Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2013/10089 E. 2014/2979 K. 10.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/10089
KARAR NO : 2014/2979
KARAR TARİHİ : 10.02.2014

Tebliğname No : 12 – 2012/55549
Mahkemesi : Muğla 1. Sulh Ceza Mahkemesi
Karar Tarihi : 14.12.2011
Numarası : 2011/667 -2011/1224
Suç : Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etme

Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
İki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmeyeceği ve sınırlı bir dinleyici çevresi dışına çıkmayacağı yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, herhangi bir aracı vasıta olarak kullanmadan, yüz yüze gerçekleştirdikleri, ancak özel bir çaba gösterilerek duyulabilecek, aleni olmayan, söze dayalı, sesli düşünce açıklamalarının, konuşmanın tarafı olmayan kişi veya kişilerce, ilgilisinin rızası olmaksızın, elverişli bir aletle (sesli bir açıklamayı kuvvetlendirerek veya naklederek onu ses alanının dışına çıkartıp doğrudan doğruya algılanabilir hale getirmeye yarayan her türlü düzenekle) dinlenmesi veya akustik olarak tekrar dinlenebilmesi imkanını sağlayan bir aletle kaydedilmesinin TCK’nın 133/1. maddesinde;
En az üç veya daha fazla kişinin, yüz yüze gerçekleştirdikleri, aleni olmayan, söze dayalı düşünce aktarımlarının, söyleşinin tarafı olan kişi veya kişilerce, ilgililerinin rızası olmaksızın, bir aletle kaydedilmesinin aynı Kanunun 133/2. maddesinde kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması başlığı altında suç olarak tanımlandığı,
Söyleşiden farklı olarak, iki kişi arasında da gerçekleşebilecek olan konuşmada, konuşan tarafların, aralarında geçen sözleri kaydetmesi, TCK’nın 133/1. maddesi kapsamında suç olarak tanımlanmamış olup, koşulları bulunduğu takdirde eylemin aynı Kanunun 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturabileceği; elverişli bir aletle dinlenilen veya kaydedilen konuşma veya söyleşiden elde edilen bilgiler sayesinde kendi veya üçüncü kişi lehine, maddi ya da manevi yarar, yani; fayda veya avantaj sağlanması; bu bilgilerin, menfaat karşılığı olsun ya da olmasın, ilgilisi dışındaki kişi veya kişilere verilmesi ya da diğer kişilerin dolaylı olarak bilgi edinmelerinin temin edilmesinin TCK’nın 133/3. maddesinde ayrıca suç olarak tanımlandığı,
Hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 80. maddesi ile TCK’nın 133/3. maddesinde yapılan değişiklikle kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verilerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi eyleminin suç olarak düzenlendiği;
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya içeriğine göre; sanığın daha önceki ticari faaliyetleri nedeniyle elinde bulundurduğu senetleri tahsil etmek üzere, vekaletnameye istinaden avukatlık mesleği yapan katılanları vekil olarak tayin ettiği, bu şekilde katılanlar ile arasında vekil müvekkil ilişkisi kurulduğu, bu ilişki çerçevesinde icraya konan ve bedelleri tahsil edilen senetlerin bedellerinin sanığa ödenip ödenmemesi ve sanığın katılanlara verdiği masraflara ilişkin kendisine makbuz verilip verilmemesi konusunda aralarında anlaşmazlık oluştuğu, sanığın bu olayları konuşmak üzere katılanların avukatlık bürosuna gittiğinde, katılanlar ile değişik tarihlerde yaptığı iki kişi arasında geçen görüşmeleri katılanların bilgisi ve rızaları dışında cep telefonunun ses kaydetme özelliği sayesinde kaydettiği, daha sonra katılanları vekillikten azledip haklarında idari ve adli soruşturma başlatılması için Cumhuriyet Savcılığına ve Baro Başkanlığına şikayette bulunduğu, devam eden soruşturma dosyalarına daha önce kayıt altına aldığı, katılanlarla yaptığı konuşmaları içeren CD’yi ibraz ettiği, sanığın kendileri ile yaptığı görüşmeleri habersizce kaydettiğini öğrenen