Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2022/4477 E. 2023/4363 K. 11.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/4477
KARAR NO : 2023/4363
KARAR TARİHİ : 11.07.2023

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2019/403 Esas, 2021/1125 Karar
HÜKÜM : Davanın kabulü

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen cezai şartın tahsili davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesenin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların Lonca Kuyumculuk…A.Ş. ve Sıryapı…A.Ş. isimli şirketlerin ortağı olduğunu, taraflar arasında 29.06.2013 tarihinde akdedilen “Ortaklık Ayrılık Sözlemesi” uyarınca, hisse senedi takası yapılması hususunda anlaşmaya varılıp bu kapsamda, müvekkilinin Lonca.. A.Ş.’deki hisselerinin tümünü davalıya, davalının da Sıryapı…A.Ş.’deki hisselerinin tamamını müvekkiline devredeceğinin kararlaştırıldığını, zikredilen sözleşmeyle, mutabakatın sağlandığı tarihe kadarki dönem için ortaklığın ortaklar tarafından finanse edilmesinden kaynaklı cari hesaplar ve ortakların birbirleri arasındaki alacak-borç rakamları üzerinde mutabakata varıldığını, davalı tarafından en geç 31.12.2013 tarihine kadar müvekkiline 201.737, 00 USD tutarındaki meblağın ödenmesi hususunda da anlaşıldığını, sözleşmenin 4 üncü maddesiyle yükümlülüklerini yerine getirmeyen tarafın diğer tarafa 100.000,00 USD cezai şart ödeyeceğinin kararlaştırıldığını, davalının sözlü ve yazılı hatırlatmalara rağmen, düzenlenen belgeleri imzalamaktan ve sözleşmeden belirtilen ödemeleri yapmaktan kaçındığını ileri sürerek 100.000,00 USD cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davalıya gönderdiği 07.08.2013 tarihli ihtarnameyle sözleşmeyi feshettiğini, ayakta olmayan bir sözleşmeye dayalı olarak cezai şart talep edilemeyeceğini, esasen sözleşmenin hiç yürürlüğe girmediğini, davacının Lonca şirketine, şirketin finansmanı için bir takım ödemeler yapmasının da sözleşmenin yürürlüğe girmediğini ve fiili olarak feshedildiğini gösterdiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin karşılıklı borç yükleyen bir sözleşme olduğunu, kendi edimini yerine getirmeyen davacının cezai şart talep etmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle sözleşmenin geçerli olduğu ihtimalde dahi cezai şart talebinin haksız olduğunu, talep edilen cezai şartın fahiş olup tenkisi gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 20.02.2017 tarih, 2015/273 E. ve 2017/127 K. sayılı kararıyla; taraflar arasında 29.06.2013 tarihinde Ortaklık Ayrılık Sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmede hisselerin devri konusunda anlaşmaya varıldığını, sözleşmenin 4 üncü maddesinde 100.000 USD cezai şarta ilişkin hüküm bulunduğunu, ancak tarafların imzalamış oldukları sözleşme ile hisselerini devredeceği şirkete ait borçlarını sözleşme tarihinden sonra ödediği, taraflar arasındaki imzalanan hisse devrine ilişkin sözleşmenin yürürlüğe girmediği, karşılıklı edimlerin yerine getirilmediğinden davacının sözleşme uyarınca cezai şart talep edemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar vermiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 19.12.2017 tarih, 2017/499 E. ve 2017/609 K. sayılı kararıyla; Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairemizin 06.05.2019 tarih, 2018/858 E. ve 2019/3417 K. sayılı kararı ile “6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 123 üncü maddesine göre, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde, diğer tarafın borcun ifa edilmesi için diğer tarafa uygun bir süre vereceği, verilen bu süre içerisinde ifanın yerine getirilmemesi halinde ise aynı Kanun’un 125 inci maddesindeki seçimlik hakların kullanılabileceği, ancak aynı Kanun’un 124 üncü maddesinde tadadi olarak sayılan hallerde seçimlik hakların kullanılabilmesi için süre verilmesine gerek bulunmadığı, somut olayda, taraflar arasındaki sözleşmenin karşılıklı borç yükleyen bir sözleşme olduğu, 6098 sayılı Kanun’un 124 üncü maddesindeki süre verilmesini gerektirmeyen haller söz konusu olmasa da davacı tarafından davalıya gönderilen 19.08.2013 tarihli ihtarnamenin, aynı Kanun’un 123 üncü maddesi uyarınca verilmesi gereken uygun süreyi içerdiği, bu hale göre, davacının iş bu davaya konu talebinin 6098 sayılı Kanun’un 125 inci ve 179 uncu maddeleri uyarınca uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak karar verilmesin doğru olmadığı” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile taraflar arasındaki sözleşmenin karşılıklı borç yükleyen sözleşme olduğu, davacı tarafından davalıya gönderilen 19.08.2013 tarihli ihtarnamenin 6098 sayılı Kanun’un 123 üncü maddesi uyarınca verilmesi gereken uygun süreyi içerdiği, taraflar arasındaki sözleşmenin cezai şart başlığını taşıyan 4 üncü maddesine göre, taraflardan herhangi birisinin yükümlülüklerini uygun ve gerekli olduğu şekilde yerine getirmemesi halinde ilgili tarafın diğer tarafın ilk yazılı bildirimi üzerine talepte bulunan tarafa 100.000,00 USD cezai şart ödemekle yükümlü olduğunun kararlaştırıldığı, tüm bu açıklamalarla Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda davacının cezai şart talep edebileceğinin kabulü gerektiği, davalı yanca, cezai şartın tenkisi talep edilmiş ise de toplanan delillerden, davalının birden çok taşınmazı ve beş ayrı şirkette ortaklığı bulunduğunun anlaşıldığı, ortaklığı bulunan şirketlerden sadece üçündeki sermeye payının toplam 99.323.003,75 TL olduğu, bu hale göre sözleşmeyle öngörülen cezai şartın davalının iktisadi mahvına sebep olacağından söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; bozmadan sonraki yargılama sürecinin, sadece davacı tarafından talep edilen cezai şartın müvekkili şirketin ekonomik olarak mahvına neden olup olmayacağı hususuna indirgendiğini, oysa uyuşmazlığın öncelikle davacının cezai şart talebinin hukuki olup olmadığı bakımından değerlendirilmesi gerektiğini, davaya konu edilen cezai şart hükmünün yer aldığı sözleşmenin her iki tarafa borç yükleyen ve asli edim yükümlülükleri içeren bir sözleşme olduğunu, cezai şartın talep edilebilmesi için öncelikle taraflar arasında geçerli bir asıl borç ilişkisinin olması gerektiğini, müvekkilinin sözleşmeyi davacı tarafın kendisine yapılan tüm çağrılara ve ihtarlara rağmen sözleşme ile üstlendiği yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle feshettiğini, sözleşmenin müvekkili açısından herhangi bir geçerliliğinin ve bağlayıcılığının kalmadığını, bu hususu davacıya da bildirdiğini, sözleşmenin ayakta kalması ve hüküm ifade edebilmesinin her iki tarafça asli edim yükümlülüklerinin yerine getirilmesine bağlı olduğunu, bir an için sözleşmenin geçerli olduğu düşünülse dahi, davacının cezai şart talep edebilmesi için öncelikle kendi edimini yerine getirmiş olması gerektiğini, davacının, sözleşme gereği asli edimi niteliğinde olan hisse devrini gerçekleştirmediğini, bu hususun dosya kapsamında toplanan delillerle sabit olduğunu, hal böyle iken, sözleşme gereği edim yükümlülüğünü ifa etmeyen tarafın, diğer tarafın ifasını talep etmesinin ve cezai şart talebinde bulunmasının açıkça hukuka aykırı olduğunu, Yüksek Mahkeme kararlarının da bu doğrultuda olduğunu, Yerel Mahkemece, dava konusu talep ve uyuşmazlığın hukuki değerlendirmesinin yanılgılı yapıldığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, sözleşmeyle öngörülen cezai şartın tahsili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 6098 sayılı Kanun’un 123, 124 üncü, 125 inci ve 179 uncu maddeleri.

