Yargıtay Kararı 11. Hukuk Dairesi 2022/2580 E. 2023/6556 K. 08.11.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 11. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/2580
KARAR NO : 2023/6556
KARAR TARİHİ : 08.11.2023

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/427 Esas, 2022/387 Karar
HÜKÜM : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2015/208 Esas- 2018/822 Karar

Taraflar arasındaki haksız rekabete dayalı maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının meslek odasına kayıtlı serbest mali müşavir olduğunu, davalıların tamamının müvekkilinin muhasebe bürosunda çalıştıklarını, işlerin yoğun olduğu Mart 2014 yılında davalıların işbirliği yaparak müvekkilinin yanından teker teker ayrılmaya başladıklarını ve kendilerine yeni bir muhasebe bürosu açtıklarını, müvekkilinin yıllarca defterini tuttuğu mükelleflerini dolaşıp müvekkilinin şahsına ve mesleğine ilişkin iftira ve hakaret içeren belli bir olguyu isnat ederek mükelleflerine müvekkilini karalayarak ve kötüleyerek 14 mükellefinin dosyasını almayı başardığını, davacıyla çalışmayı bu nedenle bırakan 14 mükellefinden yıllık toplam 116.400,00 TL kazanç sağlarken davalıların haksız rekabeti sonucu davacının 116.400,00 TL maddi kaybına yol açtıklarını, davalıların özellikle bankalardan kredi çekmek için maaş yazılarını müvekkilinin imzasını taklit ederek hazırladıklarını, maaşlarını yüksek göstererek bankalardan kredi kullandıklarını, ayrıca müvekkilinin tabi olduğu meslek odasında müvekkilinin imzasını taklit ederek işten çıkış bildiriminde bulunduklarını, sahte özel evrak düzenlediklerini, müvekkilinin maddi anlamdaki kaybının yanında manen de büyük üzüntü yaşadığını, davalıların işten ayrılmadan önce büroyu çalışamaz hale getirmek için mükelleflere ait stok sayımlarını da imha ettiklerini, mükelleflere ait bilgilerin işlendiği banka kayıtlarını sildiklerini, gelen giden evrakları da yok ettiklerini ileri sürerek 116.400,00 TL maddi tazminat ile davalıların her birinden 20.000,00 ‘er TL olmak üzere 80.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin davacı tarafından haksız bir şekilde işten çıkartıldıklarını bu nedenle davalılar … ve …’ün davacı aleyhine haksız fesih sebepli iş davaları açtıklarını sadece … ve …’ın birlikte ofis açtıklarını, …’ün 02.09.2013 tarihinden, …’ün 14.01.2015 tarihinden beri çalıştıklarını, bu sebeple ortak büro açma durumlarının söz konusu olmadığını, …’ın ise halen stajyer olduğundan büro açma gibi bir imkanının bulunmadığını, 18.04.2014 tarihinde … ve …’ın birlikte çalıştıkları ofise stajını tamamlamak için girdiğini, yıllardan beri beraber çalıştığı kişilerle stajına devam etmesinin meslek etiğine veya hayatın olağan akışına aykırı olmadığını, davacı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, bankadan çekilen kredilerde banka yetkilerinin davacıdan tekrar onay aldığını, ayrıca çekilen kredilerin hepsinin zamanında ödendiğini, hiçbir kurumun zarara uğratılmadığını, müvekkillerinin davacıya karşı açtıkları iş davalarında imzalı bordro ve ibranamelerdeki imzaların kendilerine ait olmadığını gördüklerini ve bu sebeple ilgili iş davalarında gerekli imza itirazları yapıldığını ve davacı hakkında özel evrakta sahtecilik ve iftira sebebi ile suç duyurusunda bulunulduğunu, mükelleflerin sözleşmelerinin davacı tarafından fesih edildiğini ya da mükelleflerin haklı sebeple sözleşmelerini fesih ettiklerini, davacının 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu gereğince eğer mükellefler ile sözleşme yapmış ve haksız sebeple sözleşmesi fesih edilmiş ise yıl sonuna kadar olan ücretlerini talep etme hakkının bulunduğunu, tazminatın müvekkillerinden istenmesinin hukuka aykırı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davalıların önceden davacıya ait serbest muhasebeci mali müşavir bürosunda çalıştıkları, dinlenen bir kısım tanık beyanları ile sabit olduğu üzere bu büroda çalıştıkları süre içerisinde bir kısım mükellefler ile kurdukları şahsi diyologlar sayesinde bu mükelleflerin davacının serbest muhasebeci – mali müşavir ofisi ile çalışmayı bırakarak işten ayrılan davalıların kurduğu muhasebe ofisi ile çalışmaya başladıkları, davacının