Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2014/10283 E. 2014/24188 K. 01.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/10283
KARAR NO : 2014/24188
KARAR TARİHİ : 01.12.2014

Tebliğname No : 14 – 2012/294841
Mahkemesi : Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 23/10/2012
Numarası : 2012/236-2012/841
Suçlar : Cinsel taciz, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme

Cinsel taciz ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 20.02.2012 tarihli iddianamesi ile sanık hakkında, “Suç tarihinde kolluğa müracaat eden müşteki ev telefonundan arandığını, arayan şahsın numarayı facebook sayfasından aldığını beyan etmesi üzerine özürlü kardeşi Funda ve kendi adına açılan sayfada cinsel içerikli görüntüler ve telefon numarasının yayınlandığını belirterek şikayetçi olduğu ve uzlaşmak istemediği, müştekinin facebook sayfasında yayınlanan sayfa çıktılarını ibraz ettiği ve müştekiye ait ev telefon numarasının kayıtlı olduğunun tespit edildiği, şüphelinin alınan kolluk ifadesinde müştekiyi tanıdığını, müştekinin kız kardeşi Funda ile arkadaşlık yaptığını, müştekinin belirttiği facebook adresinin kendisine ait olduğunu, sayfayı kullanmadığını, evinde bilgisayarın bulunmadığını, kardeşine ait internet kafenin mevcut olduğunu, atılı suçlamayı kabul etmediğini açıkladığı ve toplanan delillerden atılı suçları işlediği hususunda yeterli şüphenin mevcut olduğu” iddiasıyla kamu davası açıldığı, iddianamede 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 136/1, 53, 105/1, 53. maddelerinin sevk maddesi ve suçların adının ise cinsel taciz ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunmalıdır. Nitekim, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/4. maddesinde, “İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır.” ve aynı Kanun’un 225/1. maddesinde, “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.” düzenlemelerine yer verilmiş olup, iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiilin ya da fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması ve açıklanan fiil ve faili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilmesi gerekir.
Yargılamaya konu somut olayda; sanığa yüklenen ve suç oluşturduğu kabul edilen eylemlerin neler olduğundan bahsedilmeksizin sadece tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin ifadelerine ve soruşturma dosyasındaki bir delilin izahına yer verilerek sanığın sevk maddelerine göre cezalandırılmasını isteme şeklindeki iddianamenin, eylemler açıklanmadığı için suç yükleme niteliğinde sayılamayacağı, dolayısıyla anılan belgenin hukuken iddianame niteliğini taşımadığı gözetilip, sanık hakkında usulüne uygun dava açılmasının sağlanması gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hükümler kurularak, 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı hareket edilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de;
1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşıoy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklanmasıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 230. maddesinde ise hükmün gerekçesinde, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirilmesinin yapılması, Ceza Kanunu’nda öngörülen sıra ve esalara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkumiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususa ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır. Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi ise 1412 sayılı Kanun’un 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-g bendi uyarınca hukuka kesin aykırılık halini oluşturacaktır.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada, yerel mahkemenin gerekçeli kararının iki sayfa ve beş paragraftan ibaret olduğu, bunun ilk bir buçuk sayfalık ve dört paragraflık kısmında iddia, sanığın savunmaları ve şikayetçinin beyanlarına özet olarak yer verildikten sonra, beşinci ve son paragrafta, “Sanık savunması, müşteki beyanı ve tüm dosya kapsamından, sanığın, hukuka aykırı olarak ele geçirdiği verileri internet ortamından yayınlamak sureti ile verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve cinsel taciz suçlarını işlediği dosya kapsamı ile sübuta ermekle” ibarelerine dayalı olarak sanığın 5237 sayılı TCK’nın 136/1, 53/1, 105/1, 53/1. maddeleri gereğince cezalandırılmasına dair mahkumiyet hükümleri kurulduğu anlaşılmakla;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.01.2011 gün ve 2010/7-192 esas, 2011/1 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, aralarında bağlantı kurulmaksızın, sırf delillerin arka arkaya sıralanması ile oluşturulmuş olan metnin, “yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçe” niteliğini taşıdığı kabul edilemeyeceğinden, dosyada mevcut delillerden hangilerine hangi nedenlerle itibar edildiği irdelenmeyip, olayın oluş şekli ile sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemlerin ve dayanaklarının gösterilmemesi suretiyle yasal gerekçeden yoksun hüküm kurulması,
2- Karar tarihinden önce 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü gereğince, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerekip gerekmediği değerlendirilmeden, yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
3- TCK’’nın 61/1. maddesinde yer alan ölçütler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle, aynı Kanun’un 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiillerin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddelerde öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, temel cezaların asgari hadden tayin edilmesi,
4- Cinsel taciz ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinde, sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, 3. fıkraya aykırılık oluşturacak şekilde, TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki hak ve yetkileri kullanmak yönündeki yoksunluğuna, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından “koşullu salıverilme tarihine kadar”, diğer kişiler yönünden ise, “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar” karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
5- 6352 sayılı Kanun’un 100. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 324. maddesinin 4. fıkrasına eklenen düzenleme gereğince, 23.10.2012 tarihli hükümle belirlenen 14,00 TL’den ibaret yargılama giderinin, 21.07.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan (20 TL dahil) az olmasından dolayı Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilmesi gerekirken, sanıktan tahsil edilmesine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince hükümlerin isteme aykırı olarak BOZULMASINA; aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarları yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 01.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.