Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2014/4799 E. 2014/26181 K. 22.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/4799
KARAR NO : 2014/26181
KARAR TARİHİ : 22.12.2014

Tebliğname no : 12 – 2013/259222

Mahkemesi : Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi

Tarihi : 02/04/2013

Numarası : 2012/142 – 2013/144

Dava : 466 sayılı Kanun gereğince tazminat

Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Gerekçeli karar başlığında, ”dava” yerine ”suç”, dava tarihi” yerine, ”suç tarihi ve saati” ile ”suç yeri” ibarelerine yer verilmiş olması mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım yanlışlığı olarak kabul edilmiş ve dairemizce benimsenen görüşe göre; asgari ücret üzerinden maddi tazminata hükmedilmiş olması karşısında hesaplamada hafta sonu, dini ve milli bayram tatilleri nedeniyle indirim yapılamayacağının dikkate alınmaması temyiz edenin sıfatına göre bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;,

Davacı; 09/04/2012 tarihli dava dilekçesi ve yargılama aşamasında alınan sözlü beyanında Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 16/12/1994 tarih, 1994/36 esas, 1994/155 karar sayılı ceza dava dosyasında 17/02/1994 ile 03.10.1995 tarihleri arasında “10 ay” süre ile tutuklu kaldığını belirterek 10.000 TL maddi, ”10.000” TL manevi tazminat talebinde bulunmuş olup, mahkemece yapılan inceleme sonunda, davanın kısmen kabulü ile ”21,62” TL maddi ve ”6.160” TL manevi tazminatın davalı hazineden alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Tazminat talebinin dayanağı olan Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 16/12/1994 tarih, 1994/36 esas, 1994/155 sayılı kararı ile davacının (sanığın) beraatine hükmedilmiş olup, davacının (sanığın) ve müdafiinin yüzüne karşı verilen hükmünün incelenmesinde, davacının (sanığın) 17.02.1994 ile 03.10.1995 tarihleri arasında tutuklu kaldığı ve kesinleşmiş beraat hükmünün sanığa (davacıya) veya müdafiine tebliğ edildiğine dair herhangi bir bilgi veya tebligat parçasının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Bu kapsamda davacı hakkındaki tutuklama işlemi, 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleştiğinden 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6. maddesine göre, davacının tazminat talebi 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerine tabi olacaktır.

466 sayılı Kanunun 2. maddesine göre de “verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde” davanın açılması gerekmektedir.

Kanunda öngörülen 3 aylık sürenin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 23.03.2010 tarih ve 2009/256 esas, 2010/57 sayılı kararı ile, “kesinleşen kararların tebliğinden” itibaren başlayacağı kabul edilmiş, ancak, kesinleşmiş kararların tebliğini öngören bir kanuni düzenleme bulunmaması nedeniyle, kararının tebliğ edilmemesi halinde tazminat davasının hangi sürede açılacağı hususu belirtilen kararda tartışılmamış, ancak Ceza Genel Kurulu’nun 06.05.2014 tarih, 2014/141 esas, 2014/229 sayılı kararında 466 sayılı Kanuna göre incelenen tazminat davasının usul ve yasaya uygun yapılan kesinleşmesinden itibaren her halükarda 10 yıl içinde, eğer kesinleşmiş beraat kararı tebliğ edilmiş ise, tebliğ tarihinden itibaren 3 ay içinde davanın açılması gerektiği kabul edilmiştir.

Bununla beraber ceza yargılaması sonunda verilen beraat hükümlerinin, hükümden sonra usulüne uygun olarak tebliğ edilememesi veya tebliğ edildiğine dair tebligat parçalarının dosyada bulunamaması gibi hallerde, kısaca zamanında kesinleştirilmeyen beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara ilişkin tazminat davalarının hangi sürede açılacağı konusunda açıklık bulunmamakla birlikte, belirsiz olan bu durumun ila nihaye devam edemeyeceği nazara alınarak, bir noktadan sonra dava açmanın bir süre ile sınırlandırılması, bilhassa yukarıda zikredilen CGK’nın 23.03.2010 gün ve 256-57 sayılı kararında herhangi bir süre sınırlaması öngörülmemesi nedeniyle adliye arşivlerinin taranarak tazminat davalarının açıldığı gözlemlendiğinden duruma açıklık getirilmesi zorunluluk arzetmektedir.

Davalı Maliye Hazinesinin bu konuda, aleyhine açılan tazminat davaları ile ilgili herhangi bir arşiv kaydı veya bilişim sistemleri üzerinden oluşturulmuş bir veri tabanı bulunmadığından, konuya ilişkin temyiz incelemesi yapan dairemizce, aynı yıl içinde aynı hukuksal nedenlerle açılan mükerrer tazminat davalarının bulunduğu da tespit edilmiş olup, bunlara örnek olarak; 12.CD, 16.12.2013/25273-29105 ve 25.3.2013/2459-538 sayılı ilamları gösterilebilir.