maddi tazminat isteminin soyut bir talepten ibaret olduğu, talebin mükelleflerden alınacak bir yıllık muhasebe ücreti üzerinden hesaplandığı ancak yasada yahut ilgili yasal düzenlemelerde bu konuda bir madde olmadığı gibi neden altı ay, sekiz ay yahut iki yıl talepte bulunulmayıp bir yıllık mükelleflik ücreti üzerinden talepte bulunulduğu hususunun da anlaşılamadığını, bu durumun esasen davacının davalılardan talep edebileceği fiilen oluşmuş likit bir alacağının bulunmadığının en bariz göstergesi olduğu, davacının fiili oluşan bir maddi zararının ispatlanamadığı, ancak davalıların davacıya ait muhasebe ofisinde çalıştıkları süre içerisinde kurdukları şahsi ilişkiler ile davacının bir kısım mükelleflerini daha sonra kendilerinin açtığı muhasebe ofisi ile çalışmaya ikna ettikleri, bu hususun dahi tek başına davalıların davacıya karşı sadakat ve iş etiği kurallarına riayet etmediklerini gösterdiği, davalıların davacıya karşı sadakat ve iş etiği kurallarına aykırı davranmaları nedeniyle manevi tazminat isteminin kısmen kabulü gerektiği gerekçesiyle maddi tazminat isteminin reddine, davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, her bir davalı yönünden 10.000,00 TL olmak üzere 40.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; maddi tazminat talebi hakkında verilen red kararını istinaf ettiğini, maddi tazminat talebine ilişkin alacağın somut ve likit olduğunu, mali müşavirlerin mükellefleri ile her mali yıl başı ve ya işe başlanıldığında 1 yıllık sözleşme yaptıklarını, ondan sonraki yıllar içinde mutat işlemler devam ettiğinden aynı sözleşmenin taraflar arasında devam ettiğini, dolayısıyla müvekkilinden kandırılarak götürülen toplam 14 mükellefin aylık olarak müvekkiline verdikleri para ile bir yılda ödemesi gereken paraların bilirkişi tarafından hesaplandığını, bilirkişinin mükelleflerin müvekkiline verdikleri ücretin aylık 9,700 TL, yıllık olarak kazanç kaybının da 116.400,00 TL olduğunu belirttiklerini, bu durumda müvekkilinin bir yıllık kaybı 116.400,00 TL olup mahkemece bir yıllık kayıp olan bu miktar kadar maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken maddi tazminat talebinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle maddi tazminat talebi ile verilen red kararının kaldırılmasını ve maddi tazminat talebinin kabulünü istemiştir.

Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; manevi tazminata ilişkin hüküm kurulur iken davacı tanıklarının davacı ile arasında karı koca, işçi-işveren ilişkisi bulunduğuna bakılmaksızın davalılar ile aralarında menfaat ilişkisi bulunmayan davalı tanıklarının ifadeleri tartışılmadan manevi tazminat şartlarının oluştuğu şekilde hüküm kurulmasının kararın kaldırılmasını gerektirdiğini, delillerin tartışılmadığını, bu nedenle esasa ilişkin istinaf gerekçelerinin de sınırlı olarak sunulduğunu, davalıların sadakat ve etik dışı davranışları nedeni ile manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verildiğini, manevi tazminata gerekçe olarak gösterilen sadakat ve iş etiği kurallarının serbest muhasebeci ve mali müşavirler odasınca belirlenen objektif ölçütlere göre değerlendirilmesi gerektiğini, bu bağlamda serbest muhasebeci ve mali müşavirler odasınca verilen cevabi yazıda disiplin soruşturması neticesinde müvekkilleri hakkında takipsizlik kararı verildiğinin belirtildiğini, aynı dosyada mali müşavir bilirkişi tarafından hazırlanan raporda müvekkillerinin mevcut çalışmalarının hayatın olağan akışına uygun olduğu ayrıca iş etiği ve sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiklerine ilişkin belge bulunmadığının belirtildiğini, Muğla gibi ticaret hacmi çok da büyük olmayan şehirlerde mükelleflerin bu şekilde mali müşavirlerini değiştirmiş olmasının yadsınamayacağını, mahkemece manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin verilen kararın gerekçesinde takipsizlik kararı ile mali müşavir bilirkişi tarafından hazırlanan rapordaki değerlendirmelere değinilmediğini, davacının eşi ve işçisi olan aralarında çıkar ilişkisi olan tanıkların ifadelerinin hükme esas alınmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, davacının mükellefi olan diğer tanığın ifadesinde