Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/22008 E. 2014/6669 K. 18.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/22008
KARAR NO : 2014/6669
KARAR TARİHİ : 18.03.2014

Tebliğname no : 12 – 2012/282541
Mahkemesi : İstanbul Anadolu 34. Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 12.07.2012
Numarası : 2009/137- 2012/607
Suç : Taksirle öldürme

Taksirle öldürme suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın genel cerrahi uzmanı olarak görev yaptığı hastanede, ölenin safra kesesi iltihabı nedeniyle 17.11.2005 tarihinde Laparoskopik Kolesistektomi ameliyatı geçirdiği, ameliyat ardından gelişen akut batın sendromu sonrasında 18.11.2005 tarihinde ikinci kez ameliyat edildiği, hastanın durumunun kötüleşmesi nedeniyle 26.11.2005 tarihinde Özel İstanbul Amerikan Hastanesi’nde tekrar akut batın nedeniyle ameliyat edildiği, takiben yoğun bakım ünitesinde takip edildikten sonra sepsis nedeniyle öldüğü olayda, Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunca düzenlenen 11.02.2008 tarihli raporda, ölene yapılan operasyonun endikasyonu (gerekliliği) olduğu, 17.11.2005 tarihli 1. operasyon notu ve takip belgelerine göre kişiye 1. operasyonda dren koyulmadığı, dren koyulmasının daha uygun olacağı, takipte karın ağrısı olan hastanın çekilen 18.11.2005 tarihli ve saat 14.28’deki batın USG’de barsak ansları arasında mayi görünümü olduğu, kişinin aynı gün saat 19.00 ‘da batında distansiyon gelişmesi üzerine batın BT çekildiği, serbest hava ve sıvı tespit edildiği, bunun üzerine operasyona alındığı, operasyonda duodenum perforasyonu tespit edilerek tamir yapıldığı, hekim ifadelerinde her ne kadar bu perforasyonun stres ülserine bağlı olduğu belirtilmiş ve ülser perforasyonu olarak tanımlanmış olsa da duodenum 1. kıta yan yüzde ülser perforasyonu beklenmediğinden bunun 17.11.2005 tarihli ilk operasyon sırasında oluştuğunun düşünüldüğü, hekimin eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığının belirtildiği, Yüksek Sağlık Şurası’nın 05-06 Ocak 2012 tarihli raporunda ise, akut kolesistit tanısıyla ameliyat kararı verilen hastada ameliyat endikasyonu ve yapılan laparoskopik kolesistektomi kararının doğru olduğu, ameliyat sonrası meydana gelen duodenum yaralanmasının kolesıstektomi ameliyatlarından sonra olabilecek komplikasyonlardan olduğu, açık ameliyata dönmenin bu komplikasyonu kesin olarak önleyeceğinin savunulamayacağını dren uygulamasının komplikasyonun erken tanı ihtimalini artırabildiği kabul edilmekle birlikte dren tıkanması, yerinden kayması ve katlanması gibi olasılıklar da göz önüne alındığında bunun kesin olarak söylenemeyeceği, gelişen komplikasyonun uygun muayene ve tanı yöntemleri kullanılarak postoperatif 1. günde teşhisinin konulduğu, bu nedenlerden dolayı önemli bir gecikmenin söz konusu olmadığı, komplikasyona yönelik uygulanan cerrahi yöntemin ve yoğun bakım şartlarında yapılan hasta takiplerinin tıp kurallarına uygun olduğu cihetle Dr. A.. K..’ye kusur atfedilemeyeceğinin belirtilmesi karşısında; sanığa atfedilecek kusurun tartışmayı gerektirmeyecek şekilde kesin bir biçimde saptanması, sanığın gerçekleştirdiği ameliyatta, sanığın olay nedeniyle tıbbi açıdan kusurlu bulunup bulunmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespitine ilişkin olarak, önceki raporlarda irdelenerek her türlü şüpheden uzak biçimde saptanması için Adli Tıp Genel Kurulu’ndan rapor alınmasından sonra, sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 18.03.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.