katılanların da sanık hakkında şikayetçi olmaları üzerine, sanık hakkında başlatılan adli soruşturma sonucunda TCK’nın 133/2-3, 43. maddelerinden dava açıldığı, mahkemece sanığın savcılığa ibraz ettiği CD’nin bilirkişi marifetiyle çözümünün yaptırıldığı, bilirkişi tarafından ibraz edilen rapora göre, birinci ses dosyasının, katılan Elçin ile sanık arasındaki yüz yüze yapılan konuşmaya ilişkin olup aralarındaki iş ilişkisi ve dosyalar ile ilgili olduğu, diğer ses dosyalarının ise farklı zamanlarda, katılan Musa ile sanık arasındaki yüz yüze görüşmeye ilişkin, oldukça uzun, aralarındaki ücret hususunun nasıl olacağına ve dosyalara ilişkin, genel çerçevede alacaklar hakkında olduğu, yargılama sonunda mahkemece, sanığın eylemi sabit kabul edilerek TCK’nın 133/2. maddesi yollamasıyla aynı 133/3. maddesi ile 43/1 ve 62. maddeleri uyarınca adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verilen olayda,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına ve oluşa göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Adli Emanetin 2011/479 sırasında bulunan CD’ye ilişkin ses kayıtlarının çözümünün yapıldığı bilirkişi raporuna göre, sanığın farklı tarihlerde, katılan E.. ve katılan M.. ile ayrı ayrı yaptığı görüşmelerin, baş başa ve iki kişi arasında geçtiği, “söyleşi” niteliğinde olmayıp TCK’nın 133/1. maddesi uyarınca “aleni olmayan konuşma” niteliğinde olduğu tespit edildiği halde, suç vasfında yanılgıya düşülerek, sanığın TCK’nın 133/2. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 133/3. fıkrasına göre cezalandırılmasına karar verilmesi,
2- 6352 sayılı Kanunun 80. maddesi ile yapılan değişiklikten önceki TCK’nın 133/3. maddesinin, “Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerden biri işlenerek elde edildiği bilinen bilgilerden yarar sağlayan veya bunları başkalarına veren veya diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin eden kişi…cezalandırılır.” hükmü, anılan maddenin gerekçesinde yer alan, “Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların işlenmesi suretiyle elde edildiği bilinen veya böylece elde edildiği kabul edilebilecek olan bilgilerden yarar sağlanması veya bunları başkalarına verilmesi veya bunlardan diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin etmek, suç olarak tanımlanmıştır…” açıklamalarıyla birlikte göz önüne alındığında, bilirkişi raporuna göre, sanığın farklı tarihlerde, katılan E.. ve katılan M. ile ayrı ayrı yaptığı görüşmelerin, baş başa ve iki kişi arasında geçtiği, söyleşi niteliğinde olmayıp TCK’nın 133/1. maddesi uyarınca “aleni olmayan konuşma” niteliğinde olduğu, sanığın konuşmanın tarafı olması nedeniyle, şikayet konusu ses kayıtları, TCK’nın 133/1. maddesindeki suç işlenerek elde edilen bilgi niteliğinde kabul edilemeyeceğinden, sanığın eyleminin TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilebileceği; ancak, iddiaya konu konuşmaların aktarıldığı belge ve alınan beyanların içeriğine göre, sanık ile katılanların aralarındaki tevkil ilişkisi çerçevesinde dosyalardan ve alacaklardan bahsettikleri, katılanlarla sanık arasında geçen konuşmaların, katılanların özel yaşam alanına ilişkin ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte bulunmadığı gözetilerek, atılı suçun unsurları itibariyle oluşmadığı halde sanığın beraati yerine, yazılı şekilde ve yetersiz gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi kanuna aykırı,
3- Hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 80. maddesi ile TCK’nın 133/3. maddesinde yapılan değişikliğe göre hapis cezasının üst sınırı itibariyle 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 11. maddesi uyarınca davaya bakma görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 10.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.