Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/26965 E. 2014/21890 K. 05.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/26965
KARAR NO : 2014/21890
KARAR TARİHİ : 05.11.2014

Tebliğname no : 12 – 2013/18120
Mahkemesi : Enez Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 15/11/2012
Numarası : 2009/37 – 2012/170
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık

2863 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmekle;
08/08/2011 tarih ve 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile doğal sit alanı olarak tescilli yerler açısından 2863 sayılı Kanun’a aykırılık suçlarından zarar gördüğü kabul edilen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı temsilcisinin verdiği temyiz dilekçesi davaya katılma isteği olarak değerlendirilmiş, CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca davaya katılmasına karar verilerek dosya incelenerek gereği düşünüldü:
2863 sayılı Kanun’un, 11/10/2013 tarih, 28792 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6498 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesi yürürlükte bulunan tespit ve tescil başlıklı 7. maddesinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespitinin Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde yapılacağı ve bu tespitlerin koruma bölge kurulu kararı ile tescil edileceği, tescil kararlarının ilanı, tebliği ve tapu kütüğüne işlenmesi ile ilgili hususların yönetmelikle düzenleneceğinin öngörüldüğü, bu amaçla çıkarılan Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarının ve Sitlerin Tespit ve Tescili Hakkında Yönetmelik ile sit kararlarının ilan şeklinin kaleme alındığı, 6498 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 2863 sayılı Kanun’un 7. maddesinde yapılan değişiklik ile sit alanlarının, tabiat varlıklarının ve tek yapı ölçeğinde tescil edilen taşınmazlar da dâhil olmak üzere malikleri idarece tespit edilemeyen taşınmazların tescil kararlarının, Resmi Gazete’de yayımlanacağı ve Bakanlığın internet sayfasında bir ay süreyle duyurulacağı hükmünün getirildiği, ayrıca anılan Kanun’un 3. maddesi ile 2863 sayılı Kanun’un 65. maddesinde “Tescil edilen sit alanları ve korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının bu kanuna göre tebliğ veya ilan edilmiş olmasına rağmen yıkılmasına, bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarar görmesine kasten sebebiyet verenler ile koruma bölge kurullarından izin alınmaksızın inşaî ve fiziki müdahale yapanlar veya yaptıranların, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacağının öngörüldüğü, gerek 2863 sayılı Kanun’un 6498 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesi yürürlükte bulunan 7. maddesi ile anılan madde gereğince çıkarılan Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarının ve Sitlerin Tespit ve Tescili Hakkında Yönetmelik hükümlerinin, gerekse 6498 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile öngörülen tescil kararlarının, Resmî Gazete’de yayımlanma ve Bakanlığın internet sayfasında bir ay süreyle duyurulma zorunluluğunun amacının, ilgili kurul kararlarından muhataplarını haberdar etmek olduğu,
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında, Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 19/09/1996 gün 3379 sayılı kararı ile 3. derece doğal sit alanı olarak tescil edilen ve aynı Kurul’un 03/06/2004 gün 8042 sayılı kararı ile onaylanan 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Revizyon Nazım İmar Planında 3. derece doğal sit alanı olarak belirlenen sınırlar içerisinde kalan Enez İlçesi, Gülçavuş Köyü, Bataklık Mevki .pafta,.ada, .parsel sayılı taşınmaza Kurul’dan izin almaksızın tek katlı prefabrike nitelikte bir yapı inşa edildiğinden bahisle açılan kamu davası ile ilgili olarak yapılan yargılama sonucunda, anılan bölgelerdeki sit derecelendirmelerinin hatalı olduğu, yeniden belirlenmesi gerektiği, Saros Körfezi ve çevresini içine alan bölgede uzman bilirkişilerce bilimsel ve bütüncül şekilde yeterli, sağlıklı ve bilimsel esaslara dayanan bir sit derecelendirmesinin yapılmadığı gerekçesi ile sit derecelendirme işlemlerinde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı, Edirne K.. K.. Müdürlüğü, dava konusu taşınmaza ilişkin onaylanmış mimari proje bulunmadığını belirtse de, Edirne İli, E.İ. G. Köyü, B. Mevki. pafta, . ada. parselde, D.. Ü.. adına kayıtlı taşınmazın Edirne İl Özel İdaresince 07/12/2011 tarih ve 2011/61 sayılı yapı ruhsat belgesi düzenlendiği ve mimari projesinin onaylandığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 7.ve 8.maddelerinde de belirtildiği üzere Koruma Bölge Kurulu’nun yetkisinin sadece sit olarak tescilli alanlarda geçerli olduğu belirtildiğinden ve anılan bölgelerde sit derecelendirmesi hatalı olduğundan ve bilimsel ve bütüncül şekilde yeterli, sağlıklı ve bilimsel esaslara dayanan bir sit derecelendirmesi yapılmaması sebebiyle dava konusu yere ilişkin sit bölgelerinin geçerliliği kalmadığından, dava konusu yer doğal sit sınırları içinde kalmadığından ve yapı ruhsat belgesi düzenlenmesi ve mimari projenin onaylanması Edirne Kültür Varlıkları Bölge Kurulu’nun yetkisi dışında olduğundan, sanık D.. Ü..’in üzerine atılı suçun yasal unsurları oluşmadığı, kanaatiyle sanığın beraatine ilişkin yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de;
