YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/11165
KARAR NO : 2013/4980
KARAR TARİHİ : 01.03.2013
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle Öldürme
Hüküm : 5237 sayılı TCK’nın 85/2, 62/1-2, 53/6. maddeleri gereğince mahkumiyet
Taksirle öldürme suçundan sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükümler, sanıklar müdafii ile katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafii ile katılanlar vekillerinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak;
Artvin ili Şavşat İlçesi merkez … Köyü Armutlu Mahallesi Tigirat Deresi taşkın koruma inşaatı işi, DSİ 26. Bölge Müdürlüğü tarafından 18.12.2007 tarihinde ihale edilmiş olup, 25.02.2008 tarihli ihale komisyon kararı ile işin, sanıkların ortağı ve ayrı ayrı temsile yetkili şirket müdürü oldukları… İnşaat Taahhüt İthalat İhracat Sanayi Ltd Şirketine verildiği, 22.04.2008 tarihinde sözleşme imzalandığı, 07.04.2009 tarihinde yer teslimi yapılarak 10.04.2009 da işe başlanıp yüklenicinin bu ihale kapsamında Tigirat Deresi üzerinde suça konu sel felaketinde yıkılan bentleri inşa ettiği, henüz kesin kabul yapılmadan ve işin projede öngörülen bitirilme tarihi olan 06.01.2010 tarihinden önce 15 Temmuz 2009 tarihinde Artvin ili Şavşat İlçesi Tigirat Deresi üzerinde sanıklar tarafından ihale suretiyle alınan ve yapılan bentlerin meydana gelen sel felaketi nedeniyle yıkılması sonucunda 5 kişinin ölüp birden çok kişinin de yaralandığı, olay akabinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma aşamasında, taşkın koruma amaçlı inşa edilmiş olan bentlerden 38 adet karot numune alınarak yaptırılan inceleme sonucunda; beton numunelerinde bulunan değerlerin C216/20 sınıfı beton için projede öngörülenin ½ si, C20/25 sınıfı beton için öngörülenin ise 1/3’ü kadar oldukları tespit edilmiş olup, yargılama aşamasında alınan inşaat, jeoloji ve muhasebeci bilirkişiler tarafından düzenlenen bilirkişi raporlarındaki değerlendirmeler, DSİ 26. bölge müdürlüğü tarafından yapılan incelemeler sonucu tanzim edilen teknik inceleme raporları, komisyon raporu ile muhakkik raporu, DSİ ile yüklenici arasında imzalanan yapım işi sözleşmesi ile bu sözleşmeye dayanak teşkil eden yapım işleri genel şartnamesi değerlendirildiğinde; taşkın koruma amaçlı inşa edilmiş olan bentlerde kullanılan betonun içinde bol miktarda dere alüvyonu, odun ve kağıt parçaları, naylon poşet, büyüklüğü fazla olan çakıl parçalarının bulunduğu, beton yapımında kullanılan dere alüvyonunun kil boyutundaki malzemeden blok boyutundaki malzemeye kadar olan yuvarlaklaşmış kayaç tanelerinden, odun ve çimento torbası parçalarından oluştuğu, bentlerin yapımında çok küçük taneler ile çok büyük çakıl ve blokların bir arada gelişigüzel kullanıldığı, yıkılan 7 numaralı ıslah sekisinde ise dere alüvyonundan alınan çakıl ve blok boyutundaki malzemenin gerekenden fazla olduğu, blok boyutlarının oldukça büyük olduğu, hatta bu bentten basınç dayanım testlerinin yapılması için gerekli karot numunelerinin dahi alınamadığı, bu bendin adeta alüvyon malzeme ile doldurulup üzerinin beton sıva ile kaplandığının tespit edildiği, sanıklar tarafından projeye aykırı olarak dere yatağından alınan malzemeler ile hazırlanan betonun avuç içinde ovalanmakla kırılması sebebiyle basınç dayanımının düşük olduğu, dayanımı bu seviyede olan bir betonla yapılan bu tür imalatların taşma halinde suyun dinamik etkisine yeterli direnç gösterme kabiliyetlerinin bulunmadığı, farklı zamanlarda beton dökümünün yapılması sebebiyle beton kalitesinde süreksizliğin görüldüğü, öyle ki bentlerin yapımında kullanılan betonun tarla duvarı yapımında dahi kullanılamayacağının durumun