Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2012/4070 E. 2014/13874 K. 05.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/4070
KARAR NO : 2014/13874
KARAR TARİHİ : 05.06.2014

Tebliğname no : 9 – 2009/159704
Mahkemesi : Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi
Tarihi : 15/05/2009
Numarası : 2009/392 – 2009/388
Suç : Taksirle öldürme

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü :
5237 sayılı TCK’nın 23. maddesinde, kastı aşan suçlarda veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda cezalandırılabilmek için failin meydana gelen sonuç açısından en azından taksirle hareket etmesi gerektiği belirtilmiş, madde gerekçesinde de, hükmün konuluş amacının, objektif sorumluluk anlayışını terk etmek olduğu, bu tür sorumluluğun, ortaçağ kanonik hukukunun kalıntısı olan “versari in re ilicita” yani hukuka aykırı bir durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır anlayışının ürünü olduğu, çağdaş ceza hukukunun bu anlayışı çoktan terk ettiği, düzenlemeyle meydana gelen ağır netice açısından sorumluluk için neticeye ilişkin olarak en azından taksir dolayısıyla kusurlu olunması gerektiği belirtilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14/4/2009 tarih 2008/1-197 E. 2009/93, K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, TCK’nın 87/4. maddesinde ise, kasten yaralama sonucunda ölümün meydana gelmesi halinde failin nasıl cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak maddedeki atfın 86. maddenin 1. ve 3. fıkralarına yapılmış olması nedeniyle, bu hükmün aynı maddenin 2. fıkrasında kalan yaralanma eylemleri açısında uygulanması mümkün değildir.
Basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilir nitelikte yaralanma sonucunda mağdurun ölmesi halinde, 5237 sayılı TCK’nın 23 ve 87/4. maddelerinin uygulanması imkânı bulunmadığından, failin sorumluluğunun genel hükümler kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Meydana gelen sonuç, (ölüm) öngörülebilir ise ve fail bu sonucu öngörmeksizin hareket etmişse, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesi uyarınca taksirle öldürme suçunu düzenleyen 85. maddesi uyarınca, öngörülebilir sonuç fail tarafından da öngörülmüş ancak istenmemiş ise fail bilinçli taksirle öldürme suçundan Kanunun 85 ve 22/3. maddeleri uyarınca, fail öngördüğü sonucu kabullenerek fiilini icra etmiş ise bu kez de, olası kastla öldürme suçundan sorumlu tutulmalıdır.
Failin ölüm sonucunu öngörmesi mümkün olmakla birlikte, gerekli özeni göstermeyerek ölüme neden olması halinde faili taksirle öldürmekten sorumlu tutmak mümkün ise de, ölüm sonucunun meydana gelmesinin öngörülmesi mümkün değilse failin taksirle öldürmeden sorumlu tutulması mümkün değildir.
Neticenin öngörülebilir olmaması halinde, faili meydana gelen ağır sonuçtan sorumlu tutmak, yeniden objektif sorumluluğun kabulü anlamına gelecektir ki, böyle bir kabul kusur sorumluluğunu benimseyen ceza kanununun sistematiğine de aykırıdır.
Bu açıklamalar ışığında oluşa ve dosya kapsamına göre; 03/10/2008 günü saat 12:30 sıralarında camiye gitmek için evinden ayrılan 1933 doğumlu (75 yaşındaki) ölenin, yolda karşı binada oturan ve aralarında -ölenin 2 yıldır sanığın evine lazer ışığı tutarak ve el kol hareketleriyle rahatsızlık verdiği iddiasından dolayı- önceye dayalı anlaşmazlık olduğu ve 10-15 gün kadar önce de sözlü olarak tartıştıkları anlaşılan komşusu konumundaki sanık ile evlerinin yakınındaki iki sokağın kesişiminde karşılaşmaları ile yine bu meseleden çıktığı anlaşılan tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucu tarafların birbirlerine vurmaları ve birbirlerini kavramış biçimde ölenin sırtı yere gelecek şekilde taş kaldırıma yere düşmeleri sanığın yerde de ölene vurmaya devam etmesi, bu sırada olay yeri yakınında işyeri olan tanık Y.. C..’ nın olaya müdahale edip tarafları ayırması sonrası evine giden ve eşi tarafından karşılanan ve ona olayı anlatan ölenin olaydan yaklaşık yarım saat kadar sonra mutfakta yere yığılarak ölmesi şeklinde gerçekleşen ve sanığın ve ölenin basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandıkları olayda,
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca kesin ölüm sebebine ve sanığın darp eylemiyle ölüm olayı arasındaki illiyet bağına dair düzenlenen 4/2/2009 tarihli rapordan, ölenin üzerindeki travmatik lezyonların ölüme neden olabilecek nitelikte olmayıp basit tıbbi müdahale ile iyileşir nitelikte olduğu, şahısta kronik kalp damar hastalığının bulunduğu, ölümün kendinden mevcut kronik kalp damar hastalığının karıştığı olayın (travma) efor ve stresi ile aktif hale geçmesine bağlı dolaşım ve solunum durmasından ileri geldiği, ölenin olay anında değil, olaydan sonra gittiği evinde olaydan yarım saat sonra öldüğü göz önüne alndığında, sanığın üzerine atılı taksirle öldürme suçunun yasal unsurlarının somut olayda gerçekleşmediği; Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporunda bahsedilen darp olayıyla ölüm sonucu arasındaki nedenselliğin kanunda öngörülen tipik fiilin gerçekleştiğinin kabulüne yetecek hukuki anlamda bir nedensellik ilişkisini ifade etmediği, gerek sanığın savunması, gerek tanık anlatımlarına göre, dosyada sanığın ölenin kalp rahatsızlığını bildiğine dair bir delil bulunmaması; ayrıca, otopside haricen tarif edilen travmatik bulguların ölüm meydana getirecek nitelikte olmayıp basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olması karşısında, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 86/2. maddesinde tanımlanan kasten yaralama suçunu oluşturacağı gözetilmeden, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle, sanık hakkında taksirle öldürme suçundan mahkumiyet kararı verilmesi ,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince, isteme uygun olarak BOZULMASINA, 5/6/2014 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:

