Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/20913 E. 2014/12797 K. 26.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/20913
KARAR NO : 2014/12797
KARAR TARİHİ : 26.05.2014

Tebliğname no : 12 – 2013/171428
Mahkemesi : Ayvacık Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 02/10/2012
Numarası : 2012/107 – 2012/162
Suç : Taksirle öldürme

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
5237 sayılı Kanun’un 6-c maddesinde, kamu görevlisi; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak tanımlanmaktadır. Maddi ceza hukukuna ait bu tarifin, suçun unsurları ile cezanın arttırılıp indirilmesine dair hükümler için geçerliliğini sürdüreceği tabiidir.
Genel yargılama usulünü düzenleyen 5271 sayılı Kanun’da kamu görevlisinin tanımlanmasına lüzum görülmemiştir.
4483 sayılı Kanun, memurlar ve kamu görevlileri için soruşturma ve yargılama usulünü düzenleyen özel bir düzenleme olmakla birlikte, tüm kamu görevlilerine ve kamu görevlilerinin bütün suçlarına ait hükümler getirmemiş, gerek failler, gerekse fiiller için sınırlandırıcı hükümlere yer verilmiştir. Nitekim 2. maddesinde, kanunun, tüm kamu görevlileri hakkında uygulanmayacağını, yalnızca: Devletin yada kamu tüzel kişilerinin, genel idare esaslarına göre yürüttüğü kamu hizmetlerini, asli ve sürekli şekilde ifa eden görevlilerinin işledikleri suçlar hakkında uygulanacağını öngörmüştür. İlk bakışta da anlaşılacağı üzere, 4483 sayılı Kanunun süjesini oluşturan kamu görevlileri, TCK’nın tanımına göre çok sınırlı sayıda bir gruptan oluşmaktadır.
Maddi ceza hukukuna dair norm, kişinin kamusal faaliyete katılmasını yeterli görerek, kişiyi kamu görevlisi olarak tanımlarken, 4483 sayılı Kanun, kamusal faaliyete katılmak koşuluna ilaveten, kamusal faaliyetin genel idare esaslarına göre yürütülmesini, faaliyetin Devletin asli görevlerinden olmasını ve sürekli hizmet şartlarını zorunlu görmektedir. İdare hukukunda, genel idare, Cumhurbaşkanı dahil başbakanlık, bakanlıklar ve bağlı kuruluşları ifade etmekte, asli görev ise Anayasa ile Devlete verilen sağlık, eğitim, güvenlik yargı gibi yükümlülükler olarak tanımlanmaktadır. Süreklilik ise kadrolu yada kadrolu sözleşmelileri kapsayan statü olarak anılmaktadır.
Bu değerlendirmeler ışığında, genel idare esaslarına göre hizmet yürüten herhangi bir bakanlığın, taşra ya da merkez teşkilatında kadrolu şoför yada hizmetli olarak çalışan kişi, maddi ceza hukukuna göre kamu görevlisi sayılırken, araç kullanmak, ya da temizlik yapıp evrak taşımak biçiminde tezahür eden hizmetlerinin, Devlet’in asli hizmeti kapsamında kabul edilmemesi nedeniyle, 4483 sayılı Kanun’da tanımlanan kamu görevlisi olarak kabulü mümkün görülmemektedir.
Somut olayda, suç tarihinde Çanakkale İl Özel İdaresinde kadrolu şoför olarak çalışmakta olan sanığın, idaresindeki kamyonla seyir halinde iken karşı yönden gelen motorsiklet ile çarpışması sonucu motorsiklet sürücüsünün ölümüne neden olduğu olayda, sanığın memur olup olmadığı farketmeksizin, 4483 sayılı Kanun hükümleri uyarınca soruşturma izni alınması gerekmediğinden tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre; sanık müdafinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 sayılı TCK’nın 50/4. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği gözetilmeden bir kişinin ölümü ile sonuçlanan kazanın oluşumunda eşit kusurlu olup, dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışı belirlenemeyen ve sabıkası da bulunmayan sanığın geçmişi ve cezanın sanık üzerindeki olası etkileri gözetilerek cezasında takdiri indirim hükümlerinin de uygulanmış olması karşısında, sorgusu talimat mahkemesinde yapılan, eyleminde bilinçli taksirin koşullarının bulunmaması nedeniyle hükmolunan hapis cezasının uzun süreli olmasının adli para cezasına çevrelmesine engel oluşturmayacağı ve nazara alınmadan, “pişmanlığının gözlemlenmemesi nedeniyle” şeklindeki; dosya kapsamına uygun düşmeyen, soyut gerekçeyle sanığa hükmolunan uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesine karar verilmesi,
İsabetsiz olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 26/05/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.