YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/33547
KARAR NO : 2013/5931
KARAR TARİHİ : 11.03.2013
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Dava : 466 sayılı Kanuna göre tazminat
Hüküm : Davanın Reddi
Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Davacı … vekili 03/12/2010 tarihli dava dilekçesi ile; müvekkili …’in kasten öldürme suçunu işlediği iddiası ile 24/07/2003 tarihinde tutuklandığını, Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2003/494 esas sayılı dosyası ile hapis cezasına hükmedildiğini, hükmün infazında müvekkilinin hapiste kalması gereken sürenin 6 yıl olduğu halde, müvekkilinin 7 yıl 1 ay tutuklu kaldığını, 5271 sayılı CMK’nın 141/1-f bendi gereğince tazminat hakkının doğduğunu, müvekkilinin ceza infaz süresinin 2009 yılı Ağustos ayı sonu itibari ile infaz edilmiş olmasına rağmen fazladan 1 yıl 1 ay süreyi ceza infaz kurumunda geçirerek 21/09/2010 tarihinde tahliye edildiğini, bu şekilde mağduriyetinin doğduğunu ve kazanç kaybına uğradığını belirtilerek müvekkili lehine 50 bin TL maddi, 50 bin TL manevi tazminata hükmedilmesini ve ceza infaz kurumunda geçirilen haksız sürenin başlangıcı olan 01/09/2009 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesini talep etmiştir.
Tazminat istemine esas Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2003/494 – 2005/272 E.K sayılı dosyası incelendiğinde; tazminat davasının davacısı olan …’in Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinde kasten adam öldürmek suçundan yargılandığı, yapılan yargılama sonucu 24/11/2005 tarihinde sanığın(davacının) mahkumiyetine ve tutukluluk halinin devamına karar verildiği, tutuklama tarihinin 23/07/2003 olduğu anlaşılmış olup, Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2003/494 – 2005/272 E.K sayılı ilamının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 04/07/2008 tarih ve 2008/5293 – 2008/5657 E.K. sayılı ilamı ile verilen hükmün bozulduğu, bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucu aynı mahkemenin 2008/116 – 2008/419 E.K sayılı ilamı ile sanığın mahkumiyetine dair yeniden verilen kararın Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21/09/2010 tarih ve 2010/3960 – 2010/5841 E.K sayılı ilamı ile onanıp kararla birlikte sanık (davacının) …’in tahliyesine karar verildiği anlaşılmış olup; Yargıtay denetiminden geçip 21/09/2010 tarihinde kesinleştirilen hükmün mahkemece 18/10/2010 tarihinde infaza verildiği, infaz aşamasında Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 01/12/2010 tarih ve 2010/1184 değişik iş sayılı kararı ile sanığın aldığı cezaların 5275 sayılı yasanın 99 maddesi gereğince toplanarak sonuç olarak 15 yıl 2 ay 23 gün hapis cezası olarak içtima edildiği ve bu şekilde infazına karar verildiği, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosunca sanık (davacı) … hakkında 04/02/2011 tarihli müddetnamenin düzenlendiği, müddetname içeriğine göre sanık …’in cezaevine giriş tarihinin 23/07/2003, 647 sayılı yasanın 19 maddesine göre koşullu salıverme tarihinin 04/03/2011, hak ederek tahliye tarihinin 14/10/2018, 647 sayılı yasanın ek 2 maddesine göre koşullu salıverme tarihinin 29/08/2009 olarak belirlendiği ve Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/03/2011 tarih ve 2011/132 değişik iş sayılı kararı ile hükümlü …’in 29/08/2009 tarihinden itibaren şartla tahliyesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Bu sonuçlara göre, davacı hakkında hükmedilen ceza ve tutuklu kaldığı süre nazara alındığında, davacının ceza infaz kurumunda kaldığı süre 7 yıl 1 ay 28 gündür. Ancak, davacı hakkında sürdürülen ceza yargılaması kısa sürede sonuçlandırılmış olsaydı veya daha az tutuklu kalmış olsaydı 7 yıl 1 ay 28 gün hapis cezasından sanığın suç tarihi itibariyle 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19. maddesine göre hükümlü sayılması nedeniyle ve iyi halli olmak koşuluyla cezaevinde kalması gereken toplam süre 6 yıl 1 ay 6 günle sınırlı olacaktı. Buna karşılık davacının tutuklu yargılanması ve hükümlü statüsüne geçememesi nedeniyle 1 yıl 22 gün süre ile fazladan ceza infaz kurumunda kaldığı ve cezası kesinleşip hükümlü statüsünü almadığından kanunun infazda öngördüğü indirimden yararlanamadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda somut olayda çözümlenmesi gereken sorun; davacı yargılandığı suçlardan uzun süre tutuklu bırakılmasaydı veya ceza yargılaması daha kısa sürede sonuçlandırılmış olsaydı, cezaevinde kalması gereken sürenin daha az olacağı ileri sürülerek tazminat istenilip istenemeyeceğidir.
Davacı 2003 yılında tutuklandığından 5320 sayılı Kanunun 6/a maddesi gereğince tazminat istemi 466 sayılı Kanun hükümlerine göre belirlenecektir. Bu Kanunun 7/1. maddesinde “Mahkum olup da tutuklu kaldığı süre hükümlülük süresinden fazla olan” kimselerin tazminata hak kazanacağı belirtilmektedir. Benzer düzenleme sonradan yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 141/1-f maddesinde de yer almaktadır.
Yerel Mahkeme kanun maddelerindeki düzenlemeleri değerlendirip ve davacının tutuklu kaldığı süreden fazla ceza aldığı nedeniyle tazminata hak kazanamadığı gerekçesiyle tazminat isteminin reddine karar verilmiş ise de, somut olayda davacının uzun süre tutuklu kalmasının davacı yönünden mağduriyet oluşturduğu ve İnfaz Kanununun indirim öngören hükümlerinden yararlanamadığı açık olup, mağduriyetin ve sorunun çözümünün; 466 sayılı Kanun ve 5271 sayılı CMK’nın 141-144. maddeleri yerine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası çerçevesinde, Anayasasının 90. maddesi doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti devletinin onaylayıp taraf olduğu İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye ile ilgili vermiş olduğu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu kapsamda Anayasanın Kişi hürriyeti ve güvenliği alt başlığında yer alan 19. maddesinde:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir. Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir, hükmü yer almakta, yine Anayasanın 90. maddesinde “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Bu itibarla; 2709 sayılı TC. Anayasası’nın 19/son ve 90. maddeleri gereğince iç hukuk kapsamında kanun hükmünde bağlayıcılığı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesindeki “yakalanan veya tutuklu durumda bulunan herkes hemen bir hakim veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir şeklindeki düzenleme ve aynı sözleşmenin 6/1.madesi kapsamında ”Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir” açıklaması ile “özgürlük ve güvenlik hakkı düzenlemeleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları da nazara alınarak; davacının koruma tedbirine konu mahkum olduğu ceza davasında tutuklu kaldığı 7 yıl 1 ay 28 günlük tutukluluk süresinin sonuçta aldığı cezalar nazara alındığında haddinden fazla uzun olduğu ve her türlü zarar kavramı içinde düşünülmesi gereken şartla tahliye tarihinden itibaren tazminata hak kazanacağı ve bu itibarla tazminat istemine dayanak olarak gösterilen ceza yargılamasında adı geçen Sözleşmenin 5/3. ve 6/1. maddelerine aykırılık oluşturduğu gözetilip, davacı lehine fazladan tutuklu kalınan süreye göre makul bir tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 11.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.