Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/30307 E. 2014/16617 K. 07.07.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/30307
KARAR NO : 2014/16617
KARAR TARİHİ : 07.07.2014

Tebliğname No : 12 – 2013/60152
Mahkemesi : İstanbul 11. Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 19/09/2012
Numarası : 2010/1462-2012/2214
Suç : Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme

Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi, TCK’nın 136/1. maddesinde “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlığı altında suç olarak tanımlanmış olup, eylemin; kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, aynı Kanunun 137. maddesinde cezada artırım nedeni olarak öngörülmüştür.
Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir. Herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler de, yasal anlamda “kişisel veri” olarak kabul edilmekte ise de, anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçların doğmaması için, maddenin uygulamasında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, olayda herhangi bir hukuk dalı tarafından kabul edilebilecek bir hukuka uygunluk nedeni veya bu kapsamda nazara alınabilecek bir hususun bulunup bulunmadığının saptanması ve sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da ayrıca tespit edilmesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; evli olan katılan ve sanık hakkında henüz resmi olarak verilmiş bir boşanma ya da ayrılık kararı bulunmadığı 10.03.2008 tarihinde, katılanın bir bankada açtırdığı şahsi vadesiz mevduat hesabına ait geçmiş aylara ilişkin hesap hareketlerini içeren raporun, 17.09.2008 tarihinde katılan aleyhine boşanma davası açan sanık tarafından, ilgili banka çalışanından, 05.11.2008 tarihinde temin edilip, boşanma davasının görüldüğü mahkemeye delil olarak sunulduğu olayda;
Şikayete konu 05.11.2008 tarihli raporu, gerektiğinde belge aslını temin edebilecek olan mahkeme dışında, üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, katılanın ekonomik durumunu delillendirerek, ilgili mahkeme tarafından, katılanın ödeme gücü ile orantılı şekilde nafakaya hükmedilmesini sağlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davrandığı kabul edilemeyeceğinden, atılı verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan sanık hakkında CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de:
1- TCK’nın 51/3. maddesi gereğince, cezası ertelenen sanık hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere ve mahkum olunan ceza süresinden az olmayacak şekilde denetim süresi belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2- TCK’nın 53/4. maddesi gereğince, kısa süreli hapis cezası ertelenmiş olan sanık hakkında, aynı maddenin birinci fıkrasında öngörülen hak yoksunluklarına hükmedilmeyeceğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 07.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.