Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/10672 E. 2013/15772 K. 10.06.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/10672
KARAR NO : 2013/15772
KARAR TARİHİ : 10.06.2013

Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, güveni kötüye kullanma
Hüküm : Sanık … hakkında verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve güveni kötüye kullanma suçlarından: Beraat
Sanık … hakkında verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan: 5237 sayılı TCK’nın 136, 62, 53/1-a-b-c-d-e, 51/1-3. maddeleri uyarınca mahkumiyet

Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve güveni kötüye kullanma suçlarından sanık …’in beraatine ilişkin hükümler, sanık müdafii, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan sanık …’ın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık ve mahalli Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
A) Sanık … hakkında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanık müdafiinin, yüzüne karşı 05.04.2011 tarihinde verilen hükümleri CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen yasal bir haftalık süre geçtikten sonra 13.04.2011 tarihinde temyiz ettiğinin anlaşılması karşısında; 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince temyiz isteminin isteme uygun olarak REDDİNE,
B) Sanık … hakkında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz istemlerinin incelenmesine gelince;
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 136/1. maddesindeki “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” suçunun oluşabilmesi için, belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin başkasına verilmesi, yayılması ya da ele geçirilmesi gerekmekte olup, suçun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (TC kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerektiği; ancak, herkes tarafından bilinen veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgilerin, yasal anlamda “kişisel veri” kapsamında değerlendirilemeyeceği, aksinin kabulü halinde; maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi sonuçların doğacağı, bu nedenle, bir kişisel bilginin, yasal anlamda “kişisel veri” kabul edilip edilmeyeceğine karar verilirken, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da ayrıca tespit edilmesi gerektiği anlaşılmakla;
Oluşa ve kabule göre; katılanın müdürü ve temsilcisi olduğu firmada, teknik servis elemanı olarak çalışmakta olan sanığın, son bir hafta iş yerine gelmeyip, telefonla iş yeri arkadaşlarını arayarak, servise çıkarken kullanmak üzere verilen çantanın, ısrarla kendisine gönderilmesini istemesi üzerine, hal ve hareketlerinden şüphelenilerek, 06.06.2005 günü, katılan ve iş yeri çalışanları tarafından söz konusu çantanın açılıp, içerisinde bulunan veri depolama aygıtının incelenmesi sonucunda, şirkete ait birtakım mali bilgiler ve programlar ile katılana ait kredi kartının ön ve arka yüzünün kaydedilmiş olduğunun tespit edildiği olayda, gerek soruşturma aşamasında düzenlenen 09.11.2006 tarihli bilirkişi raporuna, gerek katılan ve iş yeri çalışanlarınca tanzim edilen tutanak ekine göre, “kişisel veri” olarak kabul edilen bilgilerin, 13.05.2005 ve 14.05.2005 tarihlerinde kayıt altına alındığının belirlenmesi ve ele geçirilme tarihi itibariyle 01 Haziran 2005 tarihinden önce yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’da iddia konusu eylemin suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle, 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, bahse konu bilgilerin, sanık tarafından ele geçirilip, herkes tarafından kolaylıkla ulaşılabilen ve iş yeri çalışanlarının müdahalesine açık olan çanta içerisindeki veri depolama aygıtına yüklendiğine dair, savunmanın aksine delil bulunmadığı gibi, 5237 sayılı TCK’da, gerçek kişiye ait bilgilerin, “kişisel veri” olarak düzenlenmesi karşısında, katılana ait kredi kartı bilgileri hariç, şirkete ait mali bilgilerin ve programların “kişisel veri” olarak kabul edilemeyeceği de gözetilmeden, yasal olmayan ve dosya kapsamına uygun düşmeyen yetersiz gerekçelerle, sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de:
1- 5237 sayılı TCK’nın 53/4. maddesi gereğince, kısa süreli hapis cezası ertelenmiş olan sanık hakkında, aynı maddenin birinci fıkrasında öngörülen hak yoksunluklarına hükmedilmeyeceğinin gözetilmemesi,
2- 5237 sayılı TCK’nın 51/7. maddesinde, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işleyen hükümlünün, ertelenen cezasının kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verileceğinin düzenlendiği gözetilmeden, hükmolunan hapis cezası ertelenen sanık hakkında, “Sanığın denetim süresi içersinde kasıtlı bir suç işlemesi halinde hükmedilen cezanın TCK nun 51/7 maddesi uyarınca AYNEN İNFAZINA,” şeklinde, infazı kısıtlar biçimde hüküm kurulması,
3- Dairemizce de benimsenen, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve 2008/11-250, 2009/13 sayılı “hükmün açıklanmasının geri bırakılması düzenlemesinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilirken 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (c) bendi uyarınca nazara alınacak ‘zarar’ın; kanaat verici, basit bir araştırma ile belirlenebilir maddi zarar olduğu” yönündeki kararına göre; katılandan, kabule konu eylem nedeniyle ne şekilde zarara uğradığı ve varsa zararının miktarı sorulup, tespit edilen maddi zararı gidermek isteyip istemediği yönünde sanığın beyanı alındıktan sonra, 25.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin altıncı fıkrasının sonuna eklenen “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” hükmü de gözetilerek, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması düzenlemesinin
uygulanıp uygulanmamasına karar verilmesi gerekirken, katılan vekilinin 04.04.2011 tarihli dilekçesine ve son oturumda alınan “…Verilen sürede müvekkilim ile yaptığımız görüşmede atılı suç sebebiyle 900 TL bir zararı olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz, bu zararların kaynağı da hard diskte olan bilgiler süresinde çalışma bakanlığına ve maliye bakanlığına sunulamadığından dolayı bir zararı söz konusudur. Bu zararlar giderilmemiştir…” şeklindeki beyanına itibar edilerek, katılan tarafın uğradığını belirttiği zararların giderilmediğinden bahisle, sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmamasına karar verilmesi,
4- Adli emanete alınan eşyalar hakkında bir karar verilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık ve mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 10.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.