vehametini belirtmek açısından bilirkişi raporlarında örnekleme yolu ile açıklandığı, betondaki hataların çok önemli miktarda olduğu ve düzeltilmesinin mümkün olmadığı, dere yatağının içinde bırakılan geçmişten kalma yapı kalıntılarının taşmaya neden olduğu, hafriyat kazısından çıkan malzemenin kontrol altına alınmayıp dereye bırakıldığı, yapıda projeden farklı uygulamalar bulunduğu, her ne kadar projede yapının donatısız yapılması öngörülmüş ise de, bunun yanlışlığının da teknik inceleme ve bilirkişi raporlarında belirtildiği, DSİ nin dönem dönem yaptığı tahlil sonuçlarında bulunan değerlerin normal olduğu görülmüş ise de; bentlerin yapımı aşamasında inşaat işinde çalışan müştekiler … ve …’ın beyanlarında; tahlil numunelerinin bentlerden değil, küçük kovalar halindeki harç birikimlerinden yüklenici tarafından alınıp laboratuvara gönderildiğini, DSİ Bölge Müdürlüğünden numune alınmaya gelinmeden önce yüklenicilerin bundan haberdar olup, bentlerden aldıkları numuneleri değil kendilerinin biraz daha fazla çimento katarak hazırladıkları numuneleri DSİ 26. Bölge Müdürlüğünden gelen görevlilere verdiklerini belirtip, DSİ görevlilerinin numuneleri kendileri almak yerine yüklenicilerin kendilerine verdikleri numuneleri aldıklarına ve inşaatın yapım aşamasında hileli malzeme kullanılıp hatalı imalatın yapıldığına ilişkin beyanlarının bulunduğu, nitekim olay akabinde Cumhuriyet Savcılığı tarafından taşkın koruma amaçlı inşa edilmiş olan bentlerden alınan numuneler ile ilgili yaptırılan araştırmalar sonucunda; beton numunelerinde bulunan değerlerin düşüklüğünün bu beyanları doğrulayıp, sanıkların suçtan kurtulmaya yönelik beyanları ile örtüşmediği, yine olaydan önce 20.06.2008 ve 11.07.2008 tarihlerinde idare tarafından yapılan kontrollerde betonun olması gerekenden daha iri kum ve çakıldan oluşan agrega malzemesi içerdiği tespit edilerek yüklenicinin yazılı olarak uyarıldığı, 17.04.2009 tarihinde de şartnameye uygun yapılmaması sebebiyle bazı taşkın koruma duvarlarının idare tarafından yıktırılıp yüklenicilere yeniden yaptırıldığı, meydana gelen taşkının projede öngörülen debiyi aşmadığı ancak bentlerin yıkılmasının proje dışı imalat ve hileli malzeme kullanımından kaynaklandığı, taşkın duvarları ve bentlerin temel derinliğinin projede 1.5 metre olarak belirlenmesine rağmen 25-30 cm olarak inşa edildiğinin, derenin morfolojik yapısı dikkate alınmadan, yapılan taşkın koruma duvarlarının dere yatağını daraltmasının da taşkının meydana gelme nedenlerinden biri olduğunun tespit edildiği, dolayısıyla bu tespitler karşısında projede öngörülen C20 sınıfı beton imalatının yüklenici tarafından yerine getirilemediği, DSİ’nin ihale aşamasında yaklaşık maliyeti KDV hariç 2.149.083.35 TL belirlemesine rağmen yüklenici teklifinin 1.350.245.000 TL olmasının aşırı düşük teklif niteliğinde kabul edildiği, idarenin hesapladığı maliyet bedeli ile teklif edilen bedel arasındaki farkın büyüklüğünün de tüm bunların nedenini ortaya koyduğu, yüklenici sanıklar tarafından hileli yapı malzemesinin kullanıldığı, kullanılmış kötü malzemeyi örtmek için sıva yapıldığı, üretilen betonda bir beton kütlesinde görülebilecek tüm olumsuzlukların bulunduğu, fen ve sanat kurallarına aykırı eksik ve hatalı imalatların yapıldığı tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkan ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.03.2008 tarih ve 43-62; 01.02.2005 tarih ve 213; 23.03.2004 tarih ve 12-68; 09.10.2001 tarih ve 181-204; 21.10.1997 tarih ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere, birçok kararında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, şeklinde kabul
edilmektedir.