Yine aynı şekilde, beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar tebliğ edilmesine rağmen bu kararlara kesinleşme şerhleri verilmesi gözardı edilmekte, unutulmakta ve daha sonra bu tebligat parçaları çeşitli nedenlerle dosyadan çıkarılmaktadır. Dolayısıyla, uygulamada beraat kararları ile ilgili sağlıklı bir kesinleştirme işlemi yapılmadığı görülmektedir. Açıklanan nedenlerle bu hakkın kullanılmasının hukuki olarak sınırlandırılması yapılırken, hak kayıplarını önlemeye yönelik bir yolun bulunması da zorunluluk arzetmektedir. Somut olayda da kesinleşmiş beraat hükmünün tebliğine ilişkin bir tespit yapılamamıştır. Bu durum tebligat parçalarının sonradan dosyadan çıkarıldığı veya karar sonrası tebliğ işleminin hiç yapılmadığı algısını doğurmaktadır.

Bu kapsamda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde ”Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” şeklindeki emredici düzenleme ile Kanun koyucu kişilere tanıdığı hakların belli sınırlar içinde kullanılmasını istemiş, hakkın kötüye kullanılmasının da hukuk düzenince hiç bir şekilde korunmayacağını açıkça belirtmiştir.

Sonuç olarak, bu yöndeki hakların sağlıklı bir şekilde öne sürülmesi ve çözüme kavuşturulması için süre sınırlamasının yapılması ve bu hususun meri mevzuat nazara alınarak bir çözüme kavuşturulmasında zorunluluk bulunmaktadır.

Buna göre;

1- 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanunu’nun 47/5. maddesi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru için, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren 30 gün içinde yapılmasını,

2- İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 35. maddesine göre de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuruda iç hukuk yollarının tüketilmesine ilişkin nihai kararın verilmesinden itibaren 6 aylık süre içinde başvuru yapılmasını,

3- 818 sayılı (Mülga) Borçlar Kanunu’nun 60. maddesi ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 72. maddesi haksız fiiller için açılacak tazminat davasının her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağını,

4- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. maddesi idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri ve öngörülen 60 günlük sürede davalarını açmalarını,

5- 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 39. maddesinde ilama müstenit takip, son muamele üzerinden on sene geçmekle zamanaşımına uğrayacağını, öngörmüş ayrıca Adalet Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatı ile Bağlı Kuruluşlar Arşiv Yönetmeliğinde beraatle sonuçlanan dosyalar için birim arşivinde saklanma süresi beş yıl olarak öngörülmüştür.

Görüldüğü üzere yasal mevzuatlarda hak arama ile ilgili çeşitli süreler öngörülmüş ve bu süreler içerisinde de en uzun olan süre Borçlar Kanunu ve İcra İflas Kanununda öngörülen 10 yıllık hak arama süreleridir. Kanaatimizce en uzun olan bu süreler nazara alınarak, bir sonuca varılması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, 466 sayılı Kanun kapsamında görülen tazminat davalarında:

1-C.G.K’nın 06.05.2014/141-229 sayılı kararında belirtildiği gibi beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların Yazı İşleri Yönetmeliğine göre süresinde tebliğ edilip kesinleşme tarihinden itibaren her halükarda 10 yıl, kesinleşmiş kararların tebliğinden itibaren 3 ay içinde tazminat davalarının açılması,

2-Bunun yanında, kararlar Yazı İşleri Yönetmeliğine göre usulüne uygun olarak tebliğ edilmemiş ve kesinleştirme işlemleri yapılmamış yada kesinleştiği tespit edilmemiş ise, tazminat davalarının karar tarihinden itibaren 10 yıldan fazla bir süre geçtiğinde, somut olayın, tarafların ve davanın özelliği de nazara alınmak suretiyle süresinde açılmadığının kabulü gerekmektedir.

Davaya konu olay açısından baktığımızda; davacı (sanık) hakkında 16.12.1994 tarihinde verilip, 18.04.1995 tarihinde kesinleşen beraat hükmü ile tazminat davanın açılmış olduğu 09/04/2012 tarihine kadar 16 yıldan fazla süre geçtiği, davacının bu uzun süre içerisinde hakkındaki beraat hükmünden haberdar olmadığından söz etmenin yaşamın olağan akışına uymayacağının anlaşılması karşısında, süresinde açılmayan davanın reddi yerine, isabetsiz değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi,

Kabule göre de;

a)-Nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar ile tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer dikkate alınıp, hak ve nasafet ilkelerine uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, davacı lehine belirtilen ölçütlere uymayacak miktarda fazla manevi tazminata hükmolunması,

b)-Dava dilekçesinde ve yargılama aşamasında faiz talebinde bulunulmamasına rağmen, hükmedilen maddi tazminat yönünden tutuklama tarihinden itibaren faize hükmedilmesi,

İsabetsiz olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 22.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.