Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2022/7534 E. 2023/6776 K. 23.11.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/7534
KARAR NO : 2023/6776
KARAR TARİHİ : 23.11.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2016/330 Esas, 2022/127 Karar
ASIL DAVA TARİHİ : 11.12.2013 (Asıl dava), 07.04.2014 (Birleşen dava)
BİRLEŞEN DOSYA : Gürün Asliye Hukuk Mahkemesi 2014/118 Esas
HÜKÜM : Ret

Taraflar arasındaki yöneticinin azli asıl, tazminat ve ortaklıktan çıkarılma birleşen davalarının bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda Mahkemece asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
1.Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; davacı ve kardeşi olan davalının … Balıkçılık İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin %50’şer oranda hissedarları olduklarını ve münferiden temsile yetkili olduklarını, davalının, müvekkilinin ısrarlarına rağmen müvekkiline hiçbir dönemde resmi olarak hesap vermediğini, hep şirketin kârda olduğunu, yatırım yapıldığını, şirket sermayesinin artırılması gerektiğini ifade ettiğini, müvekkilinin şirkete 750.000,00 TL civarında sermaye koyduğunu, davalının ise bu süreçte sadece 65.000,00 TL sermaye koyduğunu, tesislerin yapılmasında davalının parasal bir katkısı olmadığı gibi şirket öz sermayesinden de bir katkı sağlamadığını, davalının fiilen idaresinde olan şirketin hesap kayıtları ve defterleri ile bilançolarının tamamının sahte, düzmece ve hatalı bilgi ve belgelerle dayalı olarak hileli bir şekilde düzenlendiğini ileri sürerek davalının temsil yetkisinin kaldırılması ile şirkete kayyum tayin edilmesini talep etmiştir.

2. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; davalının müvekkilinin ısrarlarına rağmen müvekkiline hiç bir dönemde resmi olarak hesap vermediğini, kaçamak cevaplarla şirketin kârda olduğunu ve sürekli yatırım yapıldığını, bunun için şirket sermayesinin artırılması gerektiğini ifade ederek müvekkilinden sürekli para talep ettiğini, müvekkilinin yaklaşık 750.000,00 TL sermaye koyduğunu, davalının ise 65.000,00 TL sermaye koyduğunu, davalının şirketin hesap kayıt ve defterlerinin sahte, düzmece ve hatalı bilgi ve belgelere dayalı olarak hileli bir şekilde düzenlendiğini, şirket defterinde alınan kararların bir çoğunda müvekkilinin imzasının bulunmadığını, müvekkilinin imzasının taklit edilerek karar alındığını, davalıya sermaye borcu için gönderilen paraların davalının kendi ödemesi gibi kayıtlara geçtiğini, davalının 2013 yılı Temmuz ayında kendi el yazısı ile çıkardığı hesap bilgileri ile şirketin resmi kayıtlarında geçen hesap bilgilerinin farklı olduğunu, resmi kayıtlarda 450,000,00 TL civarında nakit olarak sermaye koyduğunun göründüğünü, davalının müvekkilinden fazla sermaye koymuş gibi gösterildiğini, müvekkili tarafından yapılan araştırmada 2012 yılı bilançosunda şirketin 450,000,00 TL civarında borçlandırıldığını, davalı ile müvekkili arasında Gürün Cumhuriyet Başsavcılığında soruşturma yürütüldüğünü, ayrıca Gürün Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/211 E. ve 2013/210 E. ve 2013/29 D.iş dosyalarında uyuşmazlık bulunduğunu, müdürlük görevini kötüye kullanan ve şirketin içini boşaltarak müvekkilinin zarara uğramasına neden olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.500.000,00 TL zarardan şimdilik 100.000,00 TL’sinin tazmin edilmesini, davalının şirkete sermaye olarak koyacağı borç miktarının tespit edilmesini, davalının müdürlük görevini kötüye kullanarak yaptığı borçlandırıcı işlemlerin tespit edilmesini, şirketin kurulduğu günden bu güne kadar ki faaliyet kârının tespit edilmesini, şirketin aktif ve pasifleri ile borç ve borçlanacakları menkul, gayrimenkul malvarlıklarının değeri ile birlikte tespit edilmesini, davalının sahte işlemler yaparak müdürlük görevini kötüye kullanmasından dolayı ortaklıktan çıkarılmasını, şirketin feshi ve alacak davası açma haklarının saklı tutulmasını, dava sonuçlanıncaya kadar şirketi kayyumun yönetmesini davalının şirketin sahasına menkul ve gayrimenkul malvarlıklarına tedbiren yaklaştırılmamasına ve ortaklıktan çıkarma, alacak ve müdürlükten azil konusunda dava açıldığının ticaret sicil gazetesinde yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
1.Davalı vekili asıl davaya cevap dilekçesinde; şirketin idaresinde davacının aktif olamamasının ana sebebinin ticaret sicilinin karmaşıklığından kaynaklığını, davacının şirkette müvekkili kadar aynı yetkilere sahip olduğunu, şirketin sermeye artırımının davacının kendi baskıları sonucunda gerçekleştiğini, resmi kayıtlarda davacının koyduğu sermayenin 400.000,00 TL, kendisinin koymuş olduğu sermayenin ise 350.000,00 TL olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

