YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/25682
KARAR NO : 2014/11427
KARAR TARİHİ : 12.05.2014
Tebliğname no : 12 – 2012/233540
Mahkemesi : Trabzon 1. Sulh Ceza Mahkemesi
Tarihi : 08.05.2012
Numarası : 2011/288-2012/594
Suç : Kişilerin huzur ve sükununu bozma, Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması
Kişilerin huzur ve sükununu bozma, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçlarından sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1- Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu, TCK’nın 134. maddesinde düzenlenmiştir. Bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi, TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde; bu kayıtların, taksirle ya da tamamen hukuka uygun elde edilmiş olsa dahi, bilerek, isteyerek ve ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması, TCK’nın 134/2. maddesinde, birbirinden bağımsız iki ayrı suç olarak düzenlenmiştir. İlk fıkradaki suçun oluşması için, görüntüdeki kişinin tanınabilir ya da sesin anlaşılabilir olması gerekmez; özel hayat kapsamına giren seslerin, anlaşılmaz olsa dahi, gizlice kaydedilmesi ilk fıkradaki suçun oluşumu için yeterlidir ve özel hayata ilişkin görüntü veya sesin kaydedilmesiyle suç tamamlanır. İlk fıkradan farklı olarak, ikinci fıkrada, ifşanın kabulü için, ses veya görüntüyle özel hayatı ihlale uğrayan kişinin anlaşılması, en azından anlaşılabilir olması ya da açıklanması gerekir; ayrıca, özel hayat görüntüsü veya sesinin, yetkisi bulunmayan kişi veya kişiler tarafından içeriğinin öğrenilmesiyle suç tamamlanır. İlk fıkra açısından, görüntü veya sesin kaydedilmesi; ikinci fıkra açısından, bu kayıtların ifşa edilmesi yeterli olup, başkaca bir neticenin doğması ve mağdurun zarara uğramış olması gerekmediği gibi, sanığın kaydedilen görüntüleri izlememiş ya da sesleri dinlememiş olmasının suçun oluşumuna bir etkisi yoktur.
Özel hayat kavramı; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bu nedenle, kamuya açık alanda bulunulması, bu alandaki her görüntü veya sesin dinlenilmesine, izlenilmesine, kaydedilmesine, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterildiği anlamına gelmez. Kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik” prensibi geçerli olup, kamuya açık alandaki kişinin, gün içerisinde yaptıkları, gittiği yerler, kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş bilgileri ya da onun başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemeyeceği, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyetleri özel hayat
kavramı kapsamına dahildir; ancak, süreklilik içermeyen ve özel yaşam alanına dahil olmayan olay ve bilgiler ise bu kapsamda değerlendirilemez. Sonuç olarak, bir olay ya da bilginin, özel hayat kavramı kapsamına girip girmediği belirlenirken, sadece içinde bulunulan fiziki çevrenin özelliklerine bakılmamalı, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, sosyal ilişkileri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler de göz önüne alınmalıdır.
Dosya içeriğine, sanığın ikrar beyanı, tanık anlatımları ve bilirkişi raporuna göre; sanığın, kendisine ait işyerlerinin kira kontratlarının iptali yönünde meclis kararı alınması nedeniyle belediye başkanı olan şikayetçiye husumet beslediği, 02.02.2011 günü belediye meclisinde kendisine ait işyerleri ile ilgili karar alınacağını öğrenmesi üzerine şikayetçi belediye başkanının bu toplantıya katılıp katılmayacağını tespit etmek üzere, şikayetçinin evde bulunduğu sırada oturduğu sitenin giriş-çıkış kısmı ve çevresi ile şikayetçinin makam aracının görüntülerini cep telefonu ile çektiği, 08.02.2011 günü yine site önünde site giriş-çıkış kısmı ve çevresi ile makam aracıyla siteden çıkmakta olan şikayetçiye ilişkin görüntüleri cep telefonu ile çektiği sırada kendisini farkederek konuşmak için yanına gelen şikayetçiyle aralarında geçen konuşmaya ilişkin ses ve görüntüleri rızaya aykırı olarak cep telefonu ile kayda alarak internette facebook sosyal paylaşım sitesinde yayımlayarak ifşa ettiği, sanığın, şikayetçinin özel hayatına dahil olan, gün içerisinde kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü ve ne yaptıkları gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli takip, denetim ve gözetim altına almak suretiyle gerçekleştirdiği eyleminin, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyet kapsamında olduğu ve eylemin TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesi ile aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarını oluşturacağı anlaşılmakla, iddianamedeki anlatıma göre, her iki suçtan da dava açıldığı nazara alınarak gerçek içtima kuralları uyarınca bu suçlardan ayrı ayrı sorumlu tutularak cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde beraat hükmü kurulması,
Bozma nedenine göre de;
2- Hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 81. maddesi ile TCK’nın 134. maddesinde yapılan değişikliğe göre hapis cezasının üst sınırı itibariyle 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 11. maddesi uyarınca davaya bakma görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi zorunluluğu,
3- İfşa suçu yönünden, hükümden sonra 02.07.2012 tarihinde kabul edilip, 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 1. maddesi ile, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren suçlar bakımından “kovuşturmanın ertelenmesi” kurumunun düzenlenmesi karşısında, TCK’nın 7/2 maddesi de gözetilerek, sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 12.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.