Sanık S.. C.. ile ölenin daha önceye ait aralarında ihtilaf bulunup; olay günü, gündüz vakti yolda karşılaştıklarında tartıştıkları, tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucu tarafların birbirine vurmaları ile ölenin sırtı yere gelecek şekilde birlikte yere düştükleri sanığın yerde ölene vurmaya devam ettiği, bu sırada olaya tanık Y.. C.. müdahale edip tarafları ayırdığı daha sonra ölen evine gidip olayı eşine anlattığı yarım saat sonra da yere yığılarak öldüğü.
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nca 04.02.2009 tarihli raporunda kesin ölüm nedeninin şahısta kronik kalp damar hastalığının bulunduğu ölümün kendinde mevcut kronik kalp damar hastalığının, karıştığı olayın (travma) efor ve stresi ile aktif hale geçmesine bağlı dolaşım ve solunum durmasından ileri geldiği ölenin üzerindeki travmatik lezyonların ölüme neden olabilecek nitelikte olmayıp basit tıbbi müdahale ile iyileşir nitelikte olduğu, şahısta kronik kalp damar hastalığının bulunduğu, ölüm kendisinde mevcut kronik kalp damar hastalığının karıştığı olayın (travmatik) efor ve stresi ile aktif hale geçmesine bağlı dolaşım ve solunum durmasından ileri geldiği ve sanığın ölendeki bu hastalığı bilmediği bildiğine dair hiçbir delil de bulunmadığından bu şekilde sonuçlanan olay nedeniyle:
5237 sayılı TCK’nın 86. maddesinin 1 ve 3. fıkraları kapsamında kasten yaralama eylemleri sonucu ölüm meydana geldiğinde TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan netice sebebiyle ağırlaştırılmış suça ilişkin genel kuralın özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddenin başında gelen TCK’nın 87/4 maddesinde eylem TCK’nın 86/1 maddesine ve TCK’nın 86/3 maddesine uyan hallerde hapis cezalarını belirlemiş olup, TCK’nın 86/2 maddesinde düzenlenen basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralanma sonucu ölümün meydana gelmesi hali TCK’nın 87/4 maddesi kapsamında değerlendirilemeyecektir.
Sanığın maktüle karşı eylemi TCK’nın 86/2 maddesi kapsamında kalan kasten yaralama olduğu yönünde kuşku bulunmadığından TCK’nın 87/4 madde kapsamında değerlendirme imkanı yoktur.
Olayımızda sanık dikkat ve özen yükümlülüğüne uymayarak iradi bir hareketiyle kalp hastası olduğunu bilmediği ölene karşı basit yaralama eyleminde bulunduğu ancak gerçekleşen sonucu yani ölümü öngörmemiştir. Diğer bir anlatımla sanığın kastı kasten yaralamaya ilişkin olup meydana gelen ağır sonuç olan ölüme yönelik değildir. O halde sanığın olayda meydana gelen ağır netice olan ölümden taksirle sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulumuzun 14.04.2009 tarih ve 288/1-197 – 2009-93 sayılı kararlarındaki açıklamaları ve gerekçeleri de bu yönde bulunmaktadır.
Bu açıklamalar doğrultusunda Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesinin 15.05.2009 tarihli sanığın taksirle ölüme neden olmaktan dolayı TCK’nın 85/1 ve 62/1. maddeleri gereğince verdiği hükmün usul ve Kanuna uygun olduğundan ONANMASINA karar verilmesi gerekirken bozulmasına dair çoğunluğun görüşüne muhalifim.