3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen İlk Derece Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; davalı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderlerinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

11.07.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava, 6098 sayılı T.B.K 179. maddesinde düzenlenen sözleşmesel cezai şartın tahsili istemine ilişkindir.

Taraflar arasında 29.06.2013 tarihli “Ortaklı Fesih Sözleşmesi” başlıklı sözleşme düzenlenmiş olup, sözleşmenin 1.1. maddesi ile davacının, Lonca şirketindeki hissesini davalıya, 1.2. maddesi ile de davalının sır yapı şirketindeki hissesini davacıya, sözleşme tarihinden itibaren 20 gün içinde karşılıklı devretmeleri, sözleşmenin 3. maddesi ile mali yükümlülüklerin 20 gün içerisinde yerine getirilmesi, sözleşmenin 4. maddesi ile de, taraflardan herhangi birinin yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda karşı tarafa 100.000 USD ceza ödemesi kararlaştırılmıştır.

Sözleşme koşullarında da görüldüğü üzere, 29.06.2013 tarihli sözleşme, 6098 sayılı TBK 123 maddesinde düzenlendiği şekilde taraflarına karşılıklı borç yükleyen sözleşmedir.

TBK 123 maddesinde “karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan birinin temerrüde düşmesi durumunda, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verileceği” öngörülmüştür.

Davacının, sözleşmesel cezai şartı isteyebilmesi için önce kendi edimini yerine getirmesi ve davalıyı bu konuda temerrüde düşürmesi gerekmektedir.

Davacı, davalı ediminin ifa edilmemesi nedeniyle davalıyı ilk kez 19.08.2013 tarihli ihtarname ile temerrüde düşürmüştür.

Davalı temerrüdünün daha önce gerçekleştiği davacı tarafından ispatlanamamıştır.

Oysa, davacının da kabulünde bulunan 07.08.2013 tarihli ihtarname ile davalı, cezai şartın dayanağı olan 29.06.2013 tarihli sözleşmeyi feshetmiştir.

Sözleşmenin, 19.08.2013 tarihli ihtarnameden önce 07.08.2013 tarihinde feshedilmesi nedeniyle, davacının artık 29.06.2013 tarihli sözleşmeye dayalı olarak cezai şart talebinde bulunması mümkün değildir.

Bu halde İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulü doğru değildir.

Açıklanan nedenle, davalının temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde onanmasına ilişkin çoğunluk görüşüne karşıyım.