YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/1291
KARAR NO : 2023/1742
KARAR TARİHİ : 22.03.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/169 Esas, 2019/425 Karar
HÜKÜM : Asıl dava kabul – Birleşen dava ret
BİRLEŞEN DAVA MAHKEMESİ : İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi 2009/19
Taraflar arasındaki menfi tespit ve itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mahkemece asıl davanın davanın kabulüne birleşen davanın reddine verilmiştir.
Kararın asıl davada davalı birleşen davada davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine, Dairemizce yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkeme tarafından Diaremiz ilamına karşı direnilmiştir.
Direnme kararının asıl davalı birleşen davacı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizce bozma kararı yerinde bulunarak direnme kararı incelenmek üzere dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.11.2022 tarihli ve 2020/(19)11-358 E., 2022/1532 K. sayılı ilâmı ile mahkeme ilamının direnme kararı niteliğinde olmadığı gerekçesiyle daireye iadesine karar verilerek verilen yeni karara karşı asıl davalı birleşen davacı vekilinin temyiz itirazlarına ilişkin inceleme yapılmak üzere dosya Dairemize gönderilmiş olmakla Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1.Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 1999 yılından beri dairesini davalıya kiraya verdiğini, uzun kiracılık dönemi içinde davalının müvekkilinin güvenini kazandığını, davalının bir gün yanına gelerek “bundan böyle kira paralarını bankaya yatıracağım İstanbul dışında uzun süre kalacağım, onun için kira paralarını önceden ödeyeyim” dediğini, banka hesap numarasını almak bahanesiyle bir takım boş belgelere imza attırdığını, söz konusu belgeleri makbuz sandığını, davalının daha sonra bu belgeleri iradesi dışında doldurarak alacak borç durumu oluşturduğunu, davalının böyle bir borç verecek ekonomik durumu bulunmadığını, bu senet ve davalının başka bir takibe konu ettiği sözleşme nedeniyle savcılık soruşturması da başlatıldığını, davalıya herhangi bir borcu bulunmadığını, Fatih 1. İcra Müdürlüğünün 2008/11339 E. sayılı dosyasında müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını ileri sürerek icra takibinden dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine ve takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
2.Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.07.1999 başlangıç tarihli kira sözleşmesiyle davalının kiracısı olduğunu, son bir kaç yılda davalının kendisinden borç paralar almaya başladığını, borcunu ödeyememesi üzerine davalı ile Kocamustafapaşa’da bulunan oturduğu evi 220.000,00 TL bedel karşılığında satın almak konusunda anlaştıklarını, en son 2008 yılı Eylül ayında davalının kendisinden borç istemesi sonucu 44 aylık kirayı peşin yatırdığını, ayrıca davalıya bu dönemde 86.000,00 USD ve 48.000,00 USD olmak üzere toplam 134.000,00 USD borç para verdiğini ve davalının 26.09.2008 tarihli sözleşmeyi imzaladığını, borcunu ödemeyen davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, ancak borçlunun takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek davalının Fatih 1. İcra Müdürlüğünün 2008/11557 E. sayılı dosyasında itirazın iptaline ve asıl alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde; 01.07.1999 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile davacının kiracısı olduğunu, en son 01.07.2007 tarihinde sözleşmenin yenilendiğini, davacının iki-üç senedir müvekkilinden çeşitli meblağlarda borç aldığını, ancak aldığı borçları ödemediğini, bunun üzerine aralarında sözlü olarak Kocamustafapaşa’da kendi oturduğu evi 220.000,00 TL bedel karşılığında satın alma hususunda anlaştıklarını, 2008 yılı Ağustos ayında yeniden müvekkilinden borç aldığını, karşılığında senet düzenlendiğini, davacının aklen sağlıklı olduğunu, kendi ekonomik durumunun ise çok iyi olduğunu, davacının borcunu ödememesi üzerine hakkında icra takibi başlattığını savunarak davanın reddini istemiştir.
