartı niteliği bulunmayıp, aksi yöndeki kabulün, 6498 sayılı Kanunun amacına da ters düşeceği;
Dolayısıyla, sözü edilen değişiklik öncesinde yapılan tescil işlemleri bakımından, tek yapı ölçeğindeki kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarına ilişkin olarak, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde tescil şerhi bulunup bulunmadığına; sit alanları, tabiat varlıkları ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazlara ilişkin olarak, şerhin varlığına veya tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmediğine bakılması gerektiği;
Diğer yandan, taşınmaz bir varlığın korunması gerekli kültür ve tabiat varlığı olarak tescil edilmesinin ya da bir bölgenin, doğal, tarihi ve kültürel özellikleri nedeniyle sit alanı olarak belirlenmesinin, taşınmazın veya bölgenin özel bir statüye tabi tutulması gerektiği ve taşınmaz üzerinde ya da bölge içerisinde keyfi uygulamalarda bulunulamayacağı anlamına geldiği, bu bakımdan kural olarak, 6498 sayılı Kanun değişikliği sonrası tebliğ – yayım – internette duyuru; anılan değişiklik öncesi ise şerh – ilan yöntemleri ile taşınmazın ya da bölgenin tescilinden ilgililerin haberdar olmalarının sağlanacağı;
Bununla birlikte, Türk Medeni Kanununda yer alan “iyi niyet” kuralının genel bir hukuk ilkesi olarak kabul edilip, 2863 sayılı Kanunun 65. maddesinde düzenlenen suç tiplerine yönelik sübut değerlendirmesinde de dikkate alınmasının zorunlu olduğu, başka bir deyişle, 6498 sayılı Kanun değişikliği öncesinde yapılan tescil işlemleri yönünden, taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesinde şerh bulunmayıp, tescil kararı mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilmemiş olsa dahi, failin, taşınmazın ya da bölgenin tescilinden haberdar olduğuna dair beyanının göz ardı edilemeyeceği, zira, maliki olduğu veya kullandığı taşınmazın korunması gerekli nitelik taşıdığını ya da sit özelliğiyle bölgesel bazda koruma altına alınan bir alanda bulunduğunu bilen kişinin, taşınmaz üzerinde dilediği zaman dilediği şekil ve kapsamda uygulama yapamayacağını, taşınmazın ya da bölgenin özel statüsünün mümkün kıldığı ölçüde, kamu kurumlarınca yürütülecek izin prosedürü çerçevesinde inşai ve fiziki müdahalelerde bulunabileceğini de bilmesi gerektiği, yapı ya da bölge bazında tescil kararından haberdar olduğu halde, ilgili kurumlara başvurarak, gerçekleştirmeyi düşündüğü inşai uygulamaya yönelik izin almayıp keyfi hareket eden kişinin iyi niyetinden söz edilemeyeceği, dolayısıyla, taşınmazın ya da bölgenin niteliğini bilerek izinsiz inşai ve fiziki müdahalede bulunan ya da başlangıçta bilmeyip, kamu görevlilerince düzenlenen zabıt ve tutanaklar ile durumu öğrendiği halde müdahalesine devam eden failin, hukuki koruma altına alınamayacağı;
Ayrıca, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen fiiller bakımından da failin iyi niyetinden bahsetmenin mümkün bulunmadığı, başka bir deyişle, Dairemizce incelenen dosyalarda sıkça karşılaşıldığı gibi, hazineye ait veya devletin hüküm ve tasarrufundaki taşınmazlar üzerinde inşai ve fiziki müdahale yapılması durumunda, tescil kararının mahallinde mutat vasıtalarla ilan edilip edilmemesinin sonuca etkili olmayacağı, zira bu halde failin, maliki olmadığı veya hukuka uygun şekilde yararlanma hakkını elde etmediği taşınmaza müdahalede bulunduğunu ve fiilinin hukuki korumadan yoksun olduğunu bildiğinin kabulü gerektiği, hukuka aykırı zeminde gerçekleştirilen inşai ve fiziki müdahaleler yönünden ilan kuralı aranmasının, hayatın olağan akışına ve mantık ilkelerine de uygun düşmediği;
Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde; İstanbul I Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 12/07/1995 tarih ve 6848 sayılı kararı ile belirlenen kentsel ve tarihi sit alanı içerisinde yer alıp, aynı kurulun 07/03/1990 tarih ve 1637 sayılı kararı ile korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilen suça konu taşınmazın, 03/09/2009 tarihi itibariyle sanık …’in mülkiyetinde bulunduğu, İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 25/08/2009 tarih ve 911 sayılı kararı ile taşınmaza ait rölöve, rölöve sistem detayı, restitüsyon ve restitüsyon sistem detayının uygun olduğuna, restorasyon projesinin ise, bodrum kata ilişkin olarak Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğünden alınacak statik görüşe göre değerlendirilmesine, yapının koruma