Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/25397 E. 2014/13374 K. 02.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/25397
KARAR NO : 2014/13374
KARAR TARİHİ : 02.06.2014

Tebliğname No : 12 – 2012/253206
Mahkemesi : Bakırköy 24. Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 19/06/2012
Numarası : 2010/276-2012/580
Suç : Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme

Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Temyiz dilekçesinin içeriğine göre, sanık müdafiinin, sanık hakkında kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan kurulan beraat hükmünü temyiz etmediği anlaşılmakla, sanığın verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkumiyetine dair hükme hasren yapılan temyiz incelemesinde:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmamasına ilişkin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,
Belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi, TCK’nın 136/1. maddesinde “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlığı altında suç olarak tanımlanmış olup, eylemin; kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, aynı Kanunun 137. maddesinde cezada artırım nedeni olarak öngörülmüştür.
Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir. Herkes tarafından bilenen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler de, yasal anlamda “kişisel veri” olarak kabul edilmekte ise de, anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçların doğmaması için, maddenin uygunlanmasında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, olayda herhangi bir hukuk dalı tarafından kabul edilebilecek bir hukuka uygunluk nedeni veya bu kapsamda nazara alınabilecek bir hususun bulunup bulunmadığının saptanması ve sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da ayrıca tespit edilmesi gerekir.
TCK’nın 136/1. maddesinin, “Bu madde hükmü ile hukuka uygun olarak kaydedilmiş olsun veya olmasın, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkalarına vermek, yaymak veya ele geçirmek, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır.” şeklindeki gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, kişisel verilerin, “verildiği”, “yayıldığı” veya “ele geçirildiği”nin kabul edilebilmesi için, kişisel verilerin kaydedilmiş halde bulunması, kaydedilmiş haliyle başkalarına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi gerekir. Kişisel verilerin kaydedilmeden önce öğrenilmesi, hafızada tutulan kişisel verilerin başkalarına açıklanması, kişisel verilere salt duyu organları aracılığıyla vakıf olunması, ancak TCK’nın 134/1. maddesinin 1. cümlesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilebilir.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre, Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanına ait olduğu belirtilen ve yasa dışı faaliyetlerle kaydedildiği sabit olan bir ses kaydının, youtube adlı video paylaşım sitesinde, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı olan katılan E.. S..’un sağlık durumuna ilişkin rapor ve belgelerin metacafe adlı internet sitesinde yayınlanmasını müteakip, sanığın editör yardımcısı ve sorumlusu olduğu www.zaman.com.tr adlı internet sitesinde yer verilen, “Saygun, kanser tedavisi mi görüyor?” başlıklı, “Tuğgenerel M.E.nin, daha önce video paylaşım sitesi Youtube’da yayınlanan ses kaydında Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral E.. S..’un şeker hastası olduğu iddia ediliyordu. Geçtiğimiz günlerde internet sitelerine düşen sağlık raporlarında Saygun’un kanser tedavisi gördüğü de ileri sürüldü. İddialara göre Saygun, ABD’de kök hücre nakli yaptırdı.” ibarelerini ve içeriği okunamayan görsel bir şekli içeren haberden dolayı sanığın verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,
Söz konusu haberde, katılanın sağlık durumu ve tedavi sürecini gösteren kişisel veri niteliğinde herhangi bir belgeye yer verilmediği gibi, haber içeriğinin görünür gerçeğe uygun olması, kamuya mal olmuş katılanın sağlığı ile ilgili haberinin yapılmasında, yürüttüğü kamu hizmetinin niteliği ve toplum içindeki konumu gereği, kamu yararı ve toplumsal ilginin bulunması, haberi yapılan konunun güncel olması, haberde kullanılan ifadelerin, habere konu olayla fikri bağlantısının bulunması, haberin verilişinde tahkir edici bir dil kullanılmayıp, ölçülülük ilkesinin ihlal edilmemiş olması karşısında, konunun okuyucuya aktarılması sırasında hukuka uygun çerçevenin dışına çıkılmadığı gözetilmeden, haber verme hakkının, bilgi edinme, bilgiyi yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratmanın yanı sıra, habere ulaşmayı da kapsadığı nazara alınmadan, sanığın üzerine atılı verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince beraati yerine, “Haberin yasa dışı kayıtlara dayalı olarak hazırlanmış olmasının, haberin hukuka aykırı olması sonucunu doğuracağı” şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle, sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulması,
Kabul ve uygulamaya göre de:
1- Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, sanığa hükmedilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, sanık hakkında belirlenen tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK’nın 52/3. maddesine aykırı hareket edilmesi, kanuna aykırı,
2- Hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü ve TCK’nın 136/1. maddesinde öngörülen ceza miktarına göre, sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 02.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.