Bahse konu taşınmazın ilk olarak, Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 19/09/1996 gün 3379 sayılı kararı ile 3. derece doğal sit alanı olarak tescil edilen sınırlar dahiline alındığı ve ayrıca sonradan aynı Kurul’un 03/06/2004 gün, 8042 sayılı kararı ile onaylanan 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Revizyon Nazım İmar Planında 3. derece doğal sit alanı olarak belirlenen sınırlar içerisinde kaldığı, sanık tarafından, suça konu uygulamalara ilişkin Koruma Kurulu’nun 06/11/2008 gün 2151 sayılı, yapının yıkılmasına ve sanık hakkında suç ihbarında bulunulmasına ilişkin karara karşı, idari yargı yoluna başvurulmuş ise de, bu talebe ilişkin, sonradan Danıştay tarafından onaylandığı anlaşılan, Edirne İdare Mahkemesi’nin 22/09/2010 gün 2009/174-2010/652 sayılı kararı incelendiğinde, görevlendirilen bilirkişi raporu da dikkate alındığında, suça konu taşınmazın, Koruma Amaçlı İmar Planı kapsamında 3. derece doğal sit alanı sınırlarında kaldığı, yapı emsali 0.50 olan yerleşik 2. konut alanında yer aldığı, ayrık nizam 2 katlı ön bahçe mesafesi 5 metre, yan ve arka bahçe mesafelerinin ise 3 metre olarak öngörüldüğü, yapılan ölçümler neticesinde, yapının mevcut haliyle imar durumuna uygun olduğunun tespit edildiği, bu konutun 3. derece doğal sit alanına yapılmasında sakınca bulunmadığı, ruhsata bağlanmasının ise mimari projelerin Kurul’ca tasdiki sonucu mümkün olduğu, bu kapsamda, Koruma Kurulu’ndan izin alınmaksızın yapı yapılması mümkün değil ise de, böyle bir yapının tespiti durumunda yapının ruhsata bağlanabileceği hallerde doğrudan yıkım kararı vermek yerine İmar Kanunu’nun 32. maddesinde öngörüldüğü şekilde, ruhsat başvurusu için süre tanınması gerekirken, koruma amaçlı imar planı ile getirilen yapılaşma şartlarına uygun inşa edildiği, bilirkişi raporu ile saptanan davacıya ait yapının yıkılmasına ilişkin verilen dava konusu Kurul kararında hukuka uyarlık görülmediğine karar verildiği, yine dosya kapsamında mevcut Edirne İl Özel İdaresi İmar ve Kentsel İyileştirme Müdürlüğü’nün 10/08/2012 tarihli yazısı ve ekleri incelediğinde, suça konu taşınmazın bulunduğu alanın Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 19/09/1996 gün ve 3379 sayılı kararı ile doğal sit sınırlarında kaldığı, ancak söz konusu alanda doğal sit sınırlarının iptali ile ilgili davalar sonucunda gerek idare mahkemesi gerekse Danıştay 6. Dairesi tarafından alınan kararlar gereğince Koruma Kurulu’nca alınan 19/09/1996 tarih ve 3379 sayılı doğal sit sınırlarının belirlenmesine ilişkin kararın hükümsüz kaldığı ayrıca bu durum sebebiyle Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nca doğal sit alanlarının yeniden tespit ve irdeleme çalışmaları yapılmasına ihtiyaç olduğuna ilişkin 14/01/2009 tarihli kararının bulunduğu, bu durumun sit sınırlarının hükmünün kalmadığının ispatı olduğu belirtilmiş ise de, anılan kararların, tarafları ve konusu farklı uyuşmazlıklara ilişkin olduğu, kararların hiç birisinde, Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 19/09/1996 gün 3379 sayılı doğal sit alanlarının belirlenmesine ilişkin kararın iptaline ilişkin bir ibare bulunmadığı, kaldı ki suça konu uygulamaların yapıldığı taşınmazın ayrıca, aynı Kurul’un 03/06/2004 gün, 8042 sayılı kararı ile onaylanan 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Revizyon Nazım İmar Planında da 3. derece doğal sit alanı olarak belirlenen sınırlar içerisinde kaldığı, dosya kapsamında mevcut ilgili Koruma Kurulu’nun 04/03/2009 tarihli yazısında da bu durumun açık olarak belirtildiği, bahse konu bölgede sonradan sit alanlarının yeniden belirlenmesine ihtiyaç bulunduğuna ilişkin Koruma Kurulu tarafından bir karar alınmış olmasının mevcut durumu değiştirmeyeceği, keşifte görevlendirilen inşaat mühendisi tarafından düzenlenen rapor ve ekleri incelendiğinde, sanığın ilgili Kurul’dan izin almaksızın 3. derece doğal sit alanı sınırlarında bulunan arazisine, 80 cm yüksekliğinde betonarme nitelikte su basman üzerine prefabrike yapı inşa etmek suretiyle, sit alanına inşai ve fiziki müdahalede bulunduğu ve bu şekilde atılı eylemi işlediği tüm dosya kapsamı itibariyle sabit olmakla birlikte,
Suça konu taşınmazın dosyada mevcut tapu kaydı incelendiğinde, sit alanında olduğuna ilişkin herhangi bir şerh bulunmadığı gibi, taşınmazın bulunduğu Gülçavuş Köy Muhtarlığı’nın 10/03/2009 tarihli yazısında, taşınmazın sit alanında kaldığının ilan edilmediğinin bildirilmiş olması karşısında, ilgili Koruma Kurulu’na ait tescil kararlarının suça konu bölgede ilan edilip edilmediği hususunun sorulup, ayrıca bölgenin bu niteliğinin çevrede yaşayan şahıslar tarafından yaygın olarak bilinip bilinmediği araştırılarak, bu şekilde sanığın suça konu taşınmazın 3. derece doğal sit alanında kaldığını bilip bilmediği hususu araştırılıp, hükümden sonra, 11/10/2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6498 sayılı Kanun ile değişik 2863 sayılı Kanun’un 65 maddesindeki değişikliklerde değerlendirilerek, sanığın hukuki durumunun takdir ve tayinin zorunluluk bulunması,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 05/11/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.