2.Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının 1999 yılından beri müvekkilinin kiracısı olduğunu, davacının yalnız yaşayan müvekkilinin evine gelerek yurtdışına çıkacağını, yeni çıkan yasa gereği kira bedellerini bankaya yatırmak istediğini ve kendisine banka hesabı açtığını söyleyip yaşlı, kullandığı ilaçlar nedeniyle uyku ve uyuşukluk hâlinde olan ve davacıya güvenen müvekkilini kandırarak bir takım boş belgeler imzalattığını, davacının bu belgeleri senet, sözleşme gibi tanzim ederek haksız menfaat elde etmeye çalıştığını, söz konusu belgelerin gerçeği yansıtmadığını, ev satma hususunun doğru olmadığını, senet tanzim tarihinde müvekkilinin evde dahi olmadığını imzalı boş kağıtların sonradan doldurularak tanzim edildiğini, davacının müvekkiline borç para verecek gücünün olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARLARI, BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A.Mahkemece Verilen ilk Karar
Mahkemece 13.05.2015 tarih ve 2008/391 E., 2015/231 K. sayılı kararı ile davalı-birleşen davada davacı … hakkında, icra takibine dayanak yapılan bono ve sözleşme de dahil açığa imzanın kötüye kullanılması, dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlamasıyla açılan kamu davasında, İstanbul 42. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/59 E., 2012/94 K. sayılı kararı ile bu suçlardan dolayı ayrı ayrı mahkûmiyetine karar verildiği, asıl davada dinlenen davacı tanıklarının beyanlarına göre davalı-birleşen davada davacının uzun yıllardır davacı-birleşen davada davalının kiracısı olması, bono ve sözleşmenin düzenlendiği tarih itibariyle davacı-birleşen davada davalının ekonomik olarak davalı- birleşen davada davacının kendisine verdiğini söylediği paralara ihtiyacının bulunmaması ve tarafların ekonomik sosyal durumları gözetilerek davalı-birleşen davada davacının iddia ettiği paraları vermesinin hayatın olağan akışına da uygun bulunmadığı gerekçesiyle davacı-birleşen davada davalının asıl davadaki talebinin kabulü ile hakkında başlatılan icra takibi nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, birleşen davanın ise reddine karar verilmiş, asıl davalı birleşen davacı vekilince temyiz edilmiştir.
B. Bozma Kararı
Yargıtay Dairemizin 25.05.2017 tarih 2016/8520 E., 2017/4187 K. sayılı ilamı ile “Davacı …, aleyhine kambiyo senedine dayanarak başlatılan icra takibine karşı menfi tespit isteminde bulunmuş, birleşen davada ise davacı … 26.09.2008 tarihli sözleşmeye dayanarak başlatılan ilamsız icra takibine itirazın iptali için dava açmıştır. Menfi tespit davasında lehtar davalı … hakkında ceza mahkemesinde dava açılmış ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmişse de, hukuk mahkemelerinde bu karar bağlayıcı olarak kabul edilemez. Davacı, boş olarak verilen senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu yazılı belgeyle kanıtlamak zorundadır. Birleşen davada ise, 26.09.2008 tarihli sözleşme altındaki imza davalı … tarafından inkar edilmediğinden, mahkemece sözleşme aslı getirtilip sözleşme hükümlerine göre inceleme ve değerlendirme yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, tanık ifadelerine itibar edilerek dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Asıl davada davacı birleşen davada davalı vekilinin karar düzeltme istemi Dairemizin 10.04.2019 tarih 2017/483 E., 2019/2413 K. sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
C. Mahkemece Verilen Direnme Kararı
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi yanında, İstanbul 42. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/59 E. ve 2012/94 K. sayılı dosyasında sanık olarak yargılanan …’ın, katılan … aleyhine, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması, dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, hukuk hâkiminin sayılan hâllerde ceza hâkiminin kararıyla bağlı olmadığı, ancak bu durumun hiçbir şekilde farklı karar verilmesi gerekliliğini değil yalnızca aynı yönde karar verilmesinin zorunlu olmadığını ifade ettiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik bir kararın sanığı atılı suçlardan aklayan bir beraat kararı olmadığı, hukuk hâkiminin bu ceza davasında elde edilen delilleri irdeleyerek gerekli olanları hukuk davasında gerekçe yapabileceği, benzer uygulamanın ceza davasının zamanaşımına uğradığı durumlarda da uygulandığı, ceza mahkemesince verilen kararın kesin hüküm niteliğinde olmadığı, bağlayıcı özelliğinin bulunmadığı, ancak ceza mahkemesinin maddi olayı belirleyen kısımlarının mahkemece dikkate alındığı, davacı-birleşen davada davalının, her iki davanın dayanağı olan ve borç doğuran bono ve borçlandırma sözleşmesinin hile ile düzenlendiğini, bu belgelerin karşı tarafça, bankaya yatırılacak kira paraları için gerekli belgeler olduğunu söyleyerek (hile sonucu) boşa imza attırılan kağıtların sonradan iradeye aykırı şekilde doldurulduğunu ileri sürdüğü davacı-birleşen davada davalının, hile iddiasını ispatlaması