2.Davalı vekili birleşen davaya cevap dilekçesinde; iş bu davada ortaklıktan çıkarma davası olmasına karşın şirket yetkilisi tarafından açıldığını, bu sebeple davacı sıfatı yokluğu nedeni ile davanın esasına girilmeden usulden reddi gerektiğini, davacı tarafından ileri sürülen iddiaların davacının ortak sıfatı ile ilgili değil, müdürlük görevi ile ilgili olduğundan ancak müdürlükten azil nedeni olabileceğini, davacı tarafça ayrıca müdürlükten azil davası da açıldığını, müvekkilinin davacı ile ortak olduğu şirkette tüm görevlerini basiretli bir tacir gibi yerine getirdiğini, bu husus davacı tarafça da ikrar edildiğini, bu nedenle kötü niyetle açılmış olan işbu davanın reddi gerektiğini, davacı tarafın iddialarının ispatlar nitelikte hiç bir somut delil sunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARLARI, BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Mahkemece Verilen İlk Karar
Mahkemece 15.04.2015 tarih, 2013/210 E. ve 2015/43 K. sayılı kararı ile davalı şirket müdürünün müdürlük yetkilerini kötüye kullandığı yönünde herhangi bir bulguya rastlanmadığı, şirketin aktiflerinin 5 kat büyümüş olduğu, yatırımlara yönelinmiş olduğu, finansmanında ağırlıklı olarak öz kaynakların kullanıldığı, kısmen borçlanıldığı, borçların miktarının aktiflerle kıyaslanması ve şirketin kârlılık durumu göz önüne alındığında kısa vadede ödeme zorluğuna düşmeyeceği, davalı şirket müdürünün müdürlük yetkilerini kötüye kullandığı yönünde bulguya rastlanmadığı gerekçesiyle asıl dosya yönünden davanın reddine; birleşen dava yönünden, davacının, şirkete sermaye olarak koyacağı borç miktarının, müdürlük görevini kötüye kullanarak yaptığı borçlandırıcı işlemlerin, şirketin kurulduğu güne kadar ki faaliyet kârının, mevcut durum itibariyle şirketin aktif ve pasifleri ile borç ve alacaklarının, menkul ve gayrimenkulleri varlıklarının değeri ile birlikte tespit edilmesine yönelik taleplerinin, davacının bilgi alma hakkı mevcutken dava açmasında hukuki yararı bulunmadığından reddine, davalının ortaklıktan çıkarılması talebi yönünden, yasada belirtilen haklı sebeplerin bulunduğunun ispat edilemeyişi ve davalı ortağın da ortaklıktan çıkmaya yönelik açtığı bir davasının bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

