Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2022/2976 E. 2023/3249 K. 24.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2976
KARAR NO : 2023/3249
KARAR TARİHİ : 24.05.2023

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1252 Esas, 2021/1691 Karar
HÜKÜM : Kısmen kabul

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir

Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı … tarafından Şişli 1. İcra Müdürlüğünün 2006/2396 E. sayılı dosyasıyla müvekkili … ile diğer borçlular …ve … aleyhine 368.559,00 TL üzerinden %98 faiz ile birlikte icra takibi yapıldığını, icra müdürlüğünce davalı bankaya 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 89 uncu maddesinin birinci fıkrası gereğince haciz ihbarnamesi gönderildiğini, davalı bankanın haciz ihbarnamesine cevaben müvekkiline ait 178.986,06 TL mevduat hesabına haciz işlemi uygulandığını bildirdiğini ancak icra dosyasına ödeme yapılması bildirildiğinde davalı bankanın çeşitli gerekçeler ile bankada bulunan parayı icra dosyasına ödemediğini, yaklaşık 7 yıl sonra icra dosyasına ödemenin yapıldığını, mevduatta bulunan 88.986,06 TL’nin icra dosyasına hukuka aykırı olarak geç ödenmesi sebebiyle faiz borçlarının yığılmasına sebebiyet verildiğini, zira icra takibinde %98 oranında akdi faiz öngörüldüğünü, davalının icra dosyasındaki borcun artmasına sebep olduğunu ileri sürerek 521.064,39 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili bankaya borçluların banka nezdindeki hak ve alacaklarının 2004 sayılı Kanun’un 89 uncu maddesinin birinci fıkrası gereğince haczi için haciz ihbarnamesi gönderildiğini, icra müdürlüğüne hesap sahibi hususunda sehven yanlış cevap verildiğini, hesabın aslında dava dışı …e ait olduğunu, ancak yanlışlığın düzeltilmesi taleplerinin icra müdürlüğünce kabul edilmediğini, bunun üzerine İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2007/6 E. sayılı dosyasıyla borçlu olmadıklarına dair menfi tespit davası açtıklarını, bu davada hesaptaki paranın yarısının davacıya ait olduğuna dair karar verildiğini, mahkemece davanın devamı süresince hesap üzerine tedbir kararı verildiğini, menfi tespit davasının kesinleşmesi üzerine …’ya ait olduğu tespit edilen ana para ile ana paraya işletilen faizin icra dosyasına ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 16.03.2017 tarih ve 2014/949 E. ve 2017/230 K. sayılı kararıyla bankada bulunan davacıya ait paranın icra dosyasının mülkiyetinde olduğu, geç aktarılma sebebiyle zarar varsa zarar gören icra dosyası alacaklısı …’ın dava açabileceği bu nedenle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, davacının dava dilekçesinde söz konusu paranın icra dosyasına aktarılmasını talep etmediği, bizzat kendisine ödenmesini talep ettiği, davacı tarafından icra dosyasına herhangi bir ödeme yapılmadığı, davacının icra dosyasına bir ödeme yapmadan rücu davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle hem aktif husumet yokluğu hem de hukuki yarar yokluğu nedeniyle dava şartları oluşmadığından davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 13.07.2018 tarihli ve 2017/925 E. ve 2018/757 K. sayılı kararıyla davacı tarafça icra dosyasına ödeme yapılmadığı, davacının temerrüt faizini aşan bir zararı bulunduğunu ispat edemediği, davacı tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığından zarardan bahsedilemeyeceği, hüküm altına alınacak miktarın bizzat davacıya ödenmesinin talep edildiği, dava açılmasının ön şartının öncelikle davacı tarafından ödeme yapılması ihtimalinden öte fiili bir ödemenin bulunması gerektiği, anılan nedenle davacının bu aşamada dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı, İlk Derece Mahkemesi kararının isabetli olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairemizin 02.10.2019 tarih, 2019/633 E. ve 2019/6101 K. sayılı kararıyla davacı vekilinin istinaf yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, inceleme duruşmalı yapılarak bilirkişi raporu alınmış ve istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, incelenen kararda bir yandan kararın gerekçesinde yargılama eksikliğine ve bunun giderildiğine değinilirken, bir yandan da ancak ilk derece yargılamasında usul ve yasaya hiçbir aykırılık bulunmayan hallerde verilmesi gereken istinaf başvurusunun esastan reddi biçimindeki hüküm fıkrası arasında çelişki ve infazda tereddüt oluşacak biçimde karar verildiği, bu durumun kanuna açık aykırılık nedeniyle resen bozma nedeni teşkil ettiği, Bölge Adliye Mahkemesince yeniden esas hakkında bir karar tesis edilmesi gerektiği, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi doğru görülmediğine işaret edilerek kararın bozulduğu, bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

