Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/22061 E. 2014/12991 K. 27.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/22061
KARAR NO : 2014/12991
KARAR TARİHİ : 27.05.2014

Tebliğname no : 12 – 2013/57966
Mahkemesi : Alucra Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 11.12.2012
Numarası : 2011/50 – 2012/123
Suç : Taksirle öldürme

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık, katılanlar vekili ve mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Cumhuriyet savcılarının nezdinde görev yaptıkları Asliye Ceza Mahkemesi kararlarına karşı, 5271 sayılı CMK’nın 260/2 ve 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 310. maddesi uyarınca tefhimden itibaren bir hafta içinde kanun yollarına başvuru hakkı mevcut iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’un 26.maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 3.maddesi ile 01.01.2014 tarihine kadar Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmayacağından, Cumhuriyet savcılarının nezdinde görev yaptıkları asliye ceza mahkemesi kararlarına karşı hükümlerin verildiği tarihten itibaren bir ay içinde kanun yollarına başvuru haklarının bulunduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla, Alucra Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.12.2012 tarihli hükmün 26.12.2012 tarihinde görüldüsünü yapan Cumhuriyet savcısının 28.12.2012 tarihli temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmakla bu konuda red öneren görüşe ve itfaiye eri olan sanığın olay günü okul önündeki bayrak direğine ip astıktan sonra aracı ile geri manevra yaptığı sırada arkasından geçmekte olan yayaya çarpıp ölmesine neden olduğu olayda; taksirle işlenen bu suçun görevle bir ilgisinin ve fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından sanık hakkında 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturma izni alınması gerekmediğinden tebliğnamedeki 1 nolu görüşe iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin kusura, katılanlar vekilinin ise bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-TCK’nın 50/4, 50/1-a maddelerinde, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan uzun süreli hapis cezasının, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre, adli para cezasına çevrilebileceği belirtildiği halde, meydana gelen olayda sanık asli kusurlu olsa da, dosyada bulunan adli sicil kaydına göre daha önceden mahkumiyeti bulunmayan ve yargılama sürecindeki davranışları lehine değerlendirilen sanık hakkında, kişilik ve sosyo ekonomik durumu dikkate alınarak, tayin edilen cezanın paraya çevrilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Sanığın gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği sürelerin 5237 sayılı TCK’nın 63. maddesi uyarınca cezasından mahsubuna karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre de:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07/07/2009 tarih 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” gerekçesine dayanılamayacağının gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık, mahalli Cumhuriyet savcısı ve katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 27.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.