YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/20058
KARAR NO : 2015/13522
KARAR TARİHİ : 16.09.2015
Tebliğname No : 12 – 2014/89293
Mahkemesi : Yumurtalık Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 30/12/2013
Numarası : 2013/79 – 2013/138
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık
2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 11/02/1977 tarih, A-322 sayılı kararı ile arkeolojik sit alanı olarak tescil edilen, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 10/07/1986 tarih, 2457 sayı ve Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 13/01/1994 tarih, 1694 sayılı kararları ile 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilen sınırlar dahilinde yer alan, Adana ili, … ilçesi, …. mahallesi, 137 ada 9 parsel sayılı taşınmaz üzerinde sanık tarafından suç tarihinde izinsiz inşai uygulamalarda bulunulduğunun tespit edildiği, sanığın dosya kapsamında mevcut savunması incelendiğinde, dava konusu taşınmazın arkeolojik sit alanında kaldığını bilmediğini beyan ettiği görülmesine karşın, 13/01/1994 tarihli kararın mahallinde 1994 yılında ilan edildiği, dava konusu taşınmaza ait tapu kaydının beyanlar hanesine 27/04/1998 tarihinde arkeolojik sit alanında kaldığı hususunda şerh konulduğu, taşınmaza ait dosya kapsamında mevcut resimler incelendiğinde, bölgenin bu vasfının çevrede yaşayan şahıslar tarafından bilinmesi gereken mutat yerler olduğunun kabulü gerekeceği, kaldı ki davaya esas soruşturmanın bu çevrede yaşayan bir şahıs tarafından yapılan ihbar üzerine başladığı, bu kapsamda sanığın, dava konusu taşınmazın arkeolojik sit alanında kaldığını bildiğinin kabulüne ilişkin mahkemenin takdirinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığa isnat edilen suçla ilgili olarak mahallinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen 05/06/2009 tarihli raporda; sanığın eylemlerinin esaslı müdahale niteliğinde olduğu belirtilmiş ise de, bu eylemlerin açıkça nelerden ibaret olduğu, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 21. maddesinde düzenlenen basit tadilat niteliğinde mi, yoksa 2863 sayılı Kanun’un 9. maddesi kapsamında inşai ve fiziki müdahale mi olduğu hususunda bir açıklık bulunmadığı, keza, basit tadilat niteliğindeki eylemlerin 6498 sayılı Kanun ile değişik 2863 sayılı Kanun’un 65/4. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı, bu kapsamda, sanığın 03/10/2013 tarihinde alınan ifadesinde, davaya konu taşınmazın yıkıldığına dair beyanı da dikkate alınarak, mahallinde yeniden inşaat mühendisi bilirkişi refakati ile keşif icra edilip, binanın yıkıldığının tespit edilmesi halinde, sanığın bu beyanları lehine değerlendirilip, 2863 sayılı Kanun’un 65/4 maddesinde düzenlenen suçtan cezalandırılması, binanın halen mevcut olduğunun anlaşılması halinde ise eylemlerin niteliği belirlenip, diğer yandan bünyesinde koruma, uygulama denetim büroları kurulan idarelerden izin almaksızın veya izne aykırı olarak izinsiz inşai ve fiziki müdahalede bulunanların, 6498 sayılı Kanun ile değişik 2863 sayılı Kanunun 65/4 maddesi gereğince cezalandırılması gerekeceği, bu sebeple, suça konu taşınmazın bulunduğu ilde İl Özel İdaresi veya Büyükşehir Belediye Başkanlığı bünyesinde, suç tarihi itibariyle sorumluluk alanı dava konusu yeri kapsar koruma, uygulama denetim bürosu kurulup kurulmadığı hususu araştırılıp, 6498 sayılı Kanun ile değişik 2863 sayılı Kanunun 65/1 ve 65/4 maddeleri dikkate alınarak, sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini yerine, eksik araştırmaya dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de;
1-Sanık hakkında tayin edilen adli para cezasına ilişkin olarak TCK’nın 52/4. maddesi gereğince ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin ihtar edilmesi ile yetinilmesi yerine, infaz aşamasında nazara alınması gereken 5275 sayılı Kanun’un 106/3. maddesi gereğince ihtarına karar verilmesi,
2-5237 sayılı TCK’nın 53/1-c maddesinde belirtilen velayet, vesayet ve kayyımlığa ait hizmette bulunmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirinin aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca, sadece kendi alt soyu açısından koşullu salıverme süresine kadar uygulanabileceği, alt soy haricindeki kişiler yününden ise, yoksunluğun, hapis cezasının infazına kadar devam edeceğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 16/09/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.