Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2022/5288 E. 2023/5487 K. 02.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/5288
KARAR NO : 2023/5487
KARAR TARİHİ : 02.10.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
HÜKÜM : Davanın kabulü

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının bozma ilamına uyularak yapılan yargılaması sonucunda Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının müvekkili şirketin eski ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğunu, ilgili vergi dairesi tarafından tanzim edilen raporla; davalının, yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı dönemde bir kısım naylon faturalar düzenleyerek şirket defterine kaydettiğinin tespit edildiğini, müvekkilinin bu nedenle aleyhine tahakkuk ettirilen vergi aslı ve cezalarını ödemek zorunda kaldığını, davalının bu zarardan yönetim kurulu üyesi sıfatı sebebiyle sorumlu olduğunu, ayrıca, davalının, hisselerini 3. bir şahsa devrettiği hisse devir sözleşmesiyle de devirden önceki işlemler sebebiyle doğmuş vergi borçlarından sorumlu olduğunu kabul ettiğini, ödenmek zorunda kalınan vergi borcunun tahsili için yaptıkları takibin davalının itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, sorumluluğun şirkete karşı değil vergi dairesine karşı olduğunu ve borcun da ödenmiş olmasından dolayı sorumluluğunun olamayacağını, yine yönetim kurulunun sorumluluğundan bahsedebilmek için kusurlu olması gerektiğini oysa her hangi bir kusurlu hareketinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini ve davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.

III. MAHKEME KARARLARI, BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Mahkemece Verilen (İlk) Karar
Mahkemece 12.09.2019 tarih, 2018/431 E., 2019/593 K. sayılı kararı ile bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davanın, anonim şirket eski ortak ve yöneticisi aleyhine açılmış sorumluluk davası olduğu, davalının yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı Kanun) 336 ncı ve devamı maddeleri gereğince, yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna gidilebilmesi için, davacıların öncelikle yöneticinin iş ve işlemleri nedeniyle bir zarar doğduğunu ispatlamaları gerektiği, davacı tarafça, davalının yönetim kurulu başkanı olduğu dönemdeki işlemleriyle davacı şirkete vergi ziyaı cezası tahakkuk edilmesine sebep olduğu ileri sürülmüşse de, davacı yan, tahakkuk ettirilen vergi ziyaı cezalarına ilişkin idari nitelikteki işlemleri, idari yargı mercilerine taşımadığı için bu işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının denetlenemediği, dolayısıyla zararın davacının gerekli hukuki yollara başvurmamasından mı yoksa davalının iş ve işlemlerinden dolayı mı oluştuğunun muallakta kaldığı, oysa yöneticinin sorumluluğuna gidilebilmesi için öncelikle iş ve işlemiyle bir zarara sebebiyet verdiğinin ispatlanası gerektiği ve davalının takipteki kötü niyeti ispat edemediği gerekçesiyle davanın ve kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Taraf vekillerince karar temyiz edilmiştir.

B. Bozma Kararı
Dairemizin 02.11.2020 tarih, …. sayılı kararı ile“..1-..davacı şirket, davalının hem yönetim kurulu üyesi sıfatı sebebiyle hem de 25.07.2007 tarihli hisse devir sözleşmesinin 9. maddesi gereğince vergi borcundan sorumlu olduğunu iddia etmiştir. Mahkemece, davalının yönetim kurulu üyesi sıfatı gereği sorumlu olup olmadığı tartışılmışsa da zikredilen Hisse Devir Sözleşmesinin 9. maddesindeki taahhüdü sebebiyle sorumlu olup olmadığına ilişkin hiçbir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

2- Öte yandan Mahkemenin, davalının şirket yönetim kurulu üyesi sıfatı sebebiyle vergi sebebiyle kişisel sorumluluğuna ilişkin gerekçesi de isabetli görülmemiştir. Zira, vergi müfettişi tarafından tanzim edilen raporda, davalının yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde gider gösterilmek suretiyle davacı şirketin ticari defterlerine kaydedilen bir takım faturalar sebebiyle vergi kaybı ve kaçağına sebebiyet verildiği tespit edilmiş ve davacı şirketin bu sebeple tahakkuk ettirilen vergi borç ve cezasını uzlaşmak suretiyle ödemek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Buna göre, yönetim kurulu üyelerinin işlemi sebebiyle şirketin zarara uğradığı açık olup, idari işleme karşı yargı mercilerine başvurulmaması yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna halel getirmez. Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş vaki zarar nedeniyle davalı yöneticinin sorumluluğuna gidilip gidilmeyeceğinin tespiti olmalıdır. Sorumluluğun doğup, doğmadığının ise, 6103 sayılı Kanun’un 2/1-a maddesi gereğince somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK hükümlerine göre belirlenmesi gerekir. TTK’nın 336. maddesinde belirtilen hallerde yönetim kurulu üyeleri ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı tüm zarardan müteselsilen sorumlu olurlar. TTK’nın 338. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını ispat edemedikleri takdirde zarardan sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu, yönetim kurulu üyeleri için ispat yükü ters çevrilmiş kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörmüş ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesi kabul etmiştir. Ancak aynı Kanun’un 336/2 maddesi uyarınca, aynı maddenin 1. fıkrasında 5 bent olarak belirtilen vazifelerin yerine getirilmesi münhasıran yönetim kurulu üyelerinden birine tevdi edilmişse de zarardan dolayı ancak o üyenin sorumluluğuna gidilebilir. Yöneticinin sorumluluğuna gidilebilmesi için eylem ile zarar arasında illiyet bağının bulunması da zorunludur. Bu itibarla, mahkemece, öncelikle vergi müfettişi raporuna konu faturaların düzenlendiği tarihte şirket yönetim kurulunun kimlerden teşekkül ettiği ve TTK 336/2 maddesinde belirtildiği şekilde mesuliyetin münhasıran yönetim kurulu üyelerinden birisine verilip verilmediğinin tespit edilmesi, akabinde ise şirket defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, şirketin gerçek zararı belirlenmeli ve davalının bu zararın oluşumunda kusurlu olmadığını ispat edememesi halinde belirlenen zarar ölçüsünde davanın kabulü cihetine gidilmesi gerekirken hatalı değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

