Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2012/7701 E. 2013/1364 K. 17.01.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/7701
KARAR NO : 2013/1364
KARAR TARİHİ : 17.01.2013

Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : 5237 sayılı TCK’nın 85/2, 22/3, 62, 63, 53/6. maddeleri uyarınca mahkumiyet

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.03.2008 tarih ve 43-62; 01.02.2005 tarih ve 213-3; 23.03.2004 tarih ve 12-68; 09.10.2001 tarih ve 181-204; 21.10.1997 tarih ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere, birçok kararında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
b) Hareketin iradiliği,
c) Neticenin iradi olmaması,
d) Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
e) Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, şeklinde kabul edilmektedir.
Bilinçli taksir ise 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesinde, “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” olarak tanımlanmıştır. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Tüm açıklamalar çerçevesinde;
Sanığın olay günü gündüz vakti idaresindeki kamyonla şehir içindeki bölünmüş yoldan ilerleyerek sola dönüş olan kavşağa geldiğinde hızını azaltmaksızın refüj aralığından karşı yöne ayrılmış yoluda geçerek soldaki yola girmek için manevra yaptığı sırada, kucağında 2003 doğumlu çocuğu ile aracının solundan yola girip karşı yöne geçmeye çalışan yayaya kavşak içerisinde sağ arka kısmı ile çarpması sonucu iki kişinin ölmesi şeklinde gerçekleşen olayda, gündüz saatlerinde kamyon trafiğine kapalı olan güzergahta sanığın kavşağa takograf kayıtları ve tanık … beyanından anlaşılacağı üzere 60 km. hızla ve hızını azaltmadan girmesi ve dönüş açısında hiçbir engel olmamasına rağmen solundan yola giren ölenleri farkedememesi sonucu kazanın gerçekleştiği anlaşılmakla, sanığın doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapması nedeniyle asli kusurlu olduğu belirtilmekle birlikte, yayaların tali kusurlardan ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda, güvenlikleri açısından yaklaşan araçların uzaklık ve hızını göz önüne almak zorunda oldukları kuralını ihlal ettiklerinden kusurlu olduklarının belirtilmesine göre; sanık kavşağa geldiğinde sola dönerken kavşak içerisine girmekte olan yayaları farketmeyerek kavşağın boş olduğu düşüncesi ile geçişinin devam ettirmiş olup yol içerisine yayaların girebileceği ve çarpabileceği şeklindeki neticeyi öngörecek bir konumda olmadığı görülmekle bilinçli taksirin şartlarının bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması
Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazı bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak hükmün BOZULMASINA, 17.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.