Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/11132 E. 2014/4759 K. 26.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/11132
KARAR NO : 2014/4759
KARAR TARİHİ : 26.02.2014

Tebliğname no : 12 – 2012/98707
Mahkemesi : Refahiye Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 13/01/2012
Numarası : 2011/45 – 2012/7
Suç : Taksirle Öldürme

Taksirle öldürme suçundan sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükümler, sanıklar tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıkların sairtemyiz itirazlarının reddine, ancak;
Ölen sürücü N.. Ş..’ün sevk ve idaresindeki araç ile ile gece vakti, tek yönlü, bölünmüş, meskun mahal dışında bulunan yolda seyir halindeyken, olay mahalli dinlenme tesisleri önlerine geldiğinde, yaya olarak karşıdan karşıya geçmekte olan sanıklar B.. Y.. ve S.. Y..’a çarpmamak için manevra yaptığı esnada direksiyon hakimiyetini kaybedip karşı yol bölümüne girip karşıdan gelen tırla çarpışması sonucu meydana gelen olayda; Sanık yayaların olayla ilgili ayrıntılı ifadelerinin alınıp, yolun sağdan soluna doğru mu, yoksa orta refüjden sağa doğru mu geçiş yaptıklarının tespiti ile olay günü ve vaktinin koşullarının gözetilerek olay yerinde suç saatine uygun saatlerde keşif yapılıp, ayrıca olay mahalinin dinlenme tesislerinin önü olduğu bu yerde aydınlatmanın bulunup bulunmadığı belirlenerek, bu bilgiler ışığında sanık yayaların sağ taraftan aniden yola çıkarak mı kazaya sebebiyet verdiklerinin, yoksa sol taraftan yola girerek bir şeridi katedip, geçişlerini tamamlamak üzereyken mi çarpmanın meydana geldiğinin tespit edilerek sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi
Kanuna aykırı olup, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 26.02.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Karşı Oy:

Ölen sürücü N.. Ş..’ün sevk ve idaresindeki minibüs ile gece vakti, tek yönlü, bölünmüş, meskün mahal dışında bulunan yolda seyir halindeyken, olay mahalli dinlenme tesisleri önlerine geldiğinde, yaya olarak karşıdan karşıya geçmekte olan sanıklar B.. Y.. ve S.. Y..’a çarpmamak için manevra yaptığı esnada direksiyon hakimiyetini kaybedip karşı yol bölümüne geçip karşıdan gelen tırla çarpışması sonucu meydana gelen olayda, yapılan yargılama sonunda sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükmün incelenmesi sonucunda:
Bozma kararında çoğunluk görüşü eksik soruşturma nedeniyle hükümlerin bozulması yönünde ise de eksik soruşturma olmadığı ve sanıkların beraetlerine karar verilmesi gerektiği
Şöyleki;
Türk Ceza Kanununda trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma ile ilgili TCK’nın 179. maddesi ve taksirle tehlikeye sokma olarak da TCK’nın 180. maddesi vardır.
Bu suçlardan kasten işlenen TCK’nın 179. maddenin kapsamında yayanın bizzat vücut bütünlüğü ile kasten trafik güvenliğini tehlikeye sokmasında (Örneğin, kırmızı ışıkta geçmesi, yola atlama, gibi durumlarda) sanık olması kabul edilmemiştir.
Maddenin birinci fıkrasında sürücü olmayanların, yani insanların (yayanın) hep ortaya koydukları maddi bir engel koyma, kaldırma ve bozmadan bahsedilmiştir. İkinci ve üçüncü fıkralarında ise sürücülerin kasten sebebiyet verdikleri tehlikeler suç olarak gösterilmiştir.
Aynı şekilde TCK’nın 180. maddesindeki “trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma” suçunda insanların (yayaların) sanık olabilecekleri kabul edilmiş, ancak madde de tehlikeye sokmanın deniz, hava veya demiryolu ulaşımında olması halini düzenlenmiştir. Karayolu ulaşımıyla ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Denizde yüzen deniz ulaşımını, raylar üzerinde gezen demiryolu ulaşımını, havaalanında gezen havayolu ulaşımını taksirle tehlikeye soktuğunda bu suçlar oluşmakta, buna mukabil aynı hareketler karayolunda yapıldığında suç olarak değil kabahat olarak kabul edilmektedir.
Kısaca karayolu ulaşımıyla ilgili hem kasten hem de taksirle işlenen suçlarda yayanın sanık olması kabul edilmemiştir. Bu bilinçli bir düzenlemedir.
Yayalardan yürüyüş hızlarını azlatmaları gerekir diye pozitif bir hukuk kuralı veya ortak bir hayat tecrübesi yoktur. Öyle olmuş olsaydı yeşil ışıkta hızlıca geçmeyen yaya içinde kusur kabul edip, onu da sanık yapmamız gerekirdi.
Yaşam alanları insanlar için vardır, teknolojik gelişmeler, çağın bir çok sorunları, insanların ruh yapılarını bozmuştur.
Onun için yayalar dalgın, düşünceli ve unutkan olmaları nedeniyle her zaman trafik ihlallerini yapma ihtimalleri daha fazladır. Bundan dolayı korunmaları gerekir. İşin bu yönü de düşünülerek yayaların trafik kazalarında sanık olarak yargılanmamaları gerekir.
Yayaların katıldıkları trafik kazalarında kusuru olan yayanın sanık olması, işin içinden çıkılmaz bir uygulama olarak karşımıza çıkacaktır. Her gün örneklerini gördüğümüz, okul çıkışında çocukların, köy yolu kenarında yürüyen yayaların kazaya sebebiyet vermeleri halinde binlercesinin sanık olması sonucunu doğurur ki bunun da pratikte uygulaması düşünüldüğünde karmaşık bir sorunlar yumağı oluşturacağı anlaşılacaktır.
Trafik kazasına sebep olan sürücü ve yaya eşit kusurlu olduğu bir olayda meydana gelen ölümün aracın çarpması sonucu mu ya da yayanın çarpması sonucu mu meydana geldiğini düşünüldüğünde aracın çarptığının kabulü gerekeceği ve neticeyi oluşturanın yaya olmadığı açıktır. Görüldüğü gibi elverişlilik olma bakımından da yayanın hareketi, sonucu meydana getirmeye elverişli değildir.
Yayanın sanık olarak kabul edilmeyeceğini söylerken, yayanın hiç sorumlu olmadığını düşünmüyoruz. Kusuru oranında maddi ve manevi tazminattan sorumludur.
Taksir, istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Fail, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır.
Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme olanak ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmak olup Türk Ceza Kanununun 22/2. maddesi “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” olarak tanımlamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun son olarak verdiği 07.06.2011 gün 54-120 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1-Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice aracında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına karşın fail tarafından öngörülmemesi, şeklinde kabul edilmektedir.
Yayanın karşıdan karşıya geçerken kendisine motorlu bir vasıtanın çarpacağı ve bu vasıtada bulunanların yaralanacağını öngörebilmesinin kabulü toplumda yaygın olan ortak düşünceye aykırıdır. Yayaların motorlu taşıt sürücülerine zarar vereceklerini, bu nedenle daha fazla basiretli davranmaları gerektiğini bildikleri ve cezalandırılmaları gerektiği kabul edilemez. İntihar etmek için kendisini hızla gelen otomobilin altına atan ve kazaya neden olan şahsın amacı, kendi yaşamına son vermek olup sürücünün yaralanabileceğini de önceden görebileceği söylenemez. Bu nedenle taksirin “neticenin öngörülebilmesi” unsuru bu gibi olaylarda gerçekleşmemiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 46-67. maddelerinde sürücülerin uyacakları kurallar, 68-70. maddelerde ise yayalar, hayvanla çekilen veya elle sürülen araçlarla hayvan sürücülerinin ve yarışlar hakkında kurallar düzenlenmiştir. Yayalarla ilgili düzenlemelerde uyacakları kurallar belirtilmiş, ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından araçların uzaklık ve hızını göz önüne almalı, yolu kontrol ederek kendi güvenliklerini sağladıktan sonra en kısa zamanda taşıt yolunu geçebilecekleri hükme bağlanmıştır. Belirtilen kurallara uymayanlar hakkında ise idari para cezasına hükmolunacaktır. Kanun koyucu tarafından da yayanın kendi can güvenliğini sağlaması için bir takım kurallar konulmuş, trafik kazaları ile ilgili 81. madde ve devamı maddelerinde sadece sürücülerden bahsedilmiş, yayaların motorlu taşıt sürücülerine veya başkalarına verebilecekleri zararlardan dolayı cezai sorumlulukları yönüne gidilmemiştir. Ayrıca ister kasdi, isterse taksirli olsun, bir fiilin cezalandırılabilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir. Bir yayanın motorlu taşıt vasıtasına çarpmasında bu koşulların gerçekleştiği öne sürülemez. Örneğin bir yayanın otobüse çarpması halinde meydana gelen kazada otobüs içindekilerin ölmesinde veya yaralanmasında, aranılan bu yeterlilik, elverişlilik ve uygunluk koşulları yoktur. Bu nedenle trafik kazasına karışan yayaların TCK’nın 85 veya 89. maddeleri gereğince cezalandırılması Ceza Hukukunun vurgulanan bu temel kriterlerine aykırıdır.
Bir olayda hukuki sorumluluk ile cezai sorumluluk farklı olup taksirli cezai sorumluluk daha dar olarak düzenlenmiş ve bunun çerçevesi TCK’nın 22. maddesinde çizilmiştir. Trafik kazasında yayanın hukuki sorumluluğunun bulunması cezai yönden de sorumlu olmasını gerektirmez. Yayanın kusurlu olması, yeni Türk Ceza Kanunu uygulamasında sürcünün cezasının belirlenmesinde ve hakkında lehe hükümlerin uygulanmasında nazara alınıp adaletli bir cezalandırma sağlamaya çalışılmaktadır.
Tekrar vurgulamak isteriz ki, yayanın sanık olarak kabul edilmeyeceğini söylerken, yayanın hiç sorumlu olmadığını belirtmiyoruz. Kusuru oranında maddi ve manevi tazminattan sorumludur.
Yürürlükten kalkan 765 sayılı TCK ve yeni 5237 sayılı TCK’da taksirli suçlarda yayaların sanık olmasına yönelik kanun gerekçesi bulunmamaktadır.
Sonuç olarak; yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı sanıklar hakkında dosyadaki deliller yeterli olduğundan mahkumiyet hükümlerinin eksik soruşturmadan dolayı değil, beraat kararı verilmesi gerektiğinden, mahkumiyetlerine dair hükümlerin bozulması yönünde çoğunluk görüşüne muhalifim.