müvekkillerinin kendisi ile çalışmak için irtibata geçmediğinden açıkça bahsettiğini, dolayısıyla davacı tanıklarının beyanlarının somut delilleri destekler nitelikte olmadığını, sadece davacı iddiaları ve tanıkların ifadelerine itibar edilerek hüküm kurulmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, davalı tanıklarının davacının eski mükellefleri olup iddialara ilişkin en net bilgi alınabilecek kişiler olduğunu, davalı tanıklarının özetle davalıların bir kısmını zaten daha önceden tanıdıklarını, hatta davalılar orada olduğu için defterlerini davacıya teslim ettiklerini, davalıların kendilerini davacıyla çalışmayı bırakmaları yönünde telkin etmediklerini beyan ettiklerini, müvekkillerinin hiçbir meslek etiği ve kuralını çiğnemediklerini, davacının bu davada bahsedilen mükelleflerinden bir çoğundan kendisinin istifa ederek diğerlerinden ise anlaşarak iş akitlerini sonlandırdığını, dosyada müvekkillerinin bu mükelleflere karşı meslek kurallarına aykırı bir girişiminin belirtilmediğini ve ispatlanmadığını, her ticaretle uğraşan kişinin kendi mali müşavirini seçme özgürlüğünün bulunduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla meslek odasınca yapılan disiplin soruşturması neticesinde verilen takipsizlik kararı ve bu dosyada mali müşavir tarafından hazırlanan raporda belirtilen değerlendirmeler göz önünde bulundurulduğunda haksız fiilin unsurlarının oluşmadığını, kaldı ki davacı tanığı olan mükellefinin ifadesi de dahil tanık ifadeleri kapsamında ekseriyetle müvekkillerinin davacıyı kötülemedikleri veya mükelleflerine davacı ile çalışmayı bırakmaları yönünde telkinde bulunmadıklarının belirtildiğini, müvekkillerinin sorumluluğuna gidilemeyeceğini, manevi tazminat talebini kabul anlamına gelmemekle beraber reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürmekle manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin kararın kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacının talebinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 55 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde düzenlenen haksız rekabet hükmüne dayandırdığı, davacının iddiasının ispatı için üç tanık dinlenildiği, davacı tanığı …’ın davacının mükellefi olup davalıların davacının yanından ayrıldıktan sonra kendisine gelip işlerini kendilerine vermesi konusunda herhangi bir şey söylemediklerini, çevredeki konuşmalardan davalıların “biz ayrıldıktan sonra davacı artık iş yapamaz” diye konuştuklarını duyduğunu, davacı tanığı …’in davacının işyerinde çalışan elemanı olup davacının mükelleflerinin gelerek davalıların kendilerinden defterleri istediğini söylediklerini, davacı tanığı …’in ise davacının eşi olup davalıların işten ayrılmadan önce ve işten ayrıldıktan sonra mükelleflerini dolaşarak eşinin işlerini yapamayacağını, defterlerini kendilerine vermelerini söylediklerini mükelleflerinden duyduklarını beyan ettikleri, davacının mükellefi olan tanığın çevredeki konuşmalardan davalıların “biz ayrıldıktan sonra davacı artık iş yapamaz” diye konuştuklarını duyduğunu, davacının eşi olan tanığın ise davalıların eşinin işlerini yapamayacağını, defterlerini kendilerine vermelerini söylediklerini mükelleflerinden duyduklarını, davacının halen elemanı olarak çalışan tanığın ise davacının mükelleflerinin gelerek davalıların kendilerinden defterleri istediğini söylediklerini beyan ettiği, tanık beyanlarının duyuma dayalı olduğu, davacının halen elemanı olarak çalışan tanığın karalama ve kötülemeye dair bir sözden dahi bahsetmediği, duyuma dayalı olan davacı tanıklarının beyanlarının haksız rekabetin ispatı için yeterli olmadığı, İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2020/34 E.