Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/8151 E. 2014/1609 K. 27.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/8151
KARAR NO : 2014/1609
KARAR TARİHİ : 27.01.2014

Tebliğname No : 12 – 2012/35258
Mahkemesi : Develi Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 07/12/2011
Numarası : 2011/162-2011/126
S
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, üst Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, üst Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,
İki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmeyeceği ve sınırlı bir dinleyici çevresi dışına çıkmayacağı yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, herhangi bir aracı vasıta olarak kullanmadan, yüz yüze gerçekleştirdikleri, ancak özel bir çaba gösterilerek duyulabilecek, aleni olmayan, söze dayalı, sesli düşünce açıklamalarının, konuşmanın tarafı olmayan kişi veya kişilerce, ilgilisinin rızası olmaksızın, elverişli bir aletle (sesli bir açıklamayı kuvvetlendirerek veya naklederek onu ses alanının dışına çıkartıp doğrudan doğruya algılanabilir hale getirmeye yarayan her türlü düzenekle) dinlenmesi veya akustik olarak tekrar dinlenebilmesi imkanını sağlayan bir aletle kaydedilmesinin TCK’nın 133/1. maddesinde; en az üç veya daha fazla kişinin, yüz yüze gerçekleştirdikleri, aleni olmayan, söze dayalı düşünce aktarımlarının, söyleşinin tarafı olan kişi veya kişilerce, ilgililerinin rızası olmaksızın, bir aletle kaydedilmesinin aynı Kanunun 133/2. maddesinde kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması başlığı altında suç olarak tanımlandığı, söyleşiden farklı olarak, iki kişi arasında da gerçekleşebilecek olan konuşmada, konuşan tarafların, aralarında geçen sözleri kaydetmesi, TCK’nın 133/1. maddesi kapsamında suç olarak tanımlanmamış olup, koşulları bulunduğu takdirde eylemin aynı Kanunun 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturabileceği; elverişli bir aletle dinlenilen veya kaydedilen konuşma veya söyleşiden elde edilen bilgiler sayesinde kendi veya üçüncü kişi lehine, maddi ya da manevi yarar, yani; fayda veya avantaj sağlanması; bu bilgilerin, menfaat karşılığı olsun ya da olmasın, ilgilisi dışındaki kişi veya kişilere verilmesi ya da diğer kişilerin dolaylı olarak bilgi edinmelerinin temin edilmesinin TCK’nın 133/3. maddesinde ayrıca suç olarak tanımlandığı, hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 80. maddesi ile TCK’nın 133/3. maddesinde yapılan değişiklikle kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verilerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi eyleminin suç olarak düzenlendiği,
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; resmi nikahlı eşi katılanın evlenmeden önce akrabası olan Vedat isimli bir başka erkekle duygusal ve fiziksel yakınlaşma içerisine girdiğini öğrenen ve eşinin sadakatinden kuşkulanan sanığın, eşiyle başbaşa kaldıkları sırada, ona, bu konuyla ilgili sorular sorup, aldığı yanıtları ve eşinin, Vedat’ın bulundukları ilçeye taşınması halinde kendisine haber vermeden onun evine gidebileceğine dair açıklamalarını, cep telefonuna gizlice kaydedip, ardından bu konuşmaları içeren CD’yi, katılanın bilgisi ve rızası dışında, aleyhine açılan boşanma davasında mahkemeye verdiği iddiasına konu olayda;
6352 sayılı Kanunun 80. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki TCK’nın 133/3. maddesinin, “Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerden biri işlenerek elde edildiği bilinen bilgilerden yarar sağlayan veya bunları başkalarına veren veya diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin eden kişi…cezalandırılır.” hükmü, anılan maddenin gerekçesinde yer alan, “Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların işlenmesi suretiyle elde edildiği bilinen veya böylece elde edildiği kabul edilebilecek olan bilgilerden yarar sağlanması veya bunları başkalarına verilmesi veya bunlardan diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin etmek, suç olarak tanımlanmıştır…” açıklamalarıyla birlikte göz önüne alındığında, sanığın yüz yüze gerçekleşen ve iki kişi arasında geçen konuşmanın tarafı olması nedeniyle, şikayet konusu ses kayıtları, TCK’nın 133/1 ve 133/2. maddelerindeki suç işlenerek elde edilen bilgi niteliğinde kabul edilemeyeceğinden, sanığın eylemlerinin TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilebileceği;
Ancak, kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan (cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, özel hayata ait bilgileri okuma, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntüleri dinleme, izleme ya da kaydetme, kişisel verileri kaydetme, ele geçirme ve yayma eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu hallerde, kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği gözetildiğinde, bahse konu konuşmaları içeren CD’yi, çoğaltarak üçüncü kişi ya da kişilere dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, boşanma davasındaki iddiasını ispatlama amacını taşıyan eylemlerinde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği gözetilerek, atılı özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle, sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de:
1- TCK’nın 53/4. maddesi gereğince, kısa süreli hapis cezası ertelenmiş olan sanık hakkında, aynı maddenin birinci fıkrasında öngörülen hak yoksunluklarına hükmedilmeyeceğinin gözetilmemesi,
2- TCK’nın 51/3. maddesi gereğince cezası ertelenen sanık hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere denetim süresi belirlenmesi gerektiği gözetilmeden; hükmedilen 10 ay hapis cezası ertelenen sanığın, aynı süreyle denetim altında bulundurulmasına karar verilmesi,
3- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve 2008/11-250, 2009/13 sayılı kararında vurgulandığı üzere, CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (c) bendi gereğince nazara alınacak “zarar”ın; kanaat verici, basit bir araştırma ile belirlenebilir maddi zarar olması karşısında, katılanın, “bu olaylar nedeni ile maddi bir zararım olmadı; ancak, boşanma davasında lehime tazminata ve nafakaya hükmedilmedi” şeklindeki açıklamasına nazaran, suçun işlenmesi nedeniyle ortaya çıkan maddi bir zararın tespit edilmediği olayda, duruşmadaki iyi halinden dolayı takdiri indirim maddesi uygulanarak cezasında indirim yapılan, kişilik özellikleri olumlu değerlendirilip, ileride suç işlemeyeceğine dair olumlu kanaat edinildiği belirtilerek, hükmedilen 10 ay hapis cezası ertelenen sabıkasız sanık hakkında, “sanığın, katılanın zararını karşılamayı kabul etmediği”nden bahisle, dosya kapsamına uygun düşmeyen yetersiz gerekçeyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, üst Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 27.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.