gerektiği, bozma kararında yazılı senedin aksinin yazılı delille ispat edilmesi gereğine değinildiği, ancak hata, hile, tehdit, aşırı yararlanma gibi iradeyi sakatlayan durumlarda tanık dinlenmesinin mümkün olduğu, bu durumun senetle ispat kuralının istisnalarından olduğu, ceza mahkemesi dosyasında ve eldeki davada dinlenen tanıkların; asıl davada davacının, gerek bono gerekse borç sözleşmesine iradi şekilde imza atmadığını, karşı tarafın uzun zamandır kiracı olarak davacı-birleşen davada davalıya güven telkin ettiğini, bu güvene dayanarak asıl davada davacıya, “bankaya verilecek belge” diyerek imza attırdığını belirttikleri ve davacı-birleşen davada davalının savunmasını doğruladıkları, diğer yandan hile iddiasının ispatı bakımından tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile hayatın olağan akışına bakmak gerektiği, tanık beyanları ve dosyaya sunulan diğer delillere göre somut olay değerlendirildiğinde; asıl davada davalının uzun zamandır davacının kiracısı olduğu, dinlenen tanık beyanları ve dosya kapsamına göre davacı-birleşen davada davalının maddi durumunun davalı-birleşen davada davacıdan daha iyi olması gerektiği, tanık beyanlarına göre asıl davada davacının, ekonomik olarak durumu iyi olan, bankada birikimi bulunan, yurtdışından emekli, taşınmazlarından kira geliri elde eden, herhangi bir borcu bulunmayan, borçlanmaya ihtiyaç hissetmeyen birisi olduğu, hayatın olağan akışı gereğince; kiracısı olan ve ekonomik olarak daha zayıf durumda bulunan asıl davanın davalısından borç para alması, 30.000,00 TL’lik bono ve sözleşmeyle 134.000,00 USD borçlanmasının, asıl dava davalısının bu kadar paraya sahip olmasının mümkün olmadığı ve asıl davada davalının bu durumu izah eden bir açıklamayı yargılama sürecinde yapamadığı, asıl davada davacı tanıklarının beyanları ve ceza dosyasındaki deliller birlikte değerlendirildiğinde, asıl davada davacının dava konusu senet ve borç sözleşmesini iradi olarak imzalamadığı, davalının hileli hareketleri sonucu iradesinin fesada uğradığı ve boşa imza attığı, asıl dava konusu senedin bono olduğunu, birleşen davanın konusu belgenin ise borç sözleşmesi olduğunu dahi bilmediği, davalının “bankaya sunacağım” diye hile yaparak ve on yılı aşan kiracılık ilişkisinin oluşturduğu güveni kötüye kullanarak boşa imza attırdığı, senet ve boş kağıdı sonradan miktar yazarak doldurduğu kanaatine varıldığı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 36 ncı maddesine göre taraflardan birinin diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile sözleşmeyle bağlı olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
IV. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Asıl davada davalı birleşen davada davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; bozma ilamının karşılanmadığını, senede karşı yazılı ispat kuralının uygulanması gerektiğini, tanık beyanlarının afaki olduğunu, sunulan telefon mesajlarının borç ilişkisini ikrar eden nitelikte olduğunu, bu olay dışında hiçbir sabıka kaydı bulunmadığını, kararın tarafsız olmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Dairemizin İnceleme Kararı
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin beşinci fıkrası gereğince Dairemizce yapılan incelemede, Daire kararının yerinde olduğu belirtilerek temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
D.Hukuk Genel Kurulu Kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.11.2022 tarihli ve 2020/(19)11-358 E., 2022/1532 K. sayılı ilâmı ile dairemiz bozma ilamından sonra mahkemece önceki karar gerekçesi yanında, davalı-birleşen davada davacı …’ın hileli hareketlerle davacı-birleşen davada davalı …’i aldattığı, taraflardan birinin, diğerini aldatması sonucu bir sözleşme yapılmışsa, yanılması esaslı olmasa bile sözleşmeyle bağlı olmadığı, hata, hile, tehdit, aşırı yararlanma gibi iradeyi sakatlayan durumlarda tanık dinlenmesinin mümkün olduğu, bu durumun senetle ispat kuralının istisnalarından olduğu gerekçesiyle direnme kararı verildiği, bu durumda mahkemenin daire denetiminden geçmemiş yeni bir karar verdiği gerekçesi ile yeni hükme karşı asıl davada davalı birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir.
E. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, açığa imzanın kötüye kullanıldığı iddiasına dayalı menfi tespit, birleşen dava ise sözleşmeye dayalı alacağın tazmini için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.6098 sayılı Kanun’un 36 ncı maddesi,
2.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67 ve 72 nci maddeleri.
3. Değerlendirme
Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup asıl davada davalı birleşen davada davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
V. KARAR
Açıklanan sebeple;
Asıl davada davalı birleşen davada davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine, Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
22.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.