YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/29991
KARAR NO : 2013/10969
KARAR TARİHİ : 24.04.2013
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç :Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma
Hüküm :TCK’nın 179/2, 53/1. maddeleri gereğince mahkûmiyet
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkûmiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii ve mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
5271 sayılı CMK’nın 331/4. maddesi uyarınca adli tatile rastlayan süreler işlemeyip bu süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağından sanık müdafiine 20.07.2012 tarihinde yapılan tebliğ üzerine, 09.08.2012 tarihinde yapılan temyiz isteminin süresinde olduğu belirlenerek yapılan incelemede;
Olay günü saat 17:05 sularında alacakaranlıkta, açık havada, aydınlatması mevcut meskun mahalde, orta refüjle bölünmüş, tek yönlü, yüzeyi kuru, asfalt kaplama yolda, idaresindeki otomobille seyir halinde bulunan sanığın, ışık kontrollü dönel kavşakta, kaza sonrası kendi bildirimi üzerine olay mahalline intikal eden kolluk görevlileri tarafından, mağdurun beyanı esas alarak düzenlenen kaza tespit tutanağına göre, kırmızı ışık ihlali yaparak sola dönüş yapmak istediği esnada, seyrine göre sağ taraftaki tek yönlü yoldan, idaresindeki kamyonetle seyir halinde bulunan mağdurun idaresindeki araçla, kavşak içerisinde çarpışmaları şeklinde gerçekleşen ve maddi hasarla sonuçlanan olayda; sanığın eyleminin TCK’nın 179/2. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturmayacağı, zira TCK’nın 179. maddesinde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu, bu maddenin 2. fıkrasında ”kara, deniz, hava ve demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare etmek…” şeklinde tanımlandığı, aynı Kanunun 180. maddesinde ise, trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunun düzenlendiği ve bu maddede karayolu ulaşım araçlarına yer verilmediği, dolayısıyla TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu ve bu suçun oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kastla kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği, suçun taksirle işlenen biçimine TCK’da yer verilmediği gibi, koşulları bulunduğu takdirde eylemin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 83. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği, sanığın aşamalarda alınan beyanlarında, kavşakta kırmızı ışıkta durduğunu, yeşil ışığın yanmasıyla birlikte önündeki ekip otosunun hareket etmesini müteakiben sola sinyal vererek döndüğünü ifade etmesi karşısında,
Sanığın, kaza tespit tutanağına göre, kendisine kırmızı yanan trafik işaretini ihlal kastıyla hareket ettiğini gösterir herhangi bir delil bulunmadığı, kaldı ki Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları ile Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre, taksirde de ”Hareketin iradi” olmasının taksirin unsurlarından biri olarak addedildiği, hareketin iradiliğinin, kastın unsurları olan bilme ve isteme kavramlarından farklılık arz ettiği, bilindiğinden, sanık hakkında unsurları oluşmayan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yasal ve yerinde görülmeyen gerekçelerle, sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
1.) İki sınır arasında temel ceza belirlenirken, suçun işleniş şekli, meydana gelen zararın ağırlığı nazara alınarak, adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeksizin, temel cezanın asgari had aşılarak tayin edilmesi suretiyle 5237 sayılı TCK’nın 3/1. maddesinde öngörülen orantılılık ilkesine aykırı davranılması,
2.) Savunması talimat mahkemesince alınan ve tek celseden ibaret yargılama safhasında hazır bulunmayan sanığın olumsuz kişilik özelliklerinin neler olduğu dosyaya tam olarak yansıtılmadan, “Sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki davranışları ve tüm dosya kapsamı” şeklindeki soyut ve Kanundaki ibarelerin aynen tekrarından ibaret gerekçeyle TCK’nın 62.maddesinin uygulanmaması,
