Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2011/11336 E. 2011/10702 K. 30.12.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2011/11336
KARAR NO : 2011/10702
KARAR TARİHİ : 30.12.2011

Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Dava : 466 sayılı Kanuna göre tazminat talebi
Hüküm : 6.939,26 TL faiz ile 1.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

Davacının tazminatla ilgili faiz alacağının yapılan yargılaması sonunda davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Davacının daha önce manevi tazminat alacağına ilişkin davası sonuçlanmış, bu davada faiz istemediğinden kararda “talep olmadığından faiz konusunda karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiş ve bu karar UYAP üzerinden yapılan araştırmada Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Faiz hakkı saklı tutulmadığı cihetle sonuçlanmış dava için faiz talep edilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi,
Kanuna aykırı davacı ve davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 30/12/2011 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ
Davacının 18.12.2005 tarihli dilekçesi ile 466 sayılı Kanun hükümlerine göre istediği tazminat talebi hakkında Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.2 2007 tarih ve 20005/28027 esas ve 2007/73 karar sayılı ilamı ile 18.200 lira manevi tazminatın hazineden alınarak davacıya verilmesine, talep olmadığından faiz konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Bu karar temyiz edilmiş ve UYAP üzerinden yapılan incelemede Yargıtay 11.Ceza Dairesi 2010/5690 esas ve 2011/732 karar sayılı ilamı ile “Faiz talebine ilişen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine ve davalı vekiline verilen vekalet ücretinin hükümden çıkarılması ile hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA” karar verilmiştir.
Davacı vekili bu arada 04.06.2007 tarihli dilekçesi ile daha önce hüküm altına alınan 18.200 lira manevi tazminat miktarına 31.10.2001 tarihinden itibaren işlemiş olan 35.200 lira faiz alacağının dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini dava etmiştir.
Mahkeme “davanın kısmen kabulü ile 18.200 lira manevi tazminatın 18.2.2005 tarihli dava ile hazineden tahsiline karar verilmiş olduğundan bu tarihten itibaren işleyecek faiz olan 6.939.26 liranın davalı hazineden alınıp davacıya verilmesine fazlaya ilişkin taleplerin reddine” karar vermiştir
Biz mahkemenin kabulünün farklı gerekçelerle doğru olduğunu düşünerek düzeltilerek onanması gerektiğini düşündüğümüzden çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.
1- Bir kere bu dava kamu hukuku yönü ağır basan tazminat davasıdır. Hukuk yargılamasındaki engellerle kısıtlanmaması gerekir.
2- 15.05.1964 tarihinde yürürlüğe giren 466 sayılı Kanuna göre istenen tazminatlarla ilgili olarak kanunda yasaklayıcı hiçbir hüküm bulunmamasına rağmen faiz verilmemesi yönündeki uygulamanın uzun yıllar devam ettiği ve Ceza Genel Kurulunun 23.11.2004 tarih 2004/1-177 Esas ve 2004/203 sayılı kararı ile maddi ve manevi tazminatlar için zararın gerçekleştiği tarihten itibaren faiz istenebileceği kabul edilmiş olduğu bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla davacı veya vekilinin hatası olan faiz talep etmemesini, daha sonrada hiç istenememesini kabul etmek adalet duygusuna da uygun değildir. Belki bu düşünce birkaç ay içinde davanın sonuçlanıp bitirilmesinde hakkaniyete uygun olur ama, bu dosyada da gördüğümüz gibi 2005yılında açılan tazminat davası 2011 yılında Yargıtay’dan geçerek kesinleşmiştir. Dolayısıyla hak sahibinin aleyhine işleyen bir yargı sistemindeki basit hataları da daha büyük haksızlıklara yol açacak şekilde aleyhe yorumlamamak gerekir.
3- Kanunda faiz talebinin daha sonra istenmesini yasaklayıcı bir hüküm yoktur. Kanunlar sorunları çözmez. Sorunların çözümü için uygun kurallar manzumesini ortaya koyarlar. Sorunları çözecek olanlar, bu kuralların uygulayıcıları, yani karar vericilerdir. Dolayısıyla bu konuda da hakkaniyete uygun çözüm getirmemiz gerekir.
Biz açıkladığımız bu düşüncelerden hareketle, hüküm fıkrasındaki “davanın kısmen kabulü ile 18.200 lira manevi tazminatın 18.02.2005 tarihli dava ile hazineden tahsiline karar verilmiş olduğundan bu tarihten itibaren işleyecek faiz olan 6.939.26 liranın davalı hazineden alınıp davacıya verilmesine” ibaresinin hükümden çıkarılarak yerine “18.200 liranın 18.02.2005 tarihinden itibaren işleyecek faizinin davalıdan alınarak davacıya verilmesi” şeklinde hükmün düzeltilerek onanması gerektiğini düşündüğümüzden çoğunluk görüşünün bozma yönündeki düşüncesine iştirak etmiyoruz.