grubunun II olarak belirlenmesine ve tehlike arz ettiğinden yıkılabileceğine karar verildiği, Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü Marmaray İstanbul Bölge Müdürlüğünce Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğüne gönderilen 10/12/2009 tarihli cevabi yazıda, …’e ait 19/10/2009 tarihli dilekçe ile, tarihi binanın restorasyon projesindeki bodrum katına dair kurum görüşünün kurula sunulmak üzere talep edildiğinin ve bahse konu dilekçe ekinde projelerin iletildiğinin belirtildiği, sanık …’ın, “Kültür Bakanlığı İstanbul Yenileme Kurulu Müdürlüğü” ne hitaplı 21/12/2009 tarihli dilekçe ile, yukarıda adı geçen kurumun, tarihi binanın restorasyon projesindeki bodrum katına ilişkin görüşünü içeren 10/12/2009 tarihli cevabi yazıyı kurula bildirdiği, dolayısıyla, her ne kadar suça konu taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesindeki “1. ve 2. derecede korunması gerekli taşınmaz kültür varlığıdır” şerhi, sanık …’ın taşınmazı satın aldığı 03/09/2009 tarihinden sonra, 10/12/2009 tarihinde konulmuş ise de, inşai müdahaleye yönelik proje onay sürecinin takip edilmesi ve ilgili kurumlar ile yazışmalar yapılması karşısında, suça konu taşınmazın özelliğinin sanık … tarafından bilindiğini kabulde zorunluluk bulunduğu, aynı şekilde, inşaat işiyle uğraştığını ve taşınmaz üzerinde gerçekleştirilecek inşai faaliyet hususunda sanık … ile anlaşmaya vardığını beyan eden sanık …’in de, taşınmazın durumundan ve taşınmaza yönelik projelendirme sürecinden haberdar olduğunun kabul edilmesi gerektiği;
Fatih Belediye Başkanlığınca düzenlenen 27/10/2009 tarihli yapı tatil tutanağı ile, tescilli eski eser binanın, bodrum + zemin + 1. kat + 2. katta betonarmeye tahvil edildiği belirlenerek mühürleme işlemi uygulandığı, Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü uzmanı tarafından düzenlenen 04/02/2010 tarihli raporda da, bodrum + zemin + 2 normal katın kaba inşaatının tamamlanmış olduğu, yapının ön cephesinin yıkılmasından sonra inşaatın ortaya çıktığı tespitine yer verildiği, kovuşturma aşamasındaki keşfin ardından inşaat bilirkişisince tanzim edilen 16/04/2012 tarihli raporda ise, suça konu taşınmazın, bodrum + zemin + 2 normal + çekme teras kattan ibaret betonarme karkas bina olup inşaatın bitirildiğinin, binanın bodrum ve zemin katlarının iş yeri, normal katlarının ise konut niteliğiyle iskan olmadan eşya ve nüfus bakımından işgalli durumda bulunduğunun belirtildiği;
Sanık …’nin aşamalardaki savunmalarında, sanık … tarafından projelerinin mevcut olduğu söylenen suça konu taşınmazdaki inşaat işi hususunda adı geçen sanık ile anlaştığını, ancak, belediyenin uyarısı üzerine inşai faaliyete başlamayıp, sadece yıkılan binanın artıklarını temizlediğini beyan ettiği, ayrıca, taşınmazın restorasyon projesinin de, İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 11/02/2010 tarih ve 1239 sayılı kararı ile onaylanmış olduğu anlaşılmakla;
Suça konu taşınmaza ilişkin olarak ilgili belediyesinde ve Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünde mevcut tüm bilgi, belge, proje ve fotoğraflar getirtilip, inşaat mühendisi, mimar ve sanat tarihçi bilirkişiler refakate alınmak suretiyle olay yerinde yeniden keşif yapılarak, 25/08/2009 tarih ve 911 sayılı kurul kararında, koruma grubunun II olduğu ve tehlike arz ettiğinden yıkılabileceği belirtilen tescilli taşınmazın yerine inşa edilen binanın, 11/02/2010 tarih ve 1239 sayılı kurul kararı ile onaylanan restorasyon projesine uygun olarak yapılıp yapılmadığının tereddütsüz şekilde belirlenmesi, ayrıca, yıkımdan sonra yeni binanın inşaatına sanık … tarafından başlanıp başlanmadığının, adı geçen sanığın inşai faaliyete hangi aşamaya kadar dahil olduğunun araştırılması, kurul onaylı projelere uygunluğun saptanması durumunda atılı suçun manevi unsurunun oluşmayacağının kabulü; aykırılığın saptanması durumunda ise eylemin, 2863 sayılı Kanunun 6498 sayılı Kanun ile değişik 65/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin, eksik araştırma ve anılan kanun değişikliğine yönelik hatalı değerlendirme ile sanıkların beraatlerine hükmedilmesi kanuna aykırı,
2- Gerekçeli karar başlığında suç tarihinin “31/03/2010” şeklinde gösterilmesi,
İsabetsiz olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince beraate ilişkin hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 01/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.