Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/7242 E. 2014/11183 K. 07.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/7242
KARAR NO : 2014/11183
KARAR TARİHİ : 07.05.2014

Tebliğname no : 12 – 2013/6817
Mahkemesi : Ordu 3. Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 22/10/2012
Numarası : 2011/205 – 2012/404
Suç : Taksirle Öldürme
Suç Tarihi : 11.07.2011

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, katılanlar vekili ve mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekili ve mahalli Cumhuriyet savcısının sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.03.2008 tarih ve 43-62; 01.02.2005 tarih ve 213-3; 23.03.2004 tarih ve 12-68; 09.10.2001 tarih ve 181-204; 21.10.1997 tarih ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere, birçok kararında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, şeklinde kabul edilmektedir.
Bilinçli taksir ise 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesinde, “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” olarak tanımlanmıştır. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Tüm açıklamalar çerçevesinde;
Olay günü, saat 22:05 sıralarında, sürücü belgesi bulunmayan sanığın sevk ve idaresindeki otomobille, gece vakti, meskun mahalde, Atatürk Caddesi’nde seyir halinde iken, Sivas çevre yolu kavşağında yeşil ışıkta geçerken, kırmızı ışık ihlali yaparak karşıdan geçmeye çalışan yayaya tali kusurlu olarak çarparak ölümüne sebebiyet verdiği olayda; mahkemece, sanığın ehliyetsiz oluşu ve hızı gerekçe gösterilerek eylemin bilinçli taksirle işlendiği kabul edilmiş ise de, sanığın otomobil kullanmayı bilmediğine dair tesbitin bulunmadığı gibi bilirkişi raporuna göre, sanığın kaza anında 69 km hızla seyrettiğinin belirlenmesi karşısında, sanığın sürücü belgesi olmaması ve belirlenen hızının bilinçli taksirin koşullarının oluşması için yeterli olmayacağı gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi,
Kanuna aykırı olup, katılanlar vekili ve mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 07.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.