- 2021/221 K. sayılı kararı ile davalılar hakkında özel belgede sahtecilik suçundan beraat kararı verildiği, bu ceza dosyasında ve davalılar hakkında olmayan Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/235 E. sayılı dosyasında davalıların iddia edilen karalama ve kötüleme sözleri söylediklerine dair herhangi bir sübut da bulunmadığı, davacı tarafça davalıların şikayeti üzerine serbest muhasebeci ve mali müşavirler odasınca yapılan disiplin soruşturması neticesinde davalılar hakkında ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verildiği, aynı dosyada mali müşavir bilirkişi tarafından hazırlanan raporda da davalıların mevcut çalışmalarının hayatın olağan akışına uygun olduğu, ayrıca iş etiği ve sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiklerine ilişkin belge bulunmadığının belirtildiği, disiplin soruşturması dosyası içeriğinde de davalıların iddia edilen karalama ve kötüleme sözleri söylediklerine dair herhangi bir sübut bulunmadığı, toplanan tüm delillerin değerlendirilmesinde, davalıların davacı hakkında iddia edilen karalama ve kötüleme sözleri söylediklerinin ve haksız rekabet eylemlerinin ispat edilemediği, maddi ve manevi tazminat davasının ayrı ayrı reddine karar verilmesi gerekirken manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin reddine, davalılar vekilinin istinaf taleplerinin kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davacı tanığı İbrahim Aslan’ın “Biz ayrıldıktan sonra davacı artık iş yapamaz ” diye davalıların konuştuklarını duyduğunu belirttiğini, davacı tanığı …’in ifadesinde; davacının ofisine mükelleflerin gelerek, davacıdan defterlerini istediklerini ve davalıların, davacıdan yana olumsuz konuşmalar yaptıklarını duyduğunu belirttiğini, yine davacı tanığı …’in ise; “Mükelleflerden davacının artık işlerini yapamayacağını, davacı tarafından tutulan muhasebe defterlerini yeni açtıkları kendi bürolarına getirmelerini söylediklerini bu şahıslardan duyduğunu ” dile getirdiğini, Bölge Adliye Mahkemesi karar gerekçesinde dinlenen bu üç tanığın beyanlarının “duyuma dayalı” olduğunu belirterek, karalama, kötüleme ve haksız rekabetin yapıldığına dair yeterli ispatın olmadığı gerekçesiyle manevi tazminat talebinin de reddine karar verildiğini, Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçesinde büyük bir yanılgıya düştüğünü, daha önce davacının mükellefleri olan kişilerin davacı ofisine gelerek kendi defterlerini isterlerken, kendilerine davalıların “Davacı Atilla’nın artık muhasebe yönünden bir iş yapamayacağını” beyan ettiklerini, bu yüzden kendilerine ait defterleri istediklerini, hatta onların beyanına göre zaten tüm işlemleri kendilerinin yaptığını, bu nedenle artık davacının bir şey yapamayacağını söylediklerini, davacı eşi olan tanık …’in ve orada çalışan diğer tanık …’in bizzat bu konuşmaları duyduklarını ve bunu Mahkeme nezdindeki anlatımları ile dile getirdiklerini, tanık İbrahim Aslan’ın ise; çevrede bu anlamda konuşmaları davalıların yaptığını duyduğunu yeminli anlatımı ile ifade ettiğini, hal böyle iken; “duyuma dayalı beyanlardan” bahsedilerek, davanın reddedilmesinin doğru olmadığını, Bölge Adliye Mahkemesi karar gerekçesinde İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin taraflar ile ilgili kararından bahsedilmiş ise de; İzmir’de taraflar arasında böyle bir dava olmadığını, Muğla 3. Asliye Ceza Mahkemesinde, yine davalıların özel belgede sahtecilik suçundan yargılanmaları ile ilgili davaları bulunduğunu, bu dosyanın istinaf aşamasında olduğunu, bu dosyanın neticesinin de beklendikten sonra karar verilmesi gerektiğini, yine davacıya ait disiplin soruşturmasının eksik ve yetersiz inceleme sonucu ve sadece davalı tarafın delillerine dayanılarak neticelendirilen bir soruşturma olduğunu, ayrıca bu hususun davacının davalılar nezdinde nezaret ve denetim görevini tam anlamıyla yapmaması nedeniyle yapılan bir tahkikat olduğunu, iş bu dava ile ilgisinin bulunmadığını, davacının davalılara kendilerine büroyu tamamen teslim edecek kadar güven duyduğunu ve onların evraklarını yeterince kontrol etmediği için idari yönden disiplin tahkikatı geçirdiğini, davacının maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 6102 sayılı Kanun’un 55 inci maddesinden değil, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 57 nci maddesi uyarınca davalıların davacı aleyhine haksız rekabet teşkil eden eylemlerinin bulunup bulunmadığı hususundan kaynaklanmaktadır. Dava, 6098 sayılı Kanun’un 57 nci maddesine dayalı açılan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 57 nci maddesi.

3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

08.11.2023tarihinde oy birliğiyle karar verildi.