Bilinçli taksir ise 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesinde, “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” olarak tanımlanmıştır. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt, taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunun öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Failin suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam etmesi ve fiilin olası sonuçlarını kabullenmesi halinde ise, diğer bi ifadeyle hareketinin belli bir neticeyi meydana getirebileceğini öngören failin, söz konusu hareketi yapmaktan kaçınmaması, “olursa olsun” demesi halinde muhtemel ya da olası kasttan bahsedilir. Olası kast halinde “isteme” unsuru eksik olup, fail açısından icra ettiği fiilin amacına ulaşmak önemlidir. Fail bu amaca ulaşmak adına, muhtemel tehlikeli neticeleri göze almakta, hatta kabullenmektedir. Olası kastın unsurlarının oluştuğunun kabul edilebilmesi için;
1- Hareketin bilerek ve istenerek yapılması,
2- Suçun kanuni tanımındaki unsurlarının ve sonuçlarının gerçekleşebileceğinin
öngörülmesi,
3- Netice öngörülmesine rağmen fiilin işlenmesi gerekir.
Tüm açıklamalar çerçevesinde: sanıkların dosya içerği ve tüm bilirkişi raporlarındaki belirlemelere göre yukarıda sayılan olumsuzluklara rağmen muhtemel tehlikeli neticeleri göze almak ve hatta kabullenmek suretiyle yapıları hatalı ve hileli olarak inşa ettikleri, idarece şartnameye uygun yapılmadığı tespit edilen taşkın koruma duvarlarının 2 kez yıktırılmasına rağmen kullanılmış kötü malzemeyi örtmek için bentlere beton sıva yaparak idarenin denetimini engelledikleri, böyle bir olayda öngörlümekle birlikte gerçekleşmeyeceği düşünülen ve istenmeyen bir neticeden bahsedilmemekte, bunun da ötesine geçilerek ve bilinçli taksir unsurları aşılarak, bu şekildeki imalatın projede öngörülen debiyi dahi aşmayan böyle bir taşkına sebep olabileceğini öngörmelerine rağmen “olursa olsun” düşüncesi ile hareket ederek hatalı ve hileli inşai faaliyetlerine devam ettikleri; gerekçeleşen bu neticeden olası kasıtlarıyla sorumlu tutulmaları gerektiği ve olası kastla adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafileri ile katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 01.03.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ:
Sanık hakkında birden çok kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet vermekten TCK’nın 85/2 ve 22/3. maddeleri gereğince cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmıştır. Yapılan yargılama sonunda sanıkların TCK’nın 85/2.ve 62. maddeleri gereğince beşer yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına dair karar sanıklar müdafiin cezanın çok olduğuna ve katılanlar vekilinin suçun bilinçli taksirle işlendiğine dair temyiz itirazları üzerine temyiz incelemesini yapan dairimiz oy çokluğuyla eylemin “olası kastla adam öldürme suçunu oluşturduğu” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Aşağıdaki gerekçelerle eylemin bilinçli taksirle işlendiğini düşündüğümüzden sayın çoğunluğun eylemin olası kastla işlendiğine dair bozma düşüncesine katılmıyoruz.
1- Sanıkların dere üzerinde inşa ettikleri ıslah sekilerinin (Set, bent, engelleyici) bir kısmı 15.7.2009 tarihinde meydana gelen sel felaketi nedeniyle yıkılmış, sel sularının taşması sonrası beş kişi boğularak ölmüştür.