3.Bozma sonrası İstinaf Mahkemesince 22.01.2020 tarih, 2019/2460 E. ve 2020/29 K. sayılı ilamıyla davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmediği, Dairenin bozulan kararı ve uyulan bozma ilâmı doğrultusunda yeniden hüküm verilmesi gerektiğinden, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında yeniden hüküm kurularak davanın, dava şartı olan hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

4. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5.Dairemizin 25.03.2021 tarih, 2020/2116 E. ve 2021/2913 K sayılı kararıyla davalı banka tarafından açılan İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/351 E ve 2010/777 K sayılı menfi tespit davasında, davalı bankaya icra dosyasından gönderilen haciz ihbarnamesi gereğince, davalının üçüncü kişiye olan borcuna ilişkin icra dosyasına ödemesi gereken tutarın 88.413,03 TL olarak belirlendiği, belirlenen bu tutara ilişkin olarak davalı bankaca icra dosyasına, 10.10.2012 tarihinde asıl alacağın 03.12.2012 tarihinde de işlemiş faizin ödendiği, davacının bu ödemenin gecikmesinde davalı bankanın sorumluluğu bulunduğunu ve aleyhine kesinleşen icra dosyasındaki faiz oranının davalının ödemekle yükümlü olduğu faizden yüksek olması nedeniyle bakiye ödemekle yükümlü olduğu borcun miktarının arttığını ileri sürdüğü, gerçekten de, davalı bankanın icra dosyasına yaptığı ödemeye ilişkin faiz oran ve tutarı ile aynı döneme ilişkin olarak kesinleşen takip nedeniyle takip borçlusu davacının faiz yükünün artmış olduğunun görüldüğü, mahkemece, kural olarak davacı yanın işbu pasif nitelikteki zararının tazminini talep edebileceği, esasen borçlunun nezdinde mevcut mevduatını, vaki talep üzerine icra dosyasına ödemekle yükümlü bulunan davalı bankanın, alacaklı aleyhine açmış olduğu davalarda kısmen dahi olsa haksız çıkmış bulunduğu ve davada iddianın ileri sürülüş biçimi gözetilerek davalının anılan davalarda ödemekle yükümlü tutulduğu tutarın ödenmesinde geciktiği ve sorumlu olduğunun kabulü ile bu meblağın zamanında ödenmemiş olması nedeniyle davacının kesinleşen takip nedeniyle faiz yükünde mevcut artmanın rakamsal olarak saptanması, bu şekilde saptanacak zararın doğumuna, davacının icra takip dosyasında istenen faiz oran ve tutarı bakımından yasal yollara başvurmamış olmasının, alacaklısına hiçbir ödemede bulunmamasının etkisi olup olmadığı, var ise nitelik ve niceliğinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 52 nci maddesi çerçevesinde tartışılarak hakkaniyete uygun bir karar verilmesi gerektiğine işaret edilerek davacı yanın temyiz itirazının kabulüyle Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının icra dosyasına ödemek zorunda olduğu gecikme faizi miktarının, davalının ödediği faizden daha fazla olduğu, icra dosyasında davacının ödemek zorunda olduğu faiz miktarının artmasına davalının sebebiyet verdiği, davalının haciz ihbarnamesinin gönderilmesi üzerine, yasal süresi içinde davacının mevduat hesabındaki parayı icra dosyasına ödeseydi, davacı fazladan gecikme faizi ödemek borcu altına girmeyeceği, davacının icra dosyasındaki faiz borcu, davalının bu haksız davranışıyla, yani kanundan doğan ödeme yükümlülüğüne uymaması nedeniyle arttığının alınan bilirkişi raporuyla tespit edildiği, davacı aleyhindeki icra takip talebinde istenilen faiz oranının fahiş olduğu, davacının bu faiz oranına itiraz etmeyerek borcunun artmasına kendisinin sebebiyet verdiği, davacının faizin oranına itiraz etmemesinden kaynaklanan zarara kendisinin katlanması gerektiği, banka mevduat hesabında davacının payına düşen ana para miktarının 178.986,06/2= 89.493,03 TL olmakla birlikte, davacı vekili, dava dilekçesinde faiz hesabına esas ana para tutarını 88.986,06 TL olarak gösterdiği, taleple bağlılık ilkesi gereği, zarar hesabında bu ana para esas alınması gerektiği, davalı banka, 03.12.2012 tarihinde iki parça halinde toplam 163.335,23 TL’yi icra dosyasına yapılan ödemeden ana para düştüğünde, geri kalan 74.349,17 TL’lik ödeme, faiz ödemesi olduğu, faiz ödemesinin, bilirkişi tarafından hesaplanan toplam zarar miktarı olan 132.450,26 TL’den düşülmesi halinde, davacının talep edebileceği gerçek zarar miktarının 58.101,09 TL olduğu, hesaplamanın 6098 sayılı Kanun’un 52 nci maddesi uygun olduğundan başkaca bir indirime gerek bulunmadığı, davacının borçlusu olduğu icra takibine ödeme yapmamakta başkaca bir kusuru olduğu, örneğin ödeme gücü varken ödemeyi yapmadığı ve zararın çoğalmasına sebebiyet verdiği konusunda bir bulgu ve kanıt olmadığı, davacının bankadaki mevduatı dışında borç ödemede kullanabileceği bir mal varlığının ya da parasının bulunduğu kanıtlanmadığından, hakkaniyet gereği başkaca bir indirime mahal bulunmadığı, davalının tacir olduğu ticari işler için kanunda öngörülen temerrüt faizinden sorumlu olduğu, faiz zararı bakımından kısmi ödeme yaptığı 03.12.2012 tarihinden itibaren temerrüt faizinden sorumlu tutulduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf mahkemesi gerekçesinde müvekkilin alacaklıya ödemek zorunda kaldığı yıllık %98 faiz oranına itiraz etmeyerek zararının artmasında kusurunun bulunduğunu kabul ettiğini, 6098 sayılı Kanun’un 52 nci maddesine aykırı bir değerlendirme bulunduğunu, davalı banka tarafından müvekkil aleyhine İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2006/545 E. sayılı dosyasında müvekkil tarafından istenen %45 faiz oranının kabul edilmemesi üzerine itirazın kaldırılması davası açıldığı ve mahkemenin de 2006/1502 K. sayılı ve 28.12.2016 sayılı kararı ile müvekkil itirazını kaldırdığı ve Yargıtay tarafından kararın onanarak kesinleştiğini, müvekkilinin istediği faiz oranının %85 oranında indirilmesi ve davalı bankanın sadece belirlenen cüzi faiz oranından sorumlu tutulmasının 6098 sayılı Kanun’un 52 nci maddesine aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemek koşulu ile davalı bankanın da en az müvekkilinden istediği faiz oranı kadar sorumlu tutulması gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

2. Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; 23.09.2021 tarihli beyan dilekçesinde ve bilirkişi raporu sonrası dosyaya sunulan bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde banka tarafından davacının borçlu olduğu İstanbul 24. İcra Müdürlüğünün 2006/2396 E. sayılı dosyasına 13.03.2020 tarihinde 227.412,28 TL daha gönderildiğini, bankanın sorumlu tutulduğu ve borçlunun pasifinin artmasına sebebiyet verildiği tutar olarak 58.101,09 TL gösterildiğinin göz önüne alındığında 13.03.2020 tarihli ödeme neticesinde davacının pasifinde vukubulan zararı tamamen gidermiş olduğunu, icra müdürlüğüne yapılan bu ödemeyle davalının, davacının borcunda kusuruyla sebebiyet verdiği bir faiz artışı kalmadığını, bu beyanlarının gerek mahkeme tarafından gerekse bilirkişi tarafından hiç tartışılmadığını, hem icra dosyasına yapılmış bulunan ödemeyle borçlunun pasifi azalmış ve faiz yükü ortadan kalkmış olacağını hem de dava sonucunda ayrıca bir bedel davacıya ödeneceğinden davacının aktifinde haksız yere bir yükselme meydana geleceğinden, tüm pasif zararların karşılandığını konusuz kalan dava hakkında davanın reddine veyahut konusuzluk sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacının, davalı banka nezdinde bulunan mevduat hesabından icra takip dosyasına ödemenin geç yapılması nedeniyle işleyen faizin arttığı iddiasına dayalı zararın tahsili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

2.2004 sayılı Kanun’un 89 uncu maddesi.

3.6098 sayılı Kanun’un 52 nci maddesi.

3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Taraf vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden davalıya yükletilmesine,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden davacıya yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

24.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.