YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/10532
KARAR NO : 2014/16983
KARAR TARİHİ : 10.07.2014
Tebliğname no : 12 – 2013/404970
Mahkemesi : Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi
Tarihi : 03/10/2013
Numarası : 2011/50 – 2013/432
Dava : 466 sayılı Kanun gereğince tazminat
Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Kendisini vekil ile temsil ettiren davacı taraf lehine, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının toplamı üzerinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin üçüncü kısmında yer verilen oranlar üzerinden, nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, karar tarihindeki maktu vekalet ücretine hükmedilmesi, temyiz edenin sıfatına göre bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Dava 466 sayılı Kanun hükümlerine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2009/256 esas-2010/57 sayılı kararında 466 sayılı Kanunun 2. maddesindeki üç aylık sürenin başlangıcı için 21/04/1975 tarih ve 3-5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına atıf yapılarak kesinleşen beraat kararından davacının haberdar olmasının arandığı, adı geçen kararda tazminat davasının ne zamana kadar açılması gerektiğine dair bir açıklama bulunmamakla birlikte, hiçbir hakkın sonsuza dek dava konusu yapılamayacağı, özel hukuk kapsamında değerlendirilmesi gereken bu talebin de makul bir süre içinde dava konusu edilmesi gerektiği ve dairemizce benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.05.2014 tarih, 2014/141 esas, 2014/229 sayılı kararında da belirtildiği üzere beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların Yazı İşleri Yönetmeliğine göre süresinde tebliğ edilip kesinleşme tarihinden itibaren her halükarda 10 yıl, kesinleşmiş kararların tebliğinden itibaren ise, 3 ay içinde tazminat davalarının açılması gerektiği ve dava süresi bakımından en lehe olan Borçlar Kanununun 60. maddesindeki sürenin kabulü ile her koşulda davanın 10 yıllık süre içinde açılması gerektiği kabul edilmekle, tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyasında 15/07/1986 tarihinde verilip, 15.09.1987 tarihinde kesinleşen beraat hükmü ile, tazminat davasının açılmış olduğu 21/12/2010 tarihine kadar, 23 yıldan fazla süre geçtiği, davacının bu uzun süre içerisinde hakkındaki beraat hükmünden haberdar olmadığından söz etmenin yaşamın olağan akışına uymayacağı, bu halde davanın süresinde açıldığı kabulünün mümkün olamayacağı ve 1982 Anayasasının 12 eylül 2010 tarihine kadar yürürlükte bulunan geçici 15. maddesinin de dava açmayı engeller nitelikte olmadığı gözetilmeden, süresinde açılmayan davanın reddi yerine yazılı gerekçe ile davacı adına, davacı mirasçıları lehine tazminata hükmedilmesi,
2-Gerekçeli karar başlığında, ”dava” yerine ”suç”, dava tarihi” yerine, ”suç tarihi ve saati” ile ”suç yeri” ibarelerine yer verilmiş olması,
3-Kabule göre de;
a)-Nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar ile tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer dikkate alınıp, hak ve nasafet ilkelerine uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken belirlenen ölçütlere uymayacak miktarda fazla manevi tazminata hükmolunması,
b)-Tutuklandığı tarihteki sosyal ve ekenomik durumu tespit edilmeyen ve maddi tazminata esas teşkil edebilecek gelir kaybına ilişkin belge ibraz etmediği anlaşılan davacının, vasıfsız işçi gibi değerlendirilerek tutuklu kaldığı döneme ilişkin geçerli net asgari ücret üzerinden hesaplanacak miktarın maddi tazminat olarak hüküm altına alınması gerektiği gözetilmeden ve gerekçeleri gösterilmeden muris davacının sağlığında aldığı emekli maaşı üzerinden yapılan hesaplamaları içeren bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde maddi tazminata hükmedilmesi,
İsabetsiz olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 10.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.