2- Proje; Artvin – Şavşat ilçesi Merkez, … Köyü ve Armutlu Mahallesi yerleşim yerlerinin ve arazilerinin Tigirat Deresi taşkınlarından, akışın hızlı olması sebebiyle kıyı oyulmalarından ve yamaç göçmenlerinden korunması amacıyla hazırlanıştır. Projenin hayata geçmesiyle yerleşim yerlerinde taşkınlardan zarar görme riski azaltılacak, yapılacak ıslah sekileriyle ile dere yatağının durumu iyileştirilecek, daha fazla rusubat ve toprağın kaybolması engellenecek ve yamaçların stabil hale gelmesi sağlanmış olacaktır.
Tigirat deresi havzasındaki ormanların yanı sıra havzanın üst kısmının çıplak olması nedeniyle havzanın hidrolojik dengesi kısmen bozulmuş ve dere yatağındaki akışlar arttığından dolayı buna bağlı birikinti malzeme miktarı da artmıştır. Feyezan zamanlarında, dere kendi yatağına sığmayıp ana mecradaki stabiliteyi bozarak yer yer oyulmalara ve yamaç göçmelerine sebebiyet vermiştir. Bu nedenle dere etrafında ve taşkın sınırları içerisinde bulunan evler risk altında bulunmaktadır. Havzadaki problemlerin çözümü noktasında; derenin ana mecrasında akışı sağlamak amacıyla taşkın koruma duvarları, oyulma ve yamaç göçmelerini önlemek amacıyla da ıslah sekilerinin yapılması öngörülmüştür.
3- Devlet Su İşlerinin (DSİ) havzadaki problemi gidermek için açtığı ihaleye katılan 15 şirket arasından sanıkların sahibi oldukları şirket ihale bedeli 2.149.000 TL’ olmasına rağmen, 1.350.000 lira gibi maliyeti öngören ihale miktarından çok düşük bir bedelle ıslah sekilerini yapma işini almıştır.
4- İhaleyi alan şirkete 07.04.2009 tarihinde yer teslimi yapılmıştır.
5- Dere üzerine inşa edilen proje tamamlanmış, ancak kesin kabul yapılmadan bitirilme tarihi olan 06.01.2010’ a gelmeden 15.07.2009 tarihinde oluşan sel nedeniyle koruma sekilerin bir kısmı yıkılmış derenin aşağısında oluşan sel sularının evlerin alt katlarını basması sonucu beş kişi ölmüştür.
6- Sanıkların şirketi Tigirat deresi üzerindeki derenin menbaasından aşağıya doğru 1 adet ıslah sekisi, Armutlu mahallesinde 300 metre sağ ve sol kıyıda taşkın koruma duvarı ve bu duvarlar arasında 21 adet brit imalatı, daha sonra 12 adet ıslah sekisi, daha sonra aşağı alanlarda bulunan Pazar yerinde sağ ve sol kenarda toplam 400 metre taşkın koruma duvarı ve bu duvarlar arasında beş adet brit yapılmıştır.
7- Dosyadaki fotoğraflar, CD.ler, mahallinde yapılan keşifler, alınan bilirkişi ve uzman raporlarından; 15.7.2009 tarihindeki taşkın sonucu dere üzerindeki ıslah sekilerinden yedi adedinde farklı boyutlarda ve Pazar yerindeki taşkında koruma duvarının sağlı sollu yaklaşık 50 metrelik kısmı hasar görmüştür. Derenin menbaından aşağıya doğru olan 13, 12, 11, 10, 9 ve 8 nolu sekilerde hiçbir tahribatın olmadığı ve suyu setleme ve engelleme işlevlerini yerine getirdikleri, yedi nolu sekinin tamamen yıkılmasından sonra aşağıda bulunan 6 nolu sekide çok fazla olmak üzere 5,4,3,2 ve 1 nolu ıslah sekilerinde hasarlar oluşmuştur.
