Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2014/5271 E. 2014/20494 K. 21.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/5271
KARAR NO : 2014/20494
KARAR TARİHİ : 21.10.2014

Tebliğname no : 12 – 2013/299969
Mahkemesi : Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi
Tarihi : 19/06/2013
Numarası : 2013/187 – 2013/198
Dava : 466 sayılı Kanun gereğince tazminat

Davacı vekilinin 28.07.2009 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması nedeniyle tutuklu kaldığını, yapılan yargılama sonunda üzerine atılı suçtan beraatine hükmedildiğini belirterek 466 sayılı Kanun gereğince maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin açılan davanın mahkemece kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Tazminat davasının dayanağını oluşturan İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin, 2008/331 Esas – 2009/152 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın (davacının) gasp suçundan, 09.08.2000 – 09.10.2000 tarihleri arasında tutuklu kaldığı ve yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 25.05.2009 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 28.07.2009 tarihinde işlem tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 466 sayılı Kanun gereğince öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, dava için kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmış, davacının maddi tazminat konusundaki talebinin reddedilen kısmı nazara alındığında hükmün temyizi kabil olduğu ve esastan incelenerek bir karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından, maddi tazminata ilişkin hükmün kesin olması nedeniyle tebliğnamedeki temyiz isteğinin reddine ilişkin görüşe iştirak edilmemiştir.
Bozmaya uyularak yapılan incelemeye, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davalı vekilinin ve davacı vekilinin, sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Manevi tazminat miktarı belirlenirken objektif bir kriter olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına alınmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nasafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, mahkemenin 2009/207 Esas -2011/506 Karar sayılı ve 16.11.2011 tarihli ilk kararına yönelik Dairemizin 2012/28132 Esas -2013/4340 Karar sayılı ve 25.02.2013 tarihli bozma ilamına, mahkemece bozma sonrası yeniden yapılan yargılama sırasında ve 19.06.2013 tarihli celsede uyulmasına karar verilmişse de, 61 gün süreyle tutuklanan davacı için hükmedilen manevi tazminat miktarının yukarıda sayılan ölçütlere uymayıp bu kez de fazla tayini,
Kabule göre de;
2- Mahkemenin 16.11.2011 tarihli 2009/207 Esas -2011/506 Karar sayılı ilk hükmü ile birlikte, davacı lehine kabul edilen tazminat miktarlarına dava tarihinden itibaren yasal faize de hükmedildiği, hükmün yalnızca davacı tarafından temyiz edilmesi ve Dairemizin 2012/28132 Esas -2013/4340 Karar sayılı ve 25.02.2013 tarihli ilamı ile bu hususun davalı tarafından hükmün temyiz edilmemesi nedeniyle bozma nedeni yapılmaması nedeniyle, davacının kazanılmış hakkı olduğu gözetilerek bozulan kararda belirtildiği şekilde kabul edilen tazminat miktarlarına dava tarihinden itibaren yasal faize de hükmedilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
3- Davacı yararına vekalet ücreti tayin edilirken hüküm tarihinde yürürlükte olan 2013 yılına ait Avukatlık Asgari Ücret Tarifesince belirlenen 2.640 TL’nin, maktu vekalet ücreti olarak ödenmesine karar verilmesi gerekirken maktu vekalet ücretinin 2.700 TL olarak belirlenmesi,
4- Son duruşmanın yapıldığı 19.06.2013 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısının iştiraki sağlanmadan hüküm kurularak CMK’nın 142/7. ve 188/1. maddelerine aykırı davranılması,
5- Dairemizce yapılan temyiz incelemeleri sırasında aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla davanın açıldığının tespit edildiğinin anlaşılması karşısında; hazine zararına yol açan mükerrer davalara ilişkin ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının ilgili birimlerden sorulup, Ulusal Yargı Ağı Sistemi üzerinden de araştırılarak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin ve davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 21.10.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.