B. Bozma Kararı
Dairemizin 02.05.2016 tarih, 2015/9695 E. ve 2016/4941 K. sayılı kararıyla davalının şirketten çıkarılmasına ilişkin olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 621 inci maddesinde belirtilen genel kurul kararının bulunmadığına, davacının şirket defterlerinin incelenmesine izin verilmediğine dair iddiasına yönelik hiçbir delil ibraz etmediği, davacının davalı şirket müdüründen şirkete verdiği dolaylı zarar nedeniyle tazminat talep etmişse de, bu tazminatı kendisinin talep edemeyeceğinden davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş; davacının asıl davaya ilişkin iddiaları için dava dışı şirketin 2012 ve 2013 yıllarına ait defterlerinin incelenmediği ve imza inkârına ilişkin değerlendirme yapılmadığı, birleşen davaya ilişkin ise davacının sermaye borcu nedeniyle gönderdiğini iddia ettiği para nedeniyle istediği alacak bakımından hiçbir gerekçeye yer verilmeksizin davanın reddine karar verildiği gerekçesiyle bozulmuştur.

C. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ticari defterler ve kararlardaki davacının imzasını taşımayan kısımların önceki raporlarda incelenen kararlardan farklı olmadığı, söz konusu kararların şirket yönetimini doğrudan etkileyebilecek, şirketi zarara uğratacak nitelikte olmadığının belirtildiği, imza örneklerinin davacıya ait olmamasının tek başına müdürlükten azil sonucu doğurmayacağı, davacı tarafından sermaye borcu için gönderildiği iddia edilen paraları davalının kendi şahsi yararına kullandığına dair dava dosyası ve ekleri kapsamında somut bir bulguya rastlanılmadığı, davalının şirketi zarara uğrattığı ve bu zararın miktarı hususunda dosyaya davacı tarafça sunulmuş ispata kabil herhangi bir delilin de bulunmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; 24.12.2020 tarihli bilirkişi raporunda taklit imzanın tespit edildiğini, bu durumun haklı nedenle azil sebebi olduğunu, güvensizlik unsurunun haklı neden sayılacağını, ek bilirkişi raporundaki görüşün zorlama olduğunu, birleşen davadaki 100.000,00 TL’lik talebe ilişkin bir inceleme yapılmadığını, gönderilen paraların banka hesap hareketleri ile sabit olduğunu belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

2. Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; mahkemenin lehlerine yalnız bir maktu vekalet ücretine hükmetmelerinin hatalı olduğunu, asıl davaya ilişkin maktu vekalet ücretinin yanı sıra birleşen davaya ilişkin reddedilen tutar üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını yahut düzeltilerek onanmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Asıl dava yöneticinin azli, birleşen dava ortaklıktan çıkarma, şirket ve ortak zararının tahsili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1.6102 sayılı Kanun’un 621, 629 ve 630 uncu maddesi,

2.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 297 ve 298 inci maddeleri.

3. Değerlendirme ve Sonuç
6100 sayılı Kanun’un 297 ve 298 inci maddeleri uyarınca mahkeme kararları, asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Taraflar, ancak kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilirler. Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da Yargıtay incelemesi sırasında gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay incelemesi ancak bir kararın somut olaya uygun gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir.

Somut uyuşmazlıkta davacı vekili, Gürün Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/210 E. sayılı dosyasında asıl, 2014/118 E. sayılı dosyasında ise birleşen davayı açmış, mahkemece davaların birleştirilmesine karar verilmiştir. Mahkemece asıl ve birleşen davalar bakımından 6100 sayılı Kanun’un 297 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken birleşen dava bakımından hüküm başlık ve sonucunda ayrıca karar oluşturulmaması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Mahkeme kararının BOZULMASINA,

Bozma sebebine göre taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,

Peşin alınan temyiz karar harçlarının istekleri halinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

23.11.2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.