YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/18167
KARAR NO : 2013/11010
KARAR TARİHİ : 24.04.2013
Mahkemesi :Sulh Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle yaralama
Hüküm : 5237 sayılı TCK’nın 89/1, 89/2-a-b-d, 62/1, 51, 53/6. maddeleri uyarınca mahkumiyet
Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmamasına ilişkin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,
1- Gerekçeli karar başlığında, suçun işlendiği tarihin 08.04.2008 yerine, hatalı olarak 08.04.2009 yazılması ve suçun işlendiği zaman diliminin gösterilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232/2-c maddesine aykırı hareket edilmesi,
2- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşıoy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklanmasıdır. Ceza Muhakemesi Kanununun 230. maddesinde ise hükmün gerekçesinde, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirilmesinin yapılması, Ceza Kanununda öngörülen sıra ve esalara göre cezanın ve ayrıca cezaya mâhkumiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususa ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır. Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi ise 1412 sayılı Kanunun 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-g bendi uyarınca hukuka kesin aykırılık halini oluşturacaktır.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, yönetimindeki kamyonetle, açık havada, gündüz vakti, yerleşim yerinde, iki yönlü il yolunu takiben dört yönlü kavşak mahalline doğru süratini düşürmeden seyri sırasında, karşıdan karşıya geçmeye çalışan ve yolun büyük kısmını kateden işitme engelli yayaya, aracının sağ ön kesimi ile karşı yön yol bölümü içerisinde çarpıp, onun, duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olacak, hayat fonksiyonlarını ağır (5) derecede etkileyen kemik kırığı oluşacak, yüzünde sabit iz bırakacak şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği olayda, trafik kazası tespit tutanağında; çarpma noktası, mahalde bulunan trafik lambasının gerisinde, yaya geçidi çizgilerinin dışında gösterildiği ve mağdura 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 68/b
maddesinde belirtilen “Taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayaların taşıt yolunu, yaya ve okul geçidi ile kavşak giriş ve çıkışları dışında herhangi bir yerden geçmeleri yasaktır. Yayalar, bu yerlerden geçerken; yaya ve okul geçitlerinin bulunduğu yerlerde, geçitte yayalar için ışıklı işaret varsa bu işaretlere uymak, zorundadırlar” kuralını ihlal etmesinden dolayı tali kusur izafe edildiği, mahkemece trafik kazası tespit tutanağını düzenleyen tanık … da hazır edilerek icra edilen keşfe dayalı 05.04.2010 tarihli bilirkişi raporunda ise, “kaza esnasında ışıklı trafik cihazının çalışıp çalışmadığı veya hangi renkte olduğuna dair dosya içerisinde herhangi bir beyan, tanık ifadesi bulunmadığı ve kaza tespit tutanağında da belirtilmediğinden cihazın kazaya etkisinin değerlendirilmediği” ifade edildikten sonra, sanığın, yaya geçidi üzerinden yolun karşısına geçmeye çalışan ve ilk geçiş hakkına sahip bulunan yayaya çarpmakla kazanın oluşumunda tam kusurlu olduğunun belirtildiği, sanık ve yanında çalışan işçisi tanık …, yayanın kontrolsüzce yolun karşısına geçmek istemesi nedeniyle, soruşturma aşamasında beyanları alınan tanıklar …, …, … ve …, süratlice seyreden sanığın, önündeki aracı sollamak için karşı yön taşıt trafiğine ayrılmış yol bölümüne geçmesinden dolayı, tanık …’nun babası olduğunu ve kaza anını gördüğünü beyanla keşifte ifadesi alınan tanık İslam Aksu ise, sollamaya geçildiğinden söz etmeksizin, sanığın yönetimindeki aracı aşırı hızlı sevk ve idare etmesi nedeniyle kazanın meydana geldiğini ifade ettikleri halde, sinyalizasyon sisteminin olay gün ve saati itibariyle faal olup olmadığı, faal ise, çalışma şekli, ışıkların yanma süresi ve sıralamasının nasıl düzenlendiği Kemalpaşa Belediye Başkanlığından sorulmadan ve keşifte dinlenen tutanak tanığına bu konu ve çarpma noktasının yaya geçidi üzerinde mi dışında mı olduğu açıklattırılmadan, kazanın meydana geliş şekli ve kusur durumunun şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edilebilmesi amacıyla, soruşturma aşamasında beyanları alınan tanıkların duruşmada hazır edilmesi, tanık anlatımları arasındaki çelişkilerin giderilmeye çalışılmasından sonra, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden ya da karayolları trafik fen heyeti veya üniversitelerin konu ile ilgili bölümlerinde uzman öğretim görevlilerinden oluşturulacak bilirkişi kurulundan alınacak raporun sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, olayın oluş şekli ile sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemi gösterilmemek suretiyle yasal gerekçeden yoksun hüküm kurulması,
Kabul ve uygulamaya göre de:
1- Tam kusurlu olarak kazaya sebebiyet verdiği kabul edilen sanık hakkında temel cezanın asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde 5237 sayılı TCK’nın 61/1 ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle 5237 sayılı TCK’nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerektiği gözetilmeden, benzer olaylarla karşılaştırıldığında eylem ile ceza arasındaki muvazeneyi bozacak, adalet ve hakkaniyete uygun düşmeyecek biçimde teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek, temel hapis cezası üst hadden 1 yıl olarak belirlenmek suretiyle sanığa fazla ceza verilmesi,
2- Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında, hükmolunan hapis cezası ertelenen sanık hakkında denetim süresi belirlenirken, uygulanan Kanun ve maddesinin gösterilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesine aykırı hareket edilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 24.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.