3-Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. ..” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Davalı vekilince karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.

C. Karar Düzeltme Kararı
Dairemizin 24.02.2022 tarih,… sayılı kararı ile Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin 1086 sayılı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 440’ıncı maddesinde sayılan hallerden hiçbirini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiştir.

D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemece yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile taraflar arasında yapılmış 25.07.2007 tarihli Hisse Devri Sözleşmesi’nin 9 uncu maddesi gereğince şirket yönetici sıfatından kaynaklı yasal sorumluluğunun yanında sözleşme gereğince de davalının payları devre konu şirketin devir tarihine kadar doğmuş her türlü vergi, resim, harç, ceza ve benzeri yükümlülüklerinden sorumlu olduğu, payları devre konu şirkete devir tarihine kadar bir kısım usulsüzlükler nedeniyle vergi, borç ve cezası tahakkuk ettirildiği ve uzlaşmak suretiyle ödendiği, dava dilekçesine ekli tahakkuk fişleri ve vergi dairesi alındı belgelerinden ödenen miktarın, takipte talep edilen alacak miktarı olan 105.800,65 TL kadar olduğu, taraflar arasında yapılmış 25.07.2007 tarihli Hisse Devri Sözleşmesi’nin yukarıda değinilen 9 uncu maddesi ve davacı tarafça ödenmek durumunda kalınan ve takipte talep edilen alacaktan dolayı davalının sorumluluğu söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davalı borçlunun İstanbul 7. İcra Müdürlüğü’nün 2012/26758 E. sayılı dosyasındaki itirazının iptali ile, talep edilen asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %16,50 oranını aşmamak üzere avans faizi uygulanmak sureti ile takibin devamına, itirazın iptaline karar verilen miktar üzerinden %20 oranında hesaplanan 21.160,00 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; Yargıtay’ın bozma gerekçesinde belirlenen hususlarda inceleme yapılmasını ve sonrasında davalı müvekkilin kusurlu olup olmadığının ispat edilmesi ve verilen zarar ölçüsünde bir değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiş ise de; Yerel Mahkeme tarafından bu hususlar araştırılmadığını, dosya üzerinde yeni bir bilirkişi raporu alınmadığını ve müvekkilinin kusurlu olup olmadığı hususu hiç irdelenmeden eksik incelemeye dayalı karar verildiğini, mevcut tek bilirkişi raporu 18.07.2014 tarihli heyet raporu olup; burada davacının talebinde haksız olduğunu ve müvekkiline herhangi bir kusur atfedilemeyeceğinin belirtildiğini,dava dışı 3 üncü kişi tarafından edimlerin yerine getirilmemesi nedeniyle hükümleri gerçekleşmeyen ve konu ile bu anlamda ilgisi ve dayanağı bulunması mümkün olmayan bir sözleşmeye dayanılmasının hukuka aykırılık teşkil ettiğini, davacının şirketin tek sahibinin müvekkiliymiş gibi olayda başka sorumluluğu olan yönetim kurulu üyesi olup olmadığını da araştırmadığını ve yalnızca müvekkiline husumet yöneltmeyi tercih ettiğini, davacı taraf objektif sorumluluk ilkeleri gereği hareket etmeyerek tahakkuk ettirilen ve cezaya itiraz etmeyerek kararın kesinleşmesine sebebiyet verdiği gibi kurucu yenilik doğuran bir işlem tesis ederek vergi dairesi ile yapılandırma yoluna gittiğini, dolayısıyla haksız şekilde müvekkilden talep ettiği paranın müvekkili döneminde gerçekleşen bir işlem olmayıp bizzati kendi yenilik doğurucu kurucu işleminden kaynaklanan bir alacak olduğunu, davacı şirket söz konusu vergi borcunu yapılandırdığını ve buna göre ödediğini iddia etmekte olup bu durumun ve miktarın müvekkil tarafından bilinmesi yahut tespit edilebilmesi mümkün olmadığından alacağın likit olmadığını bu nedenle icra inkar tazminatına hükmedilmesinin de kanuna aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacı şirket tarafından ödenen vergi borcunun davacı şirketin eski ortağı ve yönetim kurulu üyesi olan davalıdan tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı Kanun) 336 ncı maddesinin ikinci fıkrası ile 338 inci maddesi.

3-Değerlendirme
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

02.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.