8- Bu sekiler içinde 7 nolu ıslah sekisinin bilimsel kurallara göre inşa edilmediği, beton kalitesinin çok kötü olduğu, uzman bilirkişilerin mahallinde ve örnek numuneler üzerinde yaptıkları incelemelerden anlaşılmıştır. Dolayısıyla, kendisinden sonraki ıslah sekilerine zarar veren bu sekinin yıkılmasının sel taşkınından değil bilimsel kurallara uyulmadan inşa edilmesinden ve çok kötü malzeme (Bilhassa dere kumu ve dere çakılı) kullanılmasından kaynaklanmıştır. Aynı kalite düşüklüğü diğer inşaatlarda da kısmen bulunmaktadır.
İdarenin hesapladığı maliyet bedeli ile teklif edilen bedel arasındaki farkın büyüklüğünün de tüm bunların nedenini ortaya koyduğu, yüklenici sanıklar tarafından hileli yapı malzemesinin kullanıldığı, kullanılmış kötü malzemeyi örtmek için sıva yapıldığı, üretilen betonda bir beton kütlesinde görülebilecek tüm olumsuzlukların bulunduğu, fen ve sanat kurallarına aykırı eksik ve hatalı imalatların yapıldığı tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.
9- Sanıklar ihaleyi alan şirketin sahipleri ve sorumlu kişileridirler. Sorun esasında baştan başlamaktadır. Bilimsel verilere uygun olarak belirlenen birim fiyatlarına göre ihalenin toplam maliyeti 2.149.000 lira olmasına rağmen, sanıkların şirketine 1.350.00 liraya ihale edilmiştir. Bu durum bile kusurlu hareketlerin ihale aşamasından itibaren başladığını göstermektedir. Daha sonraki aşamada ihalenin projeye uygun yapılıp yapılmadığı ilgili idare tarafından yeterince kontrol edilmemiştir. Sanıklar çok düşük fiyatla aldıkları ihaleyi zarar etmeden bitirebilmek için bilirkişi raporlarında belirtildiği gibi kaliteli malzeme kullanılmamış ve maliyeti yükseltecek uygulamalardan kaçınılmıştır.
10- Çoğunluk görüşünde de belirtildiği gibi, kırılan beton bloklarda uygun olmayan iri çakıl, ahşap parçası, mil ve organik parçalar, çok iri taşlar, yıkanıp elenmemiş dere malzemeleri, bir kısım betonlarda plastik boru, ahşap parçaları, demir parçalı bulunmuştur. Kısaca yapılan çalışma standartlara uymadığı gibi çok kötü malzeme kullanılmıştır. Bunun yanında projenin iyi etüt edilmeden ve derenin yapısına uygun yapılmadığı ve kontrollerinde ciddi şekilde yapılmadığı dosyadaki bilgilerden anlaşılmaktadır.
11- Olay değerlendirildiğinde kast unsurunun bulunmadığı, ancak oluşan sonuca bakıldığında eylemin olası kastla mı yoksa bilinçli taksirle mi işlendiğinin irdelenmesi gerekmektedir.
Bir kere sanıkların kusurları yanında ihale sürecinden, kontrol ve bitirme aşamasına kadar geçen sürede gerekli denetim ve uyarıları yapmayan ilgili kişilerinde kusuru vardır.
Sanıklar ıslah sekilerini yapan şirketin sahibidirler ve bütün işleri de kendileri yürütmüşlerdir.
Olası kast ve bilinçli taksirle ilgili bilimsel görüşlere baktığımızda “Her ikisinde de neticenin öngörülmüş olması söz konusudur. Dolayısıyla ikisi arasında çok ince bir çizgi vardır ve bu çizgi iyi belirlenmediği takdirde kolaylıkla yanlış kararlara varılabilir.
Olası kast bilinçli taksire benzetilebilir. Olası kastta da, fail hareketinin hukuka aykırı bir netice meydana getirebileceğini öngörmektedir. Bilinçli taksirde fail öngördüğü neticenin meydana gelmeyeceği kanısındadır, neticenin meydana gelmesini istemez. Gerçekleşmemesi için gerekeni yapar.