3.) 5271 sayılı CMK’nın 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesiyle değişik 231. maddesindeki “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”na ilişkin düzenlemenin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği gözetilmeden ve mağdurun talimat mahkemesince alınan 27.06.2012 tarihli beyanında herhangi bir zararı bulunmadığını belirtmesine rağmen “sanığın geçmişi, kişilik özellikleri, sanığın ileride bir daha suç işlemekten çekineceği konusunda kanaatin oluşmaması, sanığın bu suç nedeni ile şikayetçinin oluşan zararını gidermemesi” şeklindeki gerekçe ile sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesiyle değişik 231. maddesindeki “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”na ilişkin düzenlemenin uygulanmamasına karar verilmesi,
4.) 5237 sayılı TCK’nın 51. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık ile suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılmasının gerektiği, dosya içeriğine göre; sanık hakkında denetimli serbestlik şube müdürlüğünce düzenlenen sosyal araştırma raporunda olumsuz herhangi bir davranışı bulunmayan, adli sicil kaydı olmayan ve dosyaya olumsuz bir kişiliği yansımayan sanık hakkında “Sanığın geçmişi, suç işleme hususundaki eğilimleri ve suçtan sonraki yargılama sürecindeki davranışları ile tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanığın cezasının ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemekten çekineceği hususunda tam bir olumlu kanaat oluşmadığı” şeklindeki dosya kapsamıyla örtüşmeyen gerekçe ile, hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi,
5.) Sanığın TCK’nın 53. maddenin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki hak ve yetkileri kullanmak yönündeki yoksunluğunun, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından “koşullu salıverilme tarihine kadar” diğer kişiler yönünden ise, “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar” karar verilmek gerektiğinin gözetilmemesi,
6.) Gerekçeli karar başlığında suçun işlendiği zaman diliminin gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/2-c maddesine aykırı davranılması,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafii ile mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 24.04.2013 tarihinde, suçun sübutuna ilişkin değerlendirme bakımından oyçokluğuyla; kabule ilişkin bozma nedenleri yönünden oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY
Sanığın, olay tarihinde ışık kontrollü kavşakta maddi hasarlı kazaya karıştığı hususu tartışmasızdır. Olaydan hemen sonra tarafların beyanları ve olay yerindeki araçların durumları dikkate alınarak kaza tespit tutanağı düzenlenmiştir. Tutanağa göre sanık, kırmızı ışık ihlali yapmak suretiyle kavşağa girmiş ve kendisine yeşil ışık yanması nedeniyle kavşakta seyrine devam eden diğer sürücünün aracına çarpmıştır.
12.11.2011 tarihinde kazaya karışan sanık, kendi beyanına göre 13.11.2011 tarihinde tutanağın içeriğini öğrenmesine rağmen herhangi bir itirazda bulunmadığı gibi, lehine olabilecek delilleri de kovuşturma makamına sunmamıştır. Örneğin, savunmasına dayanak teşkil eden ve kendilerine yeşil ışık yanması nedeniyle hareket ettiklerini görünce harekete geçtiğini iddia ettiği polis aracını araştırma veya araştırılmasını talep etme hakkını da kullanmamıştır.
Yukarıda açıklandığı üzere kırmızı ışıkta geçtiği konusunda şüphe bulunmayan sanık, bu eylemini istem dışı yaptığına dair beyanda da bulunmamıştır.
Sayın çoğunluğun kabulü doğrultusunda, yani “taksirde de hareketin iradi olması” hususu, zımni olarak kırmızı ışıkta geçmeyi ancak isteyerek geçmemeyi kabul anlamına gelecektir ki, sanığın hiç bir beyanında frenlerin tutmaması, başka aracın sıkıştırması veya vurması veyahut yol durumu nedeniyle aracın kayması gibi nedenlere dayanan bir ifadesi de dosya içerisinde bulunmamaktadır. Bilakis önünde bulunan polis aracı haraket edince hareket ettiğini ve eyleminin iradi olduğunu ifade etmektedir.
Sanığın eylemini tesbit eden ve aksi ispat edilinceye kadar geçerliliği konusunda tereddüt bulunmayan tutanağın aksine, mesleği gereği hukuki haklarını bilmesine rağmen kullanmayarak ve olaydan 2.5 ay sonra 30.01.2012 tarihinde verdiği soyut ifadelerle tutanak mümzilerini isnat altında bırakan savunmalarına dayalı olarak ve yerleşik içtihatların aksine bir kararla, atılı suçun unsurlarının oluşmadığını kabul eden çoğunluk görüşüne suçun sübutuna yönelik değerlendirmeler nedeniyle katılmamaktayım.