YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/22141
KARAR NO : 2014/15756
KARAR TARİHİ : 25.06.2014
Tebliğname no : 12 – 2013/46555
Mahkemesi : İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi
Tarihi : 10/12/2012
Numarası : 2011/276 – 2012/383
Suç : Taksirle öldürme
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25.03.2008 tarih ve 43-62; 01.02.2005 tarih ve 213-3; 23.03.2004 tarih ve 12-68; 09.10.2001 tarih ve 181-204; 21.10.1997 tarih ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere, birçok kararında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, şeklinde kabul edilmektedir.
Bilinçli taksir ise 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesinde, “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” olarak tanımlanmıştır. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Tüm açıklamalar çerçevesinde;
Olay günü saat 21:00 sıralarında, sanık sevk ve idaresindeki otomobiliyle meskun mahalde, sokaktan kavşağa girdiği esnada, kavşağa sağdan giren taksiyi gördüğü anda fren tedbirine başvurduğu ve sağa hamle yaptığı, bu sırada taksi şoförü katılan N.. K..’ın yavaşladığı, sanığın ise taksi şoförünün yavaşlayacağını öngörmemesi nedeniyle, taksinin sol yanına çarpmasıyla meydana gelen olayda, sanığın, kavşakta geçiş önceliğine uymaması nedeniyle tam kusurlu olduğu anlaşılmış ise de, sanığın aşırı hızlı olduğuna dair kesin bir tespitin bulunmaması da dikkate alındığında, kavşakta geçiş önceliğine uymamanın, sanığın taksirli hareketi olduğu, yukarıdaki açıklamalar ışığında ve Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre, sanığın bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabul edilemeyeceği, İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 13.06.2012 tarihli raporuna göre, katılan sanık N.. K..’ın kusurunun bulunmadığı, sanığın tam kusurlu olduğunun bildirilmesi karşısında, mahkemece, sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesinde isabetsizlik görülmemiş olup, sanığın eylemin bilinçli taksirle işlendiğinin kabulü ile, dosya kapsamına uygun olmayan gerekçelerle, hakkında TCK’nın 22/3. maddesinin tatbiki suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 25.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.