Belirtilmesi gereken husus bu kavramlardan birinin kastın, diğerinin ise taksirin bir çeşidi olduğudur. Bundan çıkan temel sonuç odur ki, bilinçli taksirde neticenin istenmemesi söz konusu olmak gerekir iken; olası kastta fail neticeyi doğrudan istememekte ise de, istememe de bulunmamaktadır. Bu karışık ifadeyi açacak olursak: Fail olası kastta, kendi istediği neticenin dışındaki neticelerin de meydana geleceğini öngörür, bu neticelerin gerçekleşip gerçekleşmemesi karşısında kayıtsızdır, önemli olan ne pahasına olursa olsun gerçekleşmesini istediği bir netice vardır ve bu neticeye bağlı olarak gerçekleşmesi olası olan neticeleri de kabullenir, göze alır. Bu kabullenme, olası kastta püf noktasını oluşturmaktadır. Kişi neticeleri doğrudan istemiyorsa da, gerçekleşmesini de kabullenmektedir. Buna karşılık bilinçli taksirde de fail neticeyi öngörür. Yani neticelerin gerçekleşebileceğini bilir. Ancak bu neticelerin gerçekleşmesini asla istemez. Olası kast ile bilinçli taksirdeki ortak nokta olan “öngörme” bu ikisini birbirinden ayırt etmekte güçlüğe yol açmaktadır. Ancak bu müşterek noktaya rağmen, ikisinin ayrıldığı nokta neticenin kabullenilip kabullenilmemesi noktasıdır. Öngörülen netice kabulleniliyorsa olası kast, kabullenilmiyorsa bilinçli taksir vardır. (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku, 10. Baskı,s.232).
12- Yukarıda da açıklandığı gibi amaç “Artvin – Şavşat ilçesi Merkez, … Köyü ve Armutlu Mahallesi yerleşim yerlerinin ve arazilerinin Tigirat Deresi taşkınlarından, akışın hızlı olması sebebiyle kıyı oyulmalarından ve yamaç göçmenlerinden korunması, projenin hayata geçmesiyle yerleşim yerlerinde taşkınlardan zarar görme riski azaltılacak, yapılacak ıslah sekileriyle ile dere yatağının durumu iyileştirilecek,daha fazla rusubat ve toprağın kaybolması engellenecek ve yamaçların stabil hale gelmesi” sağlanacaktır. Bu amaçla yapılan inşaat işinde nihai amacın insan hayatının ölümden ve tehlikelerden korunmasını sağlamaktır. Sanıklarda bu amacı gerçekleştirmeye yönelik sekileri yapan kişilerdir. Dolayısıyla bu ıslah sekilerini yaparken sekilerin yıkılması sonrası dere aşağısındaki yerleşim yerlerinin sular altında kalıp insanların ölmesi konusunda ölürse ölsün düşüncesiyle hareket ettikleri söylenemez.Sanıkların bu şekilde bir düşünceye sahip oldukları düşünülemeyecek olduğuna göre sanıkların olası kastla öldürme suçunu işledikleri de kabul edilemez. Yine sanıkların inşat işindeki kusurları bütün bilimsel verilerle ortaya konulmuş olduğundan bir kısım katılanların ve tanıkların olay öncesine yönelik subjektif değerlendirmeleri olan beyan delillerine dayanılarak da sanıkların olası kastla hareket ettikleri ileri sürülemez.
Sanıkların ihale ile düşük fiyata aldıkları ıslah sekilerini yapma işini ucuza mal edebilmek için betonlama işini standartlara uygun yapmadıkları, sanık …’nın inşaat mühendisi olduğu da gözetildiğinde kalitesiz yapılan ıslah sekilerinin herhangi bir sel felaketi anında yıkılabileceklerini sübjektif olarak öngördüklerinden sanıkların bu olayda bilinçli taksirle birden çok kişiyi öldürme suçunu işledikleri kanaatine varılmıştır.
Açıkladığımız bu nedenlerden dolayı sanıkların bilinçli taksirle öldürme suçundan cezalandırılmaları gerektiğini düşündüğümüzden, sayın çoğunluğun eylemin olası kastla insan öldürme suçunu oluşturduğuna dair görüşüne katılmıyoruz.