Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/10351 E. 2014/2960 K. 10.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/10351
KARAR NO : 2014/2960
KARAR TARİHİ : 10.02.2014

Tebliğname No : 12 – 2012/80105
Mahkemesi : Fethiye 2. Asliye Ceza Mahkemesi
Karar Tarihi : 15.12.2011
Numarası : 2010/221 – 2011/643
Suç : Özel hayatın gizliliğini ihlal etme

Özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Özel hayat kavramı; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi, TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde; bu kayıtların, taksirle ya da tamamen hukuka uygun elde edilmiş olsa dahi, bilerek, isteyerek ve ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması, TCK’nın 134/2. maddesinde, birbirinden bağımsız iki ayrı suç olarak düzenlenmiştir. İlk fıkradaki suçun oluşması için, görüntüdeki kişinin tanınabilir ya da sesin anlaşılabilir olması gerekmez; özel hayat kapsamına giren seslerin, anlaşılmaz olsa dahi, gizlice kaydedilmesi ilk fıkradaki suçun oluşumu için yeterlidir ve özel hayata ilişkin görüntü veya sesin kaydedilmesiyle suç tamamlanır. İlk fıkradan farklı olarak, ikinci fıkrada, ifşanın kabulü için, ses veya görüntüyle özel hayatı ihlale uğrayan kişinin anlaşılması, en azından anlaşılabilir olması ya da açıklanması gerekir; ayrıca, özel hayat görüntüsü veya sesinin, yetkisi bulunmayan kişi veya kişiler tarafından içeriğinin öğrenilmesiyle suç tamamlanır. İlk fıkra açısından, görüntü veya sesin kaydedilmesi; ikinci fıkra açısından, bu kayıtların ifşa edilmesi yeterli olup, başkaca bir neticenin doğması ve mağdurun zarara uğramış olması gerekmediği gibi, sanığın kaydedilen görüntüleri izlememiş ya da sesleri dinlememiş olmasının suçun oluşumuna bir etkisi yoktur.
1- Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya içeriğine göre; sanık ve katılanın olay tarihinden önce duygusal anlamda arkadaşlıklarının olduğu, bu dönem içerisinde birlikte ticari faaliyette bulundukları ve katılanın sanığa 35.000 TL miktarında borç para verdiği, arkadaşlıkları sona erdikten sonra, katılanın paranın tahsili için sanığa alacak davası açtığı, sanığın bu davadan haberdar olduktan sonra açılan davaya tepki olarak, sanığa dosya içindeki mesaj tespit tutanağı ile de tespit edildiği üzere; “sen istedin ben çektim, bana lazım değil sana gönderdim, belki meşhur olup pazarını genişletirsin”; “ne konuştuysak ona sadık kal, yaptığın işlemleri geri çek, ben maddi zarar görebilirim ama sen de maddi ve manevi daha çok zarar görürsün, ama sen bilirsin, sen düğmeye bastın ben de basıyorum” şeklinde mesajlar gönderdiği, ayrıca beraber oldukları dönemde, mağdurenin aşamalarda değişmeyen tutarlı anlatımlarına ve temyiz incelemesi sırasında incelenen fotoğrafların içeriğine göre, mağdureden habersiz ve onun rızası olmaksızın çekim yaparak elde ettiği ona ait çıplak fotoğrafları katılana gönderdiği olayla ilgili olarak, mağdurenin çıplaklık gibi fiziksel mahremiyetine ilişkin görüntülerini almak suretiyle gerçekleşen sanığın eyleminde TCK’nın 134/1. maddesinin 1. cümlesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yasal unsurlarının oluştuğu ve sanığın atılı suçtan cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği halde, oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan “Her ne kadar sanık hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan kamu davası açılmış ise de; bahsi geçen fotoğrafların mağdurun rızası dışında çekildiğine dair her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatine karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki yetersiz gerekçe ile sanığın mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
2- Uzlaşma kapsamında olan suç hakkında soruşturma aşamasında, CMK’nın 253. maddesi gereğince sanıkla şikayetçi arasında uzlaştırma işlemi sağlanmadan kamu davası açılması, yargılama aşamasında da aynı Kanunun 254. maddesi uyarınca bu eksikliğinin giderilmemesi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 10.02.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Sanık ile katılanın birlikte olduğu dönemde çekilen fotoğraflar incelendiğinde, yatağın üzerine çıplak olarak uzanmış halde bulunduğu, fotoğraf çekilen mekanın her ikisinin birlikte kullandığı, ancak katılana ait yatak odası olduğu, yatağın üzerinde dinlenmekte olan mağdurenin resimlerinin onun rızası hilafına çekildiğine ilişkin, katılanın soyut iddiasından başka kanıt bulunmadığı, aksine sanığın savunmasında fotoğraflarla birlikte gönderdiğini beyan ettiği mektup içeriğinden, birlikte olduğu dönemde rızası dahilinde çekildiğinin kabulünün gerektiği, o anda mağdurenin yatak üzerinde uyuyor pozisyonunda olmasının da rızasızlık olarak değerlendirilemeyeceği, ve yerel mahkeme hükmünün isabetli olduğu kanaatiyle çoğunluğunun bozma görüşüne katılmamaktayız.