Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/30385 E. 2014/14157 K. 09.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/30385
KARAR NO : 2014/14157
KARAR TARİHİ : 09.06.2014

Tebliğname No : 4 – 2012/114229

İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi : İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 30.12.2011
Numarası : 2011/296-2011/869
Suç : Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele
Geçirme

Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
5237 sayılı TCK’nın 136/1. maddesinde düzenlenen “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” suçunun oluşabilmesi için, belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi gerekmekte olup, suçun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (TC kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir. Herkes tarafından bilinen veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgileri de, yasal anlamda “kişisel veri” kabul edilmekte ise de, anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçların doğmaması için maddenin uygulanmasında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, olayda herhangi bir hukuk dalı tarafından kabul edilebilecek bir hukuka uygunluk nedeni veya bu kapsamda değerlendirilebilecek bir hususun bulunup bulunmadığının saptanması ve sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da ayrıca tespit edilmesi gerektiği;
Dosya kapsamına göre, ege postası gazetesinin imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü olan sanığın, gazetenin 23.02.2011 ve 26.02.2011 tarihli internet sayfasındaki yazısında, Bayraklı belediyesinin AKP’li belediye meclis üyesi olan katılan hakkında Boztepe’nin şok eden sicili başlığı altında “…İzmir İl Emniyet Müdürlüğü Bayraklı Belediyesinin partili Meclis üyesi H.B.’yi sakıncalı buldu… Sicili bozuk çıktı..” biçimindeki ifadeler ile katılanın birçok suçtan mahkemelerde yargılanmış olduğu, silah ruhsatı yenileme talebinin İzmir Emniyet Müdürlüğü’nce “sicili bozuk” olduğu gerekçesi ile reddedildiği ve elindeki silahlara el konulması yönünde karar verdiği, Emniyet Müdürlüğünün ortaya epeyce kabarık bir suç dökümü çıkardığını yazarak katılanın 1989, 1996 ve 1997 yılında yargılandığı ve bazıları beraat ve ortadan kaldırma ile sonuçlanan suçlara ilişkin kişisel veri niteliğindeki GBT kayıtları ve silinme koşulları oluşmuş eski mahkumiyetlere ilişkin adli sicil kayıtlarını yayımladığı,
Güncel olmayan bir haberin aktarılmasında, kamu yararı ve toplumsal ilgi bulunamayacağı, unutulmuş, hatırlatılmasında yarar görülmeyen bir takım davranışların gündeme getirilmesinde yarar düşünülemeyeceği ancak somut olayda güncel olan bir durum nedeniyle eski olaylar sergilendiğine göre kamu yararı ve toplumsal ilginin varlığı kabul edilebilir ise de, haberin konusu ile kullanılan ifadeler arasında düşünsel bağlılık anlamında öz ve biçim dengesinin korunması gerektiği, yayın doğru olsa ve kamu yararı bulunsa dahi; üslup uygun değilse, aşağılayıcı, küçük düşürücü, abartılı, kişinin toplum içindeki itibari ile diğer fertler nezdindeki saygınlığını rencide eden, şeref ve haysiyetine yönelik ise hukuka uygunluktan sözedilemeyeceği, sanığın, katılana ait kişisel veri niteliğindeki adli sicil kaydını yukarıda belirtilen sözler ile yayımlamasında, öz ve biçim arasındaki dengenin bozulduğu, gerekli olmayan yakıştırmalar yaparak amacı aştığı, sanığın, ölçülülük ilkesine uygun davranarak haber verme hakkı sınırları içerisinde hareket ettiği ve hukuka uygun çerçevenin dışına çıkmadığının kabul edilemeyeceği, 5325 sayılı Adli Sicil Kanunu”nun 7. maddesinde adli sicil bilgilerinin verilebilecek olanların sınırlı olarak sayıldığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığa atılı suçun sabit olduğu gözetilmeden mahkumiyeti yerine yetersiz gerekçe ile beraatine karar verilmesi, Kanuna aykırı,